Gazetemizin geçtiğimiz sayısında yayınlanan "Bir Kavramlaştırma Denemesi" başlıklı yazımda, bugün için, değerlendirmediğimiz bir değerimizi işlemeye çalışacağımı haber vermiştim. Hatta, zenginlerimize bir çağrıda bulunmuş ve bu yazımı okumalarını salık vermiştim. Gündemin süratle değişmesine, terör olaylarına bakmayarak verdiğim sözü tutacağım.
Hem ne de olsa sel gider, kum kalır. Terörü yüzlerce kişi konuşur, yazar. Biz, yok olup giden, işlemezsek uçup gidecek değerlerimize bakalım: "Küçük şeyler yapalım!" Milletimizin evlatları teröre kurban gitse de, elimizden giden kültürümüze, arada sırada bakmakta sonsuz faydalar vardır diye düşünüyorum.
Kullanamadığımız, kıymetini bilmediğimiz, değerlendiremediğimiz değerimizi, zenginliğimizi birazdan okuyunca, şöyle bıyık altından hafif bir tebessüm sarkıtacağınızı görür gibiyim. Dünya çapındaki bu değerimizi merak etmişsinizdir: Evet, bu müthiş zenginliğimiz, hepimizin yakından bildiği Çelik Çomak Oyunu'dur. Güldünüz değil mi? İşin tuhaflığı da burada yatmaktadır.
Hepimizin çok iyi bildiği, ama kullanmadığımız, dönüp bakmadığımız bir zenginlik! Kutadgu Bilig'den şöyle bir mısra hatırlıyorum: "Bilgi denizin dibinde bir inci gibi durur. Kişioğlu inciyi denizden çıkarmazsa ha inci olmuş ha çakıl taşı!" Bildiğimiz bir çocuk oyunu çelik çomak. Ama onda ne büyük bir cevher olduğunu görmüyoruz. Ben fakir, bunu size göstermeye çalışacağım. İngilizler, bizim Anadolu'da, mesela Bolu'da Hülü olarak bildiğimiz, oynadığımız Golf oyununu Hindistan'da görüp ülkelerine taşıdılar. Yine Atlı Polo Oyunu'nu ülkelerine taşıdılar. Bu oyunlar için takımlar kurdular. Kurallarını belirlediler, oyunun özelliğine uygun kıyafetler buldular. Turnuvalar düzenlediler. Spor tarihçileri, bu arada Özbay Güven Hoca ne der bilemem ama bizim değerlerimizi işleyip geliştirdiler. Elmasın topraktan çıkarılıp işlenmesi gibi bir şeydi bu.
Bizim bir değer atfetmediğimiz, çoluk çocuk oyunu olarak gördüğümüz Çelik Çomak da bu türden bir elmastır. Ele alıp geliştirilmesi son derece kolay, milli durumunu halkaralık duruma getirmesi mümkün bir oyundur. Çelik Çomak Oyunu'nun, Türkiye çapındaki ve Türk Dünyası'ndaki çok az farklı oynanışlarını ele alıp bir güzel inceledikten sonra kısa bir zamanda kurallarını belirleme imkanı vardır. Kuralları belirledikten sonra oyun mekanları bulmak, sahayı belirlemek gerekmektedir. Bu oyun için başlangıçta çok büyük ve çok şatafatlı sahalar gerekmiyor. İleride şüphesiz adına turnuvalar düzenlenen, ligler kurulan bir spor haline geldikten sonra elbette özel sahalar yapılabilir. Bunu mimarlarımız düşüneceklerdir. Bizim şimdi düşüneceğimiz şey, oyuncu sayısı, temel kuralları, oyun için gerekli malzemelerin (Çelik ve Çomak'ın) şekli şemali olacaktır.
Bir de bu oyunu adam gibi oynayacak iki gösteri takımına ihtiyaç vardır. Köylerimizde kahvelerde pinekleyen gençlerimiz, bu oyun için mükemmel takımlar kuracak yetenektedirler. Gelecekte usta yarışmaları yapılırken bu kardeşlerimiz, olağanüstü takım değiştirme paraları alacağı için, bu heyecana kapıldıktan sonra talihleri değişecektir. Kendisine yabancı birçok sporu saatlerce görmek zorunda kalan halkımızın, milli sporlara gösterdiği ilgiyi görenler bilir ki, Çelik Çomak sporuna yatırım yapacak olan zenginlerimiz asla zarar etmiyeceklerdir. Oyun için gerekli giyim kuşam, malzemeler, ayakkabılar (Kaşkai Çarığı), saha ve televizyon reklamları, programlar, konuyla ilgili basın organları (Mesela at yarışlarından bahseden güazeteler gibi Çelik Çomak'tan bahseden gazeteler çıkarmış!) zenginlerin iştahını kabartmaya yetecek boyuttadır. Kendisine ait dernekleri, basını, ligleri olan, önce Türkiye çapında yerleşen, sonra dünya çapında bir oyun olan Çelik Çomak, kasalarına su gibi para akıtacaktır. Yeter ki bu konunun boyutlarını gözlerinde canlandırabilsinler. İngilizlerin iki yüz yıl önce yaptıklarını biz niye yapamıyalım; Milli bir oyunumuzu, tüm insanlığa mal etmeyelim? Çelik Çomak Oyunu öncelikle bir savaş oyunudur. İnsan dikkatini en üst noktaya çıkartan, fevkalade güzel bir oyundur.
Çeviklik, cesaret, sürat.. spor olarak ne isterseniz içindedir. Çocukluğumda 25-30 yaşlarındaki gençlerin bu oyunu zevkle oynadıklarını, hem de iddialı bir şekilde oynadıklarını biliyorum. Kaybedenlere verilen cezaları hatırladıkça katıla katıla gülerim. Bir defasında yenilenler, öteki takımı sırtında taşımış, bir yandan da merkep sesi çıkarmakla cezalandırılmışlardı. Bu oyunun çok az da olsa tanınmasıyla müthiş bir cazibe merkezi olacak bir spor koluna dönüşeceğinden hiç kuşkum yok. Herkesin yapabileceği, her yaşa uygun bir bir spor olduğu kesindir. İlgi gösterilmesi halinde çok kısa bir zamanda kalkınacağı da şüphesizdir. Ben, bu yazımı okuyan öğrenci, öğretmen, işçi, köylü kardeşlerimin, sahi neden biz bir takım kurup bu oyunu oynamıyoruz diye düşüneceklerini ve harekete geçeceklerini görür gibiyim. Hiç olmazsa oyunun nasıl oynandığını, kurallarını, oyunla ilgili bilgilerini (adresime veya turkcocukoyunları@yahoogroups.com adresine ) göndereceklerini, oynayacakları teşvik edeceklerini, bir müsabaka duyduklarında da koşa koşa gideceklerini düşünüyorum. Arayıp, "Kardeşim ben bu konuyla ilgileniyorum, gel görüşelim!" diyen babayiğit bir devlet adamı veya iş adamı çıkar mı? orasını bilemem! Aynı şekilde, batılıların gördükleri zaman akıllarının şaştığı Gökbörü, Kökbar, Oğlak veya Buzkaşi Oyunu'nun da dünya çapında müsabakaları yapılabilir. En azından Türk Devletleri arasında bu ve benzer milli sporlarımızın karşılaşmaları yapılabilir diye düşünüyorum. Bu çalışma, dünyada bir spor turizmi varsa, ona yeni bir boyut getirecek bir çalışma olacaktır. Sonuçta devletimiz ve milletimiz için çok kârlı bir iştir.
Türkiye'de olmasa bile Tataristan'da, daha başka coğrafyalardaki kardeşlerimiz arasında bu fikri icra safhasına sokmaya çalışan birçok aydın olduğunu biliyorum. Yine, dünyada milyonların seyrettiği satranç müsabakalarını solda sıfır bırakacak bir oyunumuz var ki adı Dokuz Korgol'dur, Kasparov bile bu oyunun ustasına yenilmiştir. Bizde ne zenginlikler var da haberimiz yok! Söyleyiniz; Milletimizin onca zenginliğine, gelişmiş yönlerine rağmen, hiç ilgilenmediğimiz yönlerinden söz etmek sizce gereksizlik mi? "Elimizdeki varlıkları, zenginlikleri değerlendirmek için, mevcut insan, malzeme ve bilgileri elden geçirerek kurumlaştırmaya, yeni biçim vermeye, geliştirmeye çalışmıyoruz." fikrimde ısrarlıyım. Aksi olsa, herkes işin bir tarafından tutsa ne güzel olurdu! Ne dersiniz; Bir gün televizyonlarımız, Futbol'un yanında Çelik Çomak Yarışmalarından, Oyuncularından bahsedecekler mi?