Adımın biri Oğuz, biri Mustafa Kemal / Irkımın istediği:Ya ölüm, ya istiklâl
Ömer Bedrettin Uşaklı
ALAMANYA’YA MEKTUP
A benim sevgili siyasetli, maskara kıyafetli, candan ciğerden, baldan şekerden tatlı yavrum,
Hani kitaplar şöyle yazardı: “Hortum, meteorolojik olaylarla beraber okyanus kıyılarında görülür.”
Son zamanlarda neler olduysa oldu, Türkiye’de de görülmeye başladı! Yalnız ne var ki, bu bir başka hortum. Tuhaf bir şey, acayip bir şey. Ne binalar yıkılıyor, ne damlar uçuyor ve ne de ağaçlar sökülüyor.
Bu hortum, bankaları yutuyor ama sesi sedası çıkmadan. Paralar kanatlanıp kuş oluyor sanki. Eskiden masallar “O yalan, bu yalan, fili yuttu bir yılan, bu da mı yalan?” diye başlardı. Şimdilerde o da değişti galiba. Şöyle diyorlar: “O yalan, bu yalan, bankaları yuttu bir hortum, bu da mı yalan?..”
Son zamanlarda kulakları küpeli, analarından daha süslü bir takım oğlanlar
peyda oldu. İnsanın “Oğlan mısın, kız mısın kâfir?” diyesi geliyor. Bunlar sanatçıymış “artiz”miş... Mevlâm nazardan saklasın, o nasıl zenaatsa, o nasıl “artiz”likse!..
Biz, eskiden matbuat derdik, sonraları basın yayın denir oldu. Şimdi de medya mı diyorlar, midye mi diyorlar, her ne hâl ise…Beyazcamlara da birileri dadandı. Pepe mi desem, peltek mi desem, çıtak mı desem, kekeme mi desem?.. Hımhım ile burunsuz, birbirinden uğursuz. Dazlak ile keltoş, birbirinden bî-hoş… Neler söylüyorlar, hangi dilden konuşuyorlar, anlayan beri gelsin. Ya gazetelerin hâli mi dedin?..Okuyorum, okuyorum, okuyorum, bir şey anlayamıyorum. Artık yaşlandım, zihnim dumura mı uğradı diye endîşe ediyordum. Elime bir kitap geçti: Medyada Etikçiler, Tetikçiler. Yazarı Kurthan Reyizoğlu. Bir güzel Türkçesi var ki, “Bayıldım” demek az olur. Kitapta bir tane yanlış dizilmiş kelime göremedim. Sana bir tane gönderdim. Beğeneceğinden emînim. Bak Reyizoğlu ne diyor: “Basındaki Türkçe yanlışları toplansa, bir doktora tezi olur.” Allahıma bir yol daha şükrettim ve dedim ki: Bozukluk benim zihnimde değil, yazar bozar geçinenlerde imiş!.. Sanki ‘Gazete yazarlığı çok şey yazarak hiç bir şey söylememekten ibaret’ sanırsın. Tıpkı bazı politikacıların konuşmaları gibi!.. Saatlerce konuşuyorlar, bağırıp çağırıyorlar… Sonra da dinleyenler birbirlerine soruyor: “Bu ne dedi?..” Bir anlayanı bulsam eli şöyle dursun, ayağını öpmezsem ne olayım. Kalemi eline alan nokta koymak, mikrofonu kapan susmak bilmiyor.
A benim iki gözümün nûru yavrucuğum,
Yemeyip yedirdiğimiz, giymeyip giydirdiğimiz, uyumayıp uyuttuğumuz, ninnilerle büyüttüğümüz, altın beşikte belediğimiz, asker edip kıvançla, sevinçle gönderdiğimiz, gönderirken de düğün ettiğimiz, ölürse şehit, dönerse gazi bildiğimiz, aslan parçası yavrularımızın başına elin oğlu çuval geçiriyor, Angaradakilerin sesi soluğu çıkmıyor. Dillerini mi yuttular, kulakları mı işitmiyor.
Bir zamanlar “Ak günler” sevdasıyla, güvercinlerle yollara düşenler, hayaller kuranlar zifirî karanlıkta kalmıştı. Şimdi de “Ampullü Parti”nin karanlığından insanları hafakanlar basıyor.
Haliç Feneri’ndeki keşiş mi, papaz mı, karabaş mı, her neyse, hafta sekiz, Cuma dokuz, memleketi köşe bucak dolaşıyor. Nerede bir kırık taş görse “Burada bir kilise vardı!..” diye yırtım yırtım yırtınıyor. Babaları tutmuş zenciler gibi tepiniyor, saralılar gibi salyalar saçıyor. İşte o keşiş efendi Boğazda saray gibi bir binada saltanat sürüyormuş. Aklım ermiyor, merak ediyorum: Bizim Diyanet İşleri Başkanımızın evi acep kaç metre?.. Herifçioğlu (Türk gizli servisinin adamı) imiş... Yunanlılar böyle demişmiş… Bunlar danışıklı dövüş mü yapıyorlar yoksa?..Atalar “Domuz derisinden post, gâvurdan dost olmaz!..” derlermiş. Bu zamane veletleri o sözü duymamışlar zahir. AB diye, ABD diye can veriyorlar.
Sen bu havadisleri sıcağı sıcağına öğrenebilirsin. Teknoloji mi ne diyorsunuz ya, öyle hızlı gelişiyor ki, yetişmek mümkün mü bilemiyorum.
Elin gâvurunun karşısında süt dökmüş kediye dönüyorlar. Türkiye’de aslan, dışarıda kedi bunlar. Sonra da afrayla tafrayla “Karizmamızı çizdirmedik” diyorlar. A zekâ fukaraları, rezil olduktan sonra karizmanı, kirizmanı çizdirsen ne olur, çizdirmesen ne olur!.. Hoş sizinkisi kazma bile değil, o da ayrı mesele!
Budur gönlümün yası: Kalmadı sözün kısası, adamın hası.
Mustafalar “Benim gibisi var mı?..” diye keser, Pakizeler suda yazar oldu…
Ta Amerikalardan geldi, kemâlini gösterdi bir Derwish (!) Bundan sonra keyifler kekâ, işler iş. Kusura kalmayasın bu mektup da burada finiş.
Seni dünyalar kadar seven deden
Murtaza KÜLYUTMAZ
BAMTELİ
Diyorlar ki: Bilmem hangi kanalda, haftanın bilmem hangi günü, bilmem hangi saatte
bir program var:
BAM TELİ…
Sonra da soruyorlar:
-Ne dersin?
Ne diyelim, hiiiç…
Biz, BAMTELİ başlığını 12.12.1976 günü Hergün gazetesinde kullanmaya başladık…O gün bu gün de kullanıyoruz. Başlığımıza özenenler o gün hayatta mıydı bilemeyiz.
Bu hususta söyleyeceğimiz bir tek söz vardır:
-Taklitlerinden sakınınız!..
Yine çatıktır kaşı
Sanki gözleri şaşı
Bay Tayyip rüyasında
Devirecek Denktaş’ı…
Kasap süngeri yetmez
Herifteki surata.
Kıbrıs’ı satarız ancak
“Aldığımız fiyata”!..
Emir handan
Emir var emir handan
Başarılar bekleriz
Yeğenim Emirhan’dan
Alp ere
Saygımız var alp ere
Hoş geldin diyoruz biz
‘Gedikli’miz Alper’e