Bilinen fıkradır: Adam ters yola girmiş... Tüm arabalar karşı yönden geliyor... Radyodan bir duyuru: “Dikkat ! Dikkat ! Sapığın biri ters yola girmiştir...”
“Hangi bir” demiş adam... “Hepsi sapık ! Hepsi !”
“Biri Bizi Gözetliyor”muş...
Hangi “bir”i ? Yüzbinler -belki de milyonlar- aylardır büyük bir merakla “bu kez kim kimi eleyecek, hangisi hangisine kazık atacak” diye BBG evini gözetliyor...
Arkadaşını devre dışı bırakma becerisine sahip olanların apartman dairesi, para, otomobil ve “şöhret”le ödüllendirildiği bu yarışmada; zaman zaman hüngürdemelerin, gerginliklerin, tartışmaların ve dövüşmelerin renk kattığı bir ev var... Bu evde herkes arkadaşını “ay, ne çok seviyor!” ve elenen arkadaşın ardından “ay, ne çok üzülüyor!” gibi yapıyor... Gerçek duygu ve düşünceleri gizlemek, ikili oynamak, sinir savaşını kazanmak gibi yetenekler(!) bu evde “prim” yapıyor... Birbirine “Günaydın” demeyenlerin bile aylarca aynı evi paylaşmak zorunda olması; gladyatörleri izleyen Roma halkının aldığı tada benzer bir tat veriyor izleyiciye... Bu arada, evdekilerden kimi “bunalım”ı oynuyor, kimi gerçekten bunalıyor...
“Biri Bizi Gözetliyor”, bizimkilerin kafasından çıkmış bir yarışma değil ! Batı ülkelerinde değişik adlarla, değişik “format”larla ekranlara geliyor... “Western” filmlerindeki sıklıkla vurgulanan “vahşi batı” kavramı, yani “ezilmemek için ezeceksin” ilkesi, bire bir işliyor BBG evinde...
Yarışmaların, bilgi, kültür, sanat, beceri, dayanışma, ekip yardımlaşması, arkadaşlık, dostluk gibi kavramlar ekseninde düzenlendiğini sanırdık... Bir “yarışma” düşünün ki, kurallarındaki sayısız yasağın yanı sıra “okuma yasağı” da var... “Bir şeyler okumadığı” günü “yaşamamış” sayanların, aylarca bir şey okumadan yaşayabilenleri(!) anlaması kolay değil ! Özetle, yarışmacıların durmadan birbirini -ya da kendini- yemesi için her şeyin düşünüldüğü, her koşulun özenle hazırlandığı bir yarışma bu...
Bencilliği körükleyen özdeyişler, “atasözü” yutturmacası altında kitaplarımıza girmiş... Oysa atalarımız, o pırıl pırıl insanlar, yalnızca “erdem” içeren kavramların savunucusu olmuşlar. “Her koyun kendi bacağından”, “gemisini kurtaran kaptan” gibi laflar, olsa olsa İkinci Dünya Savaşı sonrasında edebiyata giren “kişisel kurtuluş” hezeyanlarının ürünüdür.
Biri Bizi Gözetliyor evinde, aynı “kişisel kurtuluş” hezeyanını görmekteyiz... Parayı alacak, otomobili kazanacak, ünlenecek, dizilerde oynayacak, şarkıcı, sunucu ya da bir başka “şey” -ama mutlaka “bir şey”- olacak, malı götürecek... Bunun için, haftalarca -günün her saatini- birlikte yaşadığı, paylaştığı arkadaşını elemesi gerekiyorsa, eleyecek... Bu hezeyana, giderek aileler, arkadaşlar, telefonla katılan ya da “konuk” olup “kötüleme, karalama” kampanyasına katkıda bulunan “gözetleyici”ler de ortak ediliyor ve ancak psikiyatrların-toplumbilimcilerin adlandırabileceği bir “durum” çıkıyor ortaya... Eline mikrofon verilen biri “...Yetmiş milyon da görüyor ki, Viken şöyle yapıyor, Ebru böyle yapıyor...” diyebiliyor...
Hayır ! Bu salaklıkları izleyenlerin sayısı yetmiş milyon olamaz !
Ne mutlu ki, bu ülkede belgeselleri izleyen, ülkemizin geleceğinin konuşulduğu söyleşi programlarını izleyen, düzeyli filmleri-dizileri izleyen, TRT’nin sanat müziği-halk müziği programlarını izleyen milyonlar var...
Ne diyelim!.. Aylarca “böyle bir ev”e katlananların yanı sıra, hiç bir kişisel (ya da parasal vb.) sorunu yokmuş gibi, yaşamdan tüm beklentisi “BBG evindeki falancanın kazanması” olanları da Özcan Köknellere, Arif Verimlilere havale ediyoruz...