Tanzimattan beri belki de daha öncesinden, kendi milli kültürüne yabancılaşan ve milli kültüründen kopan bir batı hayranlığı ile “batılılaşma” adına, değişim adına, siyasette, teknikte, bilimde, eğitimde, sanatta, kültür ve edebiyatta Türk Milletinin milli dili ve milli benliğinin hakim ve esas olması gerektiğini unuttuk.
Tanıtımın demo, sunucunun spiker, bakkalın market, mağazanın süper, hiper, grosmarket, ilan tahtasının billboard, merkezin center, büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final, özlem hasretin nostalji, mesirenin piknik, bilgisayarın computer, yıldızın star, iki katlı evin dubleks, üç katlı evin tripleks, önemli çarpıcı haberin flash haber, sevimlinin sempatik, hoşçakalın bye bye olduğu ve daha nice, Türkçe kelimelerimizin yerine yabancı kökenli kelimeler ile, güzel Türkçemizin, dilimizin çalındığını, yok edildiğini görmek gerek.
Karamanoğlu Mehmet Bey “bugünden sonra divanda, dergahta, mecliste, meydanda başka Türkçe’den bir dil konuşulmaya” diye bir ferman yayınlamıştı. O günden bu güne dilimiz yabancı sözcüklerin istilasına uğradı. Maalesef aşağılık kompleksi altında, yabancı sözcük kullanılmadan yapılan bir konuşmanın ya da yabancıların olduğu bir ortamda kendi dilimiz ile konuşmanın utanılacak bir hale geldiği ve her zaman her ortamda diline sahip çıkmaya çalışanların yadırgandığı bir noktaya geldik.
Eurovision şarkı yarışmasında, ülkemizi temsil eden parçanın birinciliği Türkiye’nin özgüveni ve tanıtımı için önemli, ama; Türkçe sözler yerine her ne pahasına olur ise olsun başarıyı hedefleyen bir yaklaşımla, biz dahil 15 ülkenin düştüğü gaflet sonucu, ülkelerin kendi dillerinin güzelliklerinden feragat etmeleri, dilin ve dolayısıyla kültürlerin işgali altında kalması sonucunu doğuran tehlikeli bir süreçtir.
Dilimize sahip çıkmalıyız. Onu yabancı kelimelerden arındırmalı, zenginleştirelim derken uyduruk kelimeler ile gülünç hale getirmemeli, komplekslerimizi yenmek için illa da yabancı bir dil öğreneceğim diye dilimizdeki hakimiyetimizi kaybetmemeli, onu yabancı dillerin ve sözcüklerin işgaline maruz bırakmamalıyız. Bunun için, yapmamız gereken işlerin başında Türkçe'nin bir bilim dili olmasını sağlamak geliyor. Bilim dili olmak aynı zamanda mensubu olduğumuz milletin bir dünya devleti olmasıyla da ilgilidir. Türkçemizin bilim dili olmasının sağlanmasının yanında, yazılı ve görsel basında, günlük konuşmada, şarkıda, sokakta, tabelada, her yerde ve her ortamda dilimize, kültürümüze bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmamız gerekmektedir. Ancak dilimize sahip çıkarken bunun yanında, eş zamanlı olarak, siyasette, teknikte, ekonomide, bilimde olumlu işler ve başarılar ile; gelişmiş, başı dik ve değerlerine sahip çıkabilen bir toplum olmanın gururunu taşıyacak hale gelmemiz gerekmektedir.
Yazımı ulu önder M.K.Atatürk’ün şu veciz sözleri ile bitirmek istiyorum;”Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygunun gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”