Geldikleri günden bu yana, değer yargılarımızla oynayıp durmaktan başka bir şey yapmadılar...
Düzeni kökünden değiştirecek girişimlerde bulundular; “yemedi”ğini gördükçe geri adım attılar...
Seçmeni “Saydam yönetim” diye kandırdılar; her kararı kapalı kapılar ardında aldılar...
Fakirin partisi olma doğrultusunda en ufak bir “tık” yok !..
Zam isteyen çiftçiye “Senin gözünü kara toprak doyurur” dediler...
Dünyanın aradığı anarşistlerin “iki numara”lısı Türk düşmanı Gülbeddin Hikmetyar’ın dizinin dibinde fotoğrafları yayımlandı; geçerli bir açıklama yapmak yerine, heriften “sayın” diye söz ettiler.
Ordumuzun seçkin mensupları, tarihte ilk kez bir “müttefik”(!) ordu tarafından aşağılandı; karşı tarafa bir “nota vermek” ya da durumun “vehamet”ini en sert biçimde vurgulamak yerine, “en yumuşak sözcükler”i özenle seçerek, suya-sabuna dokunmayan demeçlerle geçiştirdiler...
Demokrasinin bir “amaç” değil “araç” olduğu doğrultusundaki söylemlerinin mürekkebi kurumadan, AB’ye girmemizin “bir numaralı heveslisi” kesildiler; “uyum yasaları” adı altında, ulusal güvenliğimizi, ulusal çıkarlarımızı ve ülkemizi özgü koşulları göz ardı etiler...
AKP’nin başa geçmesinden yüreklenenler, yayımladıkları kitaplarda, ortaokul, lise ve üniversite öğrencileri için silahlı kamplar kurulmasını ve şehir sokaklarında savaşmanın öğretilmesini önermeye başladılar. (Emin Çölaşan, Hürriyet, 13-7-2003) Kitabın adını ve geniş kapsamlı içeriğini verdikten sonra, “Bu kitap yasak yayın değil. Piyasada satılıyor” diye ekliyor Çölaşan.
İşte sınırsız demokrasi ve özgürlük edebiyatının canım ülkemizi getirdiği nokta. Demokrasinin böylesi ne AB’de, ne de dünyanın bir başka yerinde var.
Peki, bu AKP, millete hiç mi mutluluk tattırmayacak ?..
Tattıracak tabii !
Ne zaman mı ?..
Bohçası eline verilip gönderildiği gün.