İstanbullu 20 Kasım sabahı bomba sesleriyle sarsıldı. Görüntüde saldırılar sinagoglara idi ama gerçek manada saldırı bana göre Türkiye’ye idi. Çünkü o tarih Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 20. yılı kutlamalarının yapıldığı günlere rastlamaktadır. Kıbrıs’ta büyük törenler yapılmaktadır. Bütün dünya var gücüyle Kıbrıs’ı elimizden almaya çalışırken biz Kıbrıs’ta net tavrımızı bir kez daha ortaya koymuş ve geri adım atmayacağımızı dünyaya ilan etmiştik. Hafızalarımızı biraz yoklarsak, 1974 Barış Harekatı’ndan hemen sonra da Türkiye bir terör ortamına sürüklenmiş
ama her şeye rağmen Türkiye kararlılığını sürdürmüştür. Bugün aynı oyun yine sergilenmeye çalışılmaktadır.
Bombalama olaylarının gerçekleştiği duyulur duyulmaz, hemen örgütün ismi de belli olmuştur. Burada Nasrettin Hoca’dan bir örnek vermek isterim. Nasrettin Hoca’yı, aranırken görenler sormuşlar, “Hocam ne arıyorsun, bodrumda iğnemi kaybettim onu arıyorum” demiş. Ama “Bodrumda kaybettiğin iğneni burada niye arıyorsun ? demişler. Orası karanlık”diye cevap vermiş. Bizim basınımızın adetidir, hemen örgütü de bulur. Burada şunu da ifade etmek isterim. Örgütün isminin bana göre hiç de önemi yoktur. Çünkü terörün dini, milliyeti olmaz.
Terör örgütlerinin hepsi aynı kategoridedir. Uluslar arası güçler bu örgütleri her zaman piyon olarak kullanmışlardır. Tetiği çekenin bombayı atanın şu veya bu olmasının öneminden ziyade bu eylemi planlayanlar kimlerdir? Bu eylemlerden ne elde edilmek istenmiştir? KKTC’de o gün törenler muhteşem bir şekilde yapılmış ve dünyaya gereken mesaj verilmiştir. Bunun üzerine eylemlerin devamı gerçekleşmiştir. “Peki neden, sinagoglar ve İngiliz konsolosluğu ve İngiliz bankası seçilmiştir” diye bir soru aklınıza mutlaka gelecektir. Çünkü, dünyada medyaya, lobilere hakim güç Yahudilerdir. Yine dünyada en entrikacı milletlerden birisi İngilizlerdir. Türkiye aleyhine dünyada önemli bir propaganda bu yolla hemen oluşturulabilir, öyle de olmuştur.
UEFA aldığı kararla teröristlerin yanında yer almış, teröre karşı mücadele veren Türkiye değil teröristler desteklenmiştir. Bu kararla, teröre yardım edilmiştir. Bunun affedilir tarafı yoktur. Teröre karşı ortak tavır, ortak hareket, hepsi laftadır. 30 bin kişinin katili terörist başının asılmaması için her türlü baskıyı yapacaksınız ondan sonra teröre karşı mücadelede yanınızdayız diyeceksiniz. Avrupa bu çifte standardını tarihin her döneminde yapmıştır.
Loizidu davasında da aynı tavır sergilenmiş, Güney Kıbrıs’ta, Türklere ait evler araziler işgal altında iken adaya meşru bir şekilde barış getiren Türkiye siyasi bir kararla mahkum edilmiştir. Bu kararı Türkiye’nin kabul ederek tazminatı ödemesi ise ayrı bir hatadır. AB’den ve ABD’den Kıbrıs konusunda yükselen seslere dikkat edersek, bütün dünyanın gözü 14 Aralık Kıbrıs seçimlerindedir. Denktaş’a karşı muhalefete bütün güçleriyle destek verilmektedir. Çok büyük paraların döndüğü bu seçimi kaybetme ihtimallerine karşı bile planlar yapılmakta, hatta şimdiden Denktaş yanlısı bir partinin seçimi kazanması halinde seçimin adil yapılmadığı yaygarası koparılarak sivil bir darbe planlandığı da ortaya çıkmaktadır. ABD temsilcisi Weston’un desteğinde AB Komiseri Verheugen, bunu ağzından kaçırmıştır. Bugün ABD ve AB’nin adada parayla satın alarak güçlendirmeye çalıştıkları sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla bu yapılmaya çalışılacaktır. Türkiye’deki basın kuruluşlarında Denktaş’ın aleyhine demeçlere geniş yer verilirken, olaya tarafsız yaklaşan gerçek gazetecilerin televizyon programları yayından kaldırılmaktadır. Türk halkında da Kıbrıs’ı versek Türkiye’nin önü açılacak, refah ülkesi olacağız gibi bir imaj oluşturulmaya çalışılmaktadır. Baskı had safhadadır.
Son aylarda gelişen bütün olayları bir göz önüne getirirsek, açıkça görülecektir ki, Irak’tan sonra, Gürcistan’da sivil darbe gerçekleştirilmiş, Kıbrıs’ta baskılar sürmekte, hedefte, İran ve Suriye bulunmaktadır. Türkiye dört bir tarafından kuşatılmak istenmektedir. Nihaî hedefte Türkiye vardır. Türkiye’ye dayatılan konuları yeniden gözden geçirin, yeniden düşünün, ihaneti ve oyunu zeka sahibi herkesin çözeceği açıktır.
Şimdi yeniden dönüp Türkiye’deki eylemlere bir daha bakarsak, üç beş serseri teröristin yapacağı bir eylem olmadığını hep birlikte görürüz. İşte bu serseriler ancak böyle maşa olarak kullanılabilirler.
Bugün terör yaparak Türk milletini yıldırmaya çalışanlar şunu iyi bilsinler ki, “Rüzgar eken, fırtına biçer”