1982 Anayasasının 1. maddesi devletin şekli ile ilgilidir ve
MADDE 1- Türkiye Devleti, bir Cumhuriyettir.
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir.
Bayrağın şekli kanununda belirtilen,
Beyaz Ayyıldızlı Albayraktır.
Milli marşı İstiklal Marşı’dır.
Başkenti Ankara’dır.
MADDE 4- Anayasanın 1. maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
MADDE 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.
Türk milleti, egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması hiçbir suretle hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.
Ayrıca anayasanın başlangıç bölümünde de;
Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk Milli menfaatlerinin, Türk varlığının devleti ve milletiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı açık ve yoruma gerek bırakmayacak şekilde yazılmış iken, Avrupa Birliğine girme sevdası yüzünden devletin bölünmezliği tartışılıyor, milletin dili bölünüyor. Bu şekilde millet bölünüyor, anayasa çiğneniyor, uyum yasaları yutturmasıyla egemenliğimiz elden gidiyor.
Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz diyen Başbakanlarımız, Cumhurbaşkanlarımız vardı. Bunlar delme yolunu açtılar, Anayasa deline deline kevgire döndü.
Türkiye’yi yönetenler, AB’ye girme uğruna Anayasa, kanun dinlemeden, Türk toplumunu Avrupa Birliğinin kulu kölesi olmasına ve Anayasa ile koruma altına alınmış devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünü yıkacak beyanatlar vermekten çekinmemişlerdir.
12 Ekim 1999 da Başbakan yardımcısı olan bir siyasi parti lideri, partisinin grup toplantısında şunları söyleyebilmiştir. “Bugünkü aşırı merkeziyetçi devlet yapısıyla yolumuza devam edemeyiz, Türkiye’yi Ankara’dan idare edemeyiz.”
Zamanın Adalet Bakanı, Konrad Adenaver Vakfı ile Türk Demokrasi Vakfının da katıldığı ve TBMM çatısı altında düzenlenen bir toplantıda şunları söyleyebiliyor;
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." hükmünü düzenleyen anayasanın 6.maddesi yeniden düzenlenmelidir. Bu düzenlemede egemenlik kavramı, aday, üyelik süreci dahil olmak üzere Avrupa Birliğini de içine alacak şekilde genişletilmelidir. Bu maddeye Türkiye’nin diğer uluslararası kuruluşlara ve kurumlara üyelik halinde diğer ülkelerle eşit koşullar altında olmak kaydıyla o kurumun ve kuruluşların organları ile egemenliği birlikte kullanılacağı cümlesi eklenmelidir.”
Böyle diyor dönemin Adalet Bakanı.
Bizde diyoruz ki;
Hiçbir kanun, hiçbir nizam ve hiçbir kişi Milletten üstün olamaz. Çünkü asıl olan millettir.
Ne hürriyet, ne demokrasi, ne insan hakları hiçbir şey ülke bütünlüğünden ve devletin üniter yapısından daha önemli ve istiklalden daha değerli olamaz.
Devletin bölünmez bütünlüğü ve cumhuriyetin temel ilkeleri ile uğraşanlar şunu iyi bilmelidirler ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Çadır devleti değildir. Ordusuyla, Milletiyle, tarihi ile büyük bir devlettir. Etnik özürlülerin yönlendirmesiyle yönetilemez.
Lozan ile boynu bükük devlet zihniyeti tarihe gömülmüştü.
Türk milleti, Milli Mücadele ile Sevr’i tarihin çöp sepetine atmıştır. Ama şimdi Sevr’i canlandırmaya çalışan dahili ve harici düşmanlar vardır. Bu düşmanların gücü Büyük Türk devletini bölmeye yetmeyecek ve buna tevessül etmeye kalkanlarda gerekli dersi Büyük Türk Milletinden alacaklardır.
Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU