Ramazan ayının girmesiyle imana (!) gelen medya bu ramazanda da ortalığı karıştırmak için elinden geleni yapmaya başladı. İslam çağdaşlaşmalı mı? İslam modernleşmeli mi? İslam’da reform yapılmalı mı? Diyerek yine aynı zat-ı muhteremleri çıkardılar televizyonlara. Bu sorular İslam’ı deforme etme maksatlı sorular. Bu saf ve masum gibi görünen isteklerin altında kendi durumları için fetva bulma isteği vardır. Bütün bunlar, İslam’a uymayanların İslam’ı kendilerine uydurma isteğinin bir neticesidir.
Ekranlara çıkan hocalar ise ağızlarına hiçbir zaman Hadis-i şerif almadıkları gibi, sahabe ve Allah dostlarından da hiç bahsetmezler. Sanırım kendi fikirleri Peygamberin sözlerinden daha değerli bulduklarından olsa gerek.
Çağdaşlaşma, modernleşme içeriği net olarak belli olmayan kavramalardır. Kim modern, kim değil, modern olmanın ölçüsü ne? Herkes kendini modern kabul eder, farklı düşünenleri ise çağdışı kabul edebilir.
Akıl mı üstün, vahiy mi? diyerek ortalığı yine karıştırmaya devam ediyor. Tartışmaya yine bildik tipler katılıyor: medya hocaları, aydın geçinenler, İslam’la işi olmayan ve İslam eleştirileceği vakit ortaya çıkan gazeteciler.
DİN Mİ, DİNCİ Mİ REFORMLAŞMALI?
Bu son derece talihsiz ve cahillik kokan soruyu soran kişi, yılların gazetecisi ve Karen Fogg’un yerli işbirlikçisi Mehmed Ali Birand. Bu soru asılında bir zihniyetin mantığını ve dine bakışını ortaya koyması bakımından güzel bir örnek. Dinci kelimesi size ne ifade ediyor. Namaz kılan, oruç tutan, helali haramı bilenler dinci mi, yoksa dindar mı? Dinci kelimesinin altında bir aşağılama, etiketleme, bir kınama vardır. Zaten bu zihniyetin yıllardır yaptıkları şeydir bunlar. Birisi çıksa ben dinciyim, peki siz dinsizci misiniz derse? Dinde reforma gelince; karacahil insan bile bilir ki; İslam’ın reforma ihtiyacı yoktur. Reform ne demek? Reform; deforme olmuş bir şeyi eski haline yani saf haline getirmektir. İslam için bu söz konusu olabilir mi? Kesinlikle hayır. Bunun iki sebebi vardır: Birincisi sebebi, Allah Kur’an-ı Kerim’de İslam’ı koruyacağını vaad etmektedir. Her Müslüman’ın buna inanması şarttır çünkü kitabullahın bir harfini bile inkar etmek insanı dinden çıkarır. İkinci sebebe gelince İslam, Hıristiyanlık gibi bir bozulmaya uğramamıştır. Çünkü şuan ki İncil birbiriyle çelişen dört kitaptan oluşmaktadır. Barnabas isimli gerçeğe en yakın İncil kabul edilen bir İncil daha vardır. Hıristiyanlık alemi o kadar bozulmuştur ki, son dönemlerde Hz İsa’nın yaşayıp yaşamadığını bile tartışacak duruma gelmiştir. Papa, Haçlı seferleri yüzünden bütün İslam aleminden özür dilemiştir. Demek ki, bir zamanlar kutsal kabul edilen Haçlı ordusu aslında kutsal değilmiş ki, papa özür dilemek zorunda kalıyor. Hıristiyanlık dünyasının reform yaptığı dönemde, engizisyon mahkemeleriyle diri diri insan yakılıyor, papazlar günahı yaradan adına bağışlıyor, dilediğini krallarda dahil olmak üzere aforoz edebiliyor ve cennetten yer satabiliyordu. Engizisyon haricinde yine değişen bir şey yok gibidir.
İslam’da bu ve buna benzer hiçbir durum meydana gelmemiştir. Ortaçağ Avrupasında ruhi hastalıkları olanları, bunları şeytan hakimiyetine almış diyerek diri diri yakarken aynı tarihlerde İslam dünyası –Osmanlı devleti- su ve musiki eşliğinde tedavi ediyordu.
İslam’da reform, modernleşme, çağdaşlaşma diye içi boş isteklerde bulunanlar bütün kalbi ile, davranışlarıyla, sözleriyle tabiri caizse ruhlarıyla Batı’ya tabii oldukları için İslam’ı reform etmeye çalışıyorlar. Yani İslam’ı bile Avrupalılaştırmak istiyorlar. Onlar reform yaptı bizde yapalım.
İÇTİHAT KAPISI KAPANMADI
Dinde modernleşmeyi yani reformu savunanlar “İslam 1400 yıl önce geldi onun zamanımıza uydurulması gerekmiyor mu?” diyerek reform isteklerini belirtiyorlar. Öncelikle bilinmesi gereken İslamın çağımıza yettiği gibi onu aştığıdır. Böyle olmasaydı son kitap olmazdı ve yeni bir peygamber ve kitap daha gelirdi. Şurası muhakkak ki içtihat kapısı kapanmamıştır. Yüzyıllardır ehliyet sahibi ulemalar zamanın şartlarına göre ortaya çıkan sorunlara Kur’an ve sünnet ışığında cevap vermişlerdir. Dört hak mezhep zaten bunlar için ortaya çıkmıştır. Kaldı ki zamanımızda çok büyük içtihat alimleri, ehliyetli kişiler vardır. Onlar zaten günümüzün meselelerine cevap vermektedirler. Bilhassa Diyanet bile bu görevi de yapmaktadır. O halde mesele ne? Mesele İslam’ı aslından uzaklaştırmaktır. Mesele üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir.
Bu insanlar acaba bize kolaylık olsun, millet İslam’ı yaşasın diye mi bu tip konuları tartışıyorlar? Bu fikirlerin altında sinsi bir oyun yatmaktadır. Bütün bu yapılanlar İslam’ın ehli sünnet dairesi içinde kalan milletimizin inancının bazı ülkelerdeki gibi sapıklaştırarak, maneviyattan tamamen arındırarak, ruhsuz, hissiz bir Müslüman toplumu haline sokmak içindir. Bunlar, Peygamberimizin sünnetlerini, hadislerini, evliyaları bırakalım diyorlar. Her türlü heyecandan, ruhtan, aşktan, şevketen uzaklaşarak içi tamamen boşaltılmış, manevi bir özelliği kalmamış, sıradanlaşmış ve şekilden ibaret bir İslam’ı istemektedirler.
Asırlardır İslam’a sancaktarlık yapmış olan necip Türk Milleti bunları iyi tanımalı ve bunların bu son derece pis, çirkin ve tefrika kokan oyunlarına gelmemelidir. Birileri İslam’ı kurtarmaya çalışmak yerine, İslam’la kurtulmaya çalışsalar çok daha iyi olur.