Kasım 2008

Ö T E S İ

 

24.04.2024 



Geniş Açı

 
Ali Arif Esatgil

Savaş ihracı


İstanbul’da, iki sinagog ile İngiltere Başkonsolosluğu ve HSBC Genel Müdürlüğü’ne yönelik eylemler, aslında iki yıldır gündemde olan bir tartışmayı yeniden alevlendirdi: Dünya İslamî bir terörle karşı karşıya mı kalıyor? Saldırıları El-Kaide adlı örgütün üstlenmesi, intihar eylemlerini gerçekleştirenlerin ilişkileri, bağlantıları, kimileri için sorunun cevabı sayıldı... Buradan yola çıkanlar “Evet, dünya İslami bir terörün tehdidi altında” diyerek, kestirip attılar...

İslam’ın terörle bağdaşmayacağı inancını taşıyanlar ise ‘tanıdık’ bir refleksle “Hayır, bu mümkün değil... İnanmak istemiyoruz” yollu savunmalara giriştiler, bu ve benzeri eylemleri lanetlediler.
Kim neye ve nasıl inanırsa inansın, ortada salt Türkiye ile sınırlı olmayan ve giderek yaygınlaşma eğilimi gösteren bir takım kanlı saldırılar durmaktadır! ... ve öyle görünüyor ki, dünyanın bundan sonraki şekillenmesinde ‘dinsel kökenli’ argümanlara daha sık başvurulacak. Zira, günümüzde yeryüzünün en sorunlu bölgelerine bakıldığında adı konulmasa bile gizliden gizliye bir ‘dinler savaşı’nın sürdüğü inkar götürmez bir gerçektir. Bush’un İkiz Kuleler vurulduktan sonraki “Haçlı seferi” sözünü hatırlayınız... Yahut, Ortadoğu’nun kan ve barut kokusundan bir türlü kurtulamayışını... Balkanlar’ın yakın zamana kadar kan gölüne dönüşünü... Irak’ın ardından İran’a yönelik bir takım operasyonları ‘gizli ajandası’nda tutan Batı’nın aslında ‘bilinen’ ama gizlenmek istenen çehresini gözönüne getiriniz... Irak operasyonunda fiilen görev almayan ancak, özellikle Kerkük ve Musul’da önemli ölçüde topraklar satın alan İsrail’in yapmak istediklerine de kafa yormakta yarar var... Denilebilir ki, İstanbul’daki eylemlerden sonra olduğu gibi, tüm dinlerin mensupları tek yumruk oldu... Kanlı saldırılar insanlık dışı bulundu ‘Tanrı’nın tek kulu bile bu eylemlere alkış tutmadı... Evet doğru! Ama şunu da unutmamalıyız ki, Cumartesi ibadeti için Sinagog’a giden Musevi, Kilisesi’nde istavroz çıkaran İsevi ya da alnı secdeye değmiş bir Müslüman bu senaryoda sadece ve sadece ‘malzeme...’ Hangi dinden olursa olsun, İnancını ‘ideoloji’ haline getirmemiş insanların doğal tepkisi ‘Yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmek’ olacağından teröre yüz vermeyecektir. Burada olayın gerçek boyutunu, o toplulukları yönetme erkini elinde bulunduranların ‘beyanatları’ deşifre eder... Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Bush’un ‘Haçlı seferi’ sözleri, ya da Şaron’un ‘Yahudiler, İsrail’den başka hiçbir yerde rahat edemez’ yönündeki açıklaması... İngiltere Dışişleri Bakanı’nın ‘Medeniyetimize matuf bir saldırı’ sözleri... Her üç ifadenin de ideoloji haline getirilmiş birer ‘dinsel duruş’ olduğundan kuşku duymak gerekir mi, bilmiyorum... En azından, kendi hedeflerine ulaşmada dine bir misyon yükledikleri ve kamuoylarını bu zaaftan yakalamaya çalıştıkları endişesini taşımalıyız diyorum... Bu bağlamda, El-Kaide ve benzeri örgütlerin, uygun ortamı hazırlamada birer ‘katalizör’ olarak kullanıldıkları olasılığını da gözden uzak tutmak gerektiği kanısındayım. Kalkış noktamızı, ‘dinler üzerinden yürütülen’ bir çıkarlar savaşı olarak alırsak, burada Türkiye’nin ‘can alıcı bir nokta’da bulunduğu gerçeğiyle yüzleşiriz.. Ki, öyle de olmuştur. Bölgenin, nüfusunun tamamına yakını müslüman ve fakat laik sistemi benimseyen tek ülkesi Türkiye’dir. Bugün üzerinde mücadeleler verilen gerek Balkanlar’daki, gerek Ortadoğu’daki toprakların uzun bir dönem yönetimini elinde bulundurmuş ülke de yine Türkiye’dir. Yüzümüzün Batı’ya dönük olması, ancak inanç köklerimiz itibarıyle Doğu’nun ayrılmaz bir parçası durumunda bulunmamız da Türkiye’yi kilit ülke haline getiriyor. Bir başka deyişle, Türkiye dünyaya verilmek istenen yeni şekilde mihenk taşı, ağırlık merkezi...... ve, yeryüzü haritasını silbaştan ele almaya kararlı güçler, bu taşı yerinden oynatmaya niyetlenmiş gibi görünüyorlar. Hem de öyle bir hamle ile yapıyorlar ki bunu, Türkiye bütün manevra alanları daraltılmak suretiyle, köşeye sıkıştırılmak isteniyor. Yani, ‘artık ne şiş yansın ne kebap’ politikası bizi kurtaracak gibi gözükmüyor. Küresel kavganın baş aktörleri, Türkiye’ye istedikleri rolü biçememeleri durumunda, ‘pasifize etmeyi’ bile büyük kazanç sayacaklardır... İstanbul’daki eylemlerde sergilenen tavırla ‘elin bitli yorganını üzerine almama’ basiretini gösteren Türkiye Cumhuriyeti Devleti, korkarım bundan sonra daha farklı yöntemlerle etkisizleştirilme operasyonlarına maruz kalacaktır. Batı bir yandan etnik bölcülere, diğer yandan dine siyasal anlam yükleyenlere kol kanat gererek, açık bir şekilde Türkiye’nin iç işlerine karışmaktadır. Gelin görün ki, aynı Batı, ABD ve İngiltere öncülüğünde, bütün dünyanın bir İslami terör tehdidi altında olduğu propagandasını da sürekli pompalamaktadır. Öyleyse, bu çelişkili durumun sebebi nedir? Kanaatimizce, ABD, İngiltere ve daha geride durmakla birlikte onlardan çok daha fazla etkin durumda olan İsrail, yeni bir İslam modeli üzerinde yoğun şekilde çalışıyor. Komünizme karşı desteklenen müslüman ülkeler ve islami gruplar, bu tehlike ortadan kalktıktan sonra; Batı emperyalizmi için tehdit oluşturmaya başlamıştır. Dolayısıyla hem bunların ‘hizaya getirilmesi’ hem de bu ülkelerin doğal kaynaklarının el değiştirmesi gerekmektedir. İşte bu noktada, Türkiye’deki sancılı gidiş de kendini gösteriyor. Zira, bir dönem ‘Küçük Amerika’ yapılmak istenen Türkiye de laik yapısına rağmen ‘din’ olgusuna aynı açıdan yaklaşmıştır. Özellikle son yirmi yılda el altından beslenen, yaptıklarına gözyumulan ve birer tarikat oldukları halde kendilerini ısrarla ‘cemaat’ olarak yutturmaya çalışan gruplar, bugün El-Kaide’nin ABD’ye yaptığını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı yapmaktadırlar. Ama onlar silaha sarılmak yerine ülke kaynaklarını fütursuzca sömürmek, Batı ile içli dışlı olmak, Amerikan Yurttaşlığı’na geçmek gibi daha farklı yöntemleri tercih etmektedirler. Ne hazindir ki, onlara karşı yapıldığı öne sürülen hiçbir hareket onların kılına halel getirmezken, devletine, milletine bağlı çoğunluk bir tedirginlik girdabına yuvarlanmaktadır... Büyük bir hayasızlık içinde ‘emekli maaşı ile geçindiğini’ öne süren bu şeyh bozuntuları kendilerini biraz geri çekmiş gözükseler de, ellerindeki medya gücünü, rüşvet silahını, takiyyeyi büyük bir ustalıkla kullanıp borularını öttürebilmektedirler. Bir dönem komünizme karşı kalkan gibi görünen -ki bu da yalan, geçmişte böyle bir hizmetleri de yoktur. Onların asıl yıldızı komünizm çöktükten sonra parlamıştır- bu grupların korunup kollanmasındaki tek gerekçe, kendilerini ‘devlete itaat eder gibi’ (!) göstermeleridir. Bu öyle bir itaattir ki, devletten aldıkları trilyonlarca liralık kredinin, milletten topladıkları trilyonlarca liralık mevduatın bir anda iç edilmesine bile göz yumulur, kıllarına dokunulmaz. Yine bu nasıl bir itaattir ki, Hazine arazileri üzerine yaptıkları konutların camileri bir türlü tamamlanmaz! Eğer tarikat iddiaları yoksa, Diyanet’in, yapılması durumunda oraya atayacağı imamı arkasında namaza durmaktan neden imtina etmektedirler? Devlet parası ile okullar yaptırıp, sonra da Devlet Madalyası almak daha mı cazip gelmektedir! İtaat bu olsa gerek... Türkiye ne acıdır ki, dinden beslenen bir takım gruplarla, maksadı laikliğin ötesinde ve laikliği korumaktan çok, ‘inançlara diş bilemek olan’ grupların çatışma arenası haline getirilmek istenmektedir. Burada asıl ilginç olan, her iki grubun da Batı’dan medet ummaları... Öyle ki, kimi ‘özgürlük’ yaygarası ile Türkiye’yi Batı’ya jurnalliyor, kimi de “Biz bir Batı ülkesiyiz” iddiasıyla, her türlü inanca set çekmeye çalışıyor! Kabul etmek gerekir ki, bu iki grubun dışında Türkiye’de din devleti isteyenler de, devlet dinini hakim kılmak isteyenler de yok değil. Ama ülkemiz üzerindeki asıl fırtına yukarıda izaha çalıştığımız iki grup tarafından estirilmektedir. Hatta bu gruplar zaman zaman öyle etkili hale gelebilmekte ki, biri Türkiye’yi cehalet bataklığına saplayacak adımlara (herkes çocuğunu Amerika’da okutamayacağına göre) öncülük ederken, öteki tüm ekonomik kaynakları devletten aşırma ve üstüne konma sevdasındadır.
Bunlar çoğunluğun, sağduyunun, devlet geleneğinin, milli bütünlüğün sesi değillerdir. Ama arkalarındaki güçler, ellerindeki kaynaklar etkin olmalarını sağlamaktadır. İstanbul’da patlayan bombalar, Türkiye’yi yol ayrımına getiren sürecin sadece ‘gürültüsü’dür. O bombaları patlatanların besleyip büyüttüğü odaklar, fitili zaten ateşlemişti. Şimdi her kime düşüyorsa o görev, yapılacak iş; ülkeyi kendi iradesi dışında dayatmalarla bir noktaya getirmeye yönelik oyunları bozmaktır. Bunun da yolu, kendi önyargılarımız yıkmaktan geçiyor... Köşe başlarının tutulduğu, vatanseverliğin ceza, vatan düşmanlığının taltif gördüğü bir ortamda kolay değil bu... Hele hele hiçbir fatura ödemeye yanaşmadan, çocuğun koleji, hanımın kuaförü, yazlığın bakımını diye düşünceye dalanların, Türk Milleti’ni tanımaya yanaşmaların becerebilecekleri bir iş hiç mi hiç değil... Yol ayrımındaki Türkiye hem içerde, hem dışarda milli iradeyi hakim kılacak, dobra, vicdani seslerini yükseltebilecek kişiliklere muhtaç. Karnından konuşanların nutuklarına değil...


aliarifesatgil@hotmail.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002