Bugünlerde Irak’a asker gönderme hususunda herkes aklına geleni söylüyor. Söylesin, bir itirazımız yok. Ben de Irak’a asker göndermenin hükümetimizin inisiyatifiyle alınan bir karara dayanması şartıyla, daha açık bir deyişle oraya Amerikan baskısı yahut yönlendirmesi sebebiyle değil, Türkiye’nin menfaatlerini korumak maksadıyla gidilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ancak işgalci Amerikalı ve İngiliz askerlerini içinde bulundukları kötü durumdan kurtarmak için gidilecekse, bu doğru olmaz. Ayrıca asker göndermenin gerekliliği ve zorlukları, uygulamaya geçilmeden evvel milletimize iyice açıklanmalıdır.
Öte yandan, Irakta hiçbir hukuk tanımayan işgalcilerin küçük bir bedel ödeyerek muvaffak olması, yeni-sömürgecilik çağının başlaması anlamına gelecek ve bu durum, bütün dünya halklarını tehdit edecektir. Bu sebeple, yeni barbarların ağır bir bedel ödemeleri dünya halklarının geleceğinin güvence altına girmesi bakımından şayan-ı arzudur. Hiçbir devlet salt kaba gücüne dayanarak diğer bir devlete savaş açamamalıdır.
Bu sıcak tartışma ortamında 109 sene önceki bir asker mektubunu okumak ilginç olabilir düşüncesiyle böyle bir mektubu aşağıda takdim ediyorum. Mektubun yazarı olan asker kişi hakkında maalesef mektup metninde mevcut olandan başka bir bilgi yoktur. Ailesinin İstanbul’da ikamet ettiği anlaşılan mektup yazarının kullandığı dil, ara bir dil sayılabilir yani bu dil ne yüksek tabakadan ne de halktan bir kişiye aittir. Mektupta bir kalfadan söz edilmiş olması, söz konusu ailenin orta halli bir aile olduğunu akla getiriyor. Mektuptaki bazı küçük imla hataları (açıdım, pus etmek) tarafımızdan düzeltilmiştir.
Mektupta el’an nerede olduğu belirtilmeyen ordu merkezinin bir-iki aya kadar Selanik’e taşınacağı bilgisi vardır. Ayrıca kandil tebrik ediliyor ki, bu da kandil tebrikleşmesinin İstanbul’da nev zuhur bir adet olmayıp eskiye dayandığını gösteriyor. Ayrıca kandil vesileyle büyük bir gailenin Osmanlı ülkesi üzerinden giderilmesi Cenab-ı Haktan niyaz ediliyor. Fakat biz bu büyük gaile ile kast edilenin ne olduğunu doğrusu baktığımız kaynaklarda bulamadık. Mektubun yazıldığı dönemde tarihimizde büyük bir hadisenin kaydedilmemiş olması, korkulanın tahakkuk etmediğine yahut mevzii bir hadiseden bahsedildiğine hamledilebilir.
109 sene evvel yazılan asker mektubu şudur:
“Rifatlü efendim
Teşrin-i sani 22 tarihiyle müverrah bir kıt‘a mektubunuz vüsul buldu. Aşırı mesrur oldum ve bu defa dahi diğer bir mektubunuz geldi. Buna dahi fevkalade memnun oldum. Fakat biçare Hüsameddin Bey’in vefatına acıdım. Cenab-ı Hak rahmet eylesin. Ordu-yu hümayun merkezinin Selanik’e nakli takarrür eyledi ve irade-i seniyesi dahi şeref-südur eyledi. Bir-iki maha kadar ordu-yu hümayun Selanik’e nakledecek. Selanik heman Dersaadet misali cesim bir belde olduğundan bir müddet de orada oturulması arzu ediliyor. O vakit yalnız cümlenizi görmek ve görüşmek üzere mezunen bir müddet Dersaadet’e gelmek iktiza eder. İnşallah an karîb redifler yerli yerine giderler de işler hafifler ve bendeniz de çend mah ruhsat alıp Dersaadet’e gelirim, efendim.
Biraderim efendim hazretlerinin ve yengem hanımın mahsus ellerinden öperim ve hâtırlarınızı istifsâr ederim. Hediye Hanıma ve Sabri Bey’e ve Hayriye Hanım’a ve Mukbil Kalfa’ya ayrı ayrı selam ederim ve cümlesinin hâtırlarını istifsâr ederim. Çocukların gözlerinden bûs ederim. Cenab-ı Hak kandil-i şerifi cümlemiz ve cümle ümmet-i Muhammed hakkında hayırlı eylesin ve şu gâile-i azîmi an karîb Memalik-i Mahruse üzerinde zail ederek ümmet-i Muhammed[e] rahat ihsan eylesin.
Birader efendiler hazerâtına mektub yazdığınız vakit taraf-ı âcizîden dahi arz-ı hulus edilmesi müstercâdır efendim. 4 Kanun-ı evvel 310 (16 Aralık 1894).
Hüseyin”
Mektubun yazıldığı devirde Selanik şehrinin Osmanlı Devletinin bir parçası olduğunu okuyucularımıza hatırlatmak isterim. Bu hatırlatma, Yemen de neresi diyen okumuşlarımıza kolaylık olsun diyedir!