Benzer olanları birbirinden ayırarak, başkalarını ön plana çıkarmaya çalışanların, ara bozucuların cirit attığı bir dünyada yaşıyoruz. Benzer olanlar arasına farklılık tohumu ekerek, çıkar stratejisi uygulayanların niyetlerini sorgulamak da aklımıza gelmiyor. Toplumsal bilince damgasını vuran olay ve olgular arasına farklılık tohumu ile yaklaşıp toplumsal uyumun kuyusunu kazanları da görmezlikten geliyoruz. Farklılık kuyusunu kazdıranlar milletimizi ayakta tutan geleneksel destek sistemlerimizi zayıflatmak için, her fırsatı değerlendirme peşinde olacaklardır.
Bunun için milletimize ait olan şeyleri yerellikle suçlayıp yerel düzeyde odaklanmış bir çürümeden söz edeceklerdir. Çok yönlü manevralar ve stratejilerle ortak kültürün en zayıf noktasından başlayıp farklılık diye diye kuyunun kazılmasına devam edilecektir. Oysa benzerliklerdeki çeşitlilik ile farklılık özdeş değildir.
Farklılık kuyusunun kazıcıları, milletimizi gelecekte önüne çıkacak fırsatlardan çok, geçmişteki sorunlarla uğraştırma peşindedirler. Bunun için milletimizin içine etniklik, ırk, sınıf, cinsiyet ve coğrafi konumla ilgili olarak farklılık tohumunu ekmekten zevk alırlar. Benzerlikteki çeşitliliği birliğe, bütünlüğe dönüştürmek kolay iken, farklı alanlarla birlik ve bütünlük sağlanması daha zordur. Benzerlikleri aynılık içerisinde eritme daha kolaydır. Farklılığın kuyusunun kazıcıları, milletimizi gelecekte önüne çıkacak fırsatlardan çok, geçmişteki sorunlarla uğraştırma peşindedirler.
Farklılığın özel güçlerini ve nasıl birleştirileceklerini ortaya koyup, bunların ilişkilendirildiği ortak zemindeki etkilenmelerin yapısı da değerlendirilmelidir. Çünkü olası olan ile olası olanın sınırları arasındaki ilişkiler açığa çıkarılmadan atılacak her adım toplumsal uyumsuzluğa davetiye çıkarır.
Farklılık kuyusunun kazıcıları, hainlik ittifaklarını düzenlemekte de ustadırlar. Aynı kaderi paylaşan millet, kendi dışındaki gerçekliğin ilişkilerini de jeopolitik, ekonomik, askeri ve toplumsal açıdan değerlendirildiğinde bu kuyu kazıcıları hemen tanıyacak sezgiye de sahiptir. Hainlik ittifaklarındaki hınzırlığı da gayet iyi bilir. Bu ittifaklarda kullanılan kavramların içeriğinin nasıl hınzırca yorumlandığını kendi geçmişinde görmüştür.
Ulusal çeşitliliğimiz, tarihsel farklılıklar olarak yorumlanmamalıdır. Bu çeşitlilik aynı tarihi zeminde aynı kaderi paylaşmış bir çeşitliliktir. Görünenin arkasında kalınmış ve gizlenmiş farklılık kuyusunu görmeden atılan adımların sağlam bir zemine atıldığını sanmak, büyük gaflettir. Çeşitlilik içinde birilik çok kolay sağlanır, fakat farklılıkta muhalif düşünce üreticilerinin seferberliği, hem birliği hem de bütünlüğü zorlaştırıcıdır. Milli güçlülüğümüz, milli çıkarlarımızla özdeş olduğundan bu güç için mücadele etmek kutsal bir görevdir. Dünyaya açılmak, onu açıklamak ve onun üzerine düşünmek kimliğimizi etkilemez. Bir kimliğimiz vardır. Kimliği olmak başka, kimliklendirilmek başkadır. Birisi isteyerek, diğeri dışardan zorlayarak yapılır. Yerinden edilmek ve kovulmak istenen kimliğimize dil uzatanlar, farklılık kuyusu kazıcılarıdır. Barış için bir arada olma yerine farklı kimlik peşinde, kimliklenmek isteyenler farklılık kuyusunun içine düşürülenlerdir. Kimlikler arası mücadele, duruşlar mücadelesidir. Kimlik sahibi olanlarla kimliklenmek isteyenlerin mücadelesidir. Kimliklenmek isteyenler, daha büyük bir kimliğe eklemlenirler. Bu eklemlenmedeki dengesizliği gördüklerinde ise, pişman olurlar.
Farklılık kuyusunu kazdıranlar, milletimizin olmadığı şeylerle ne olduğunu dayatarak açıklamaya çalışanlardır. Bunlar söyledikleri zafer şarkılarında milletimize kötü adam rolü verenlerdir. Hınzırca hainliklerini buruşuk, iğrenç yüzleriyle gizlemeye çabalarlar. Oysa farklılık kavramının anlamlı olabilmesi için, farklılığı ilişkilerinde de taşıması gerekir. Türk kimliği ve benliği sorunlu bir kimlik ve benlik değildir. Bu kimlik ve benliği sorunlu gösterme görevini veren kim? Nasıl ve niçin verdi? Bu rolü verenin hukuki dayanağı nedir? İnsan olarak yaradılışımızda eksik olan nedir? Türk kimlik ve benliğine sahip olmak, o dışımızdakilerin bize hasım ve düşman olmasını gerektirir mi? Kültürel uyumumuz, çeşitliliğimiz, kültürel uyumsuzluk ve farklılığa niçin dönüştürülmeye zorlanıyor.?
Sömürgecilerin bakış açısıyla konuşanlar kimlik, kişilik ve benliğimizi aşağılayarak onları farklılıklarla ilişkilendirir ve konumlandırırlar. Kendi kültür kimliğimizi olumlama, başka kültürlerin üstünlüğünü fazla abartıcı büyütücü bir nitelik taşımaz. Aydınların zihinlerini sömürgeleştirmek, bürokratları kendine bağlamak, farklılık kuyusunun kazıcılarının temel stratejisidir. Başarısını da bu stratejiye borçludur.
Modern olmayan homo Turkus, modern kimlik ve benliğin egemenliğini kabul ettiğinde, modern olur, masalına kim inanır ki?.. Batı modeli gelişme, düşünme ve siyaset taklitçiliği Türk kültürünün özerkliğini de tehlikeye atmaktadır. Batı kültürünün dünyanın modernlik kültürünü temsil etme iddiası ise, geçerli ve güvenilir, doğru bir iddia değildir. Akıl değil, duygusal yönü ağır basan bir iddiadır. Farklılık kuyusunun kazıcıları, bağımsız devletimizi toplumumuzda refahı artırıp yaygınlaştıramadığı tarzında suçlamalarla devlete güveni sarsıcı stratejileri de uygulamaktan çekinmez, din ve ideoloji hizipleşmelerine göre, bölünmeleri can-ı yürekten teşvik ederler. Uzun yılların bitmez tükenmez tartışmalarını tekrar tekrar kotarıp canlandırarak bize yedirmeyi bir görev bilir.
Kısaca Türk kendi aklını kucaklamak, aklıyla sarmaş dolaş olmak zorundadır. Tersyüz edilerek istenen kimlik kişilik ve benliğimizi aklımızla koruyabiliriz. Kimliğimizi sorunlu gösterip farklılık konusunda ısrar eden hınzır ve hainlere pabuç bırakmayalım. Düşüncemize daima geleceğe uygun bir içerik katarak ticari ve güvenlik çıkarlarımızı akıllıca koruyalım. “Türkün aklı sonradan gelir.” zihniyetini yıkıp her zaman akıllıca davranalım... Aldatılan ve aldatılabilecek millet olmadığımızı cümle aleme gösterelim.