Kasım 2008

Ö T E S İ

 

30.10.2024 



Sözün Özü

 
Alptekin Cevherli

İnsan gönlünden anlayan var mı?


İnsan denilen yüce varlık, dünyaya geldiği günden itibaren çevresine kendi varlığını kabul ettirmek için çalışır, çabalar. İster ki kendisini beğensinler, takdir etsinler, hatta övsünler. Yıkıcı ya da küçümser bir sözle hatta îma ile karşılaştığımızda da kaçımızın kalbinde bir burkulma olmaz?

Sürekli sevmek ve sevilmeye muhtacızdır...
Karşımızdaki insanlar sanki bizi sevmeye mecburlarmış gibi muhatabımızdan; sevgi, takdir, yardım ve anlayış bekleriz. Bunları bulamadığımızda ise hüsrana uğrar, kendi kendimize kahrederiz. Elbette bütün mahlûklar gibi bizim de sevilmeye ihtiyacımız var. Ama en önemlisi sevmek! Eğer ki biz karşılıksız sevmiyorsak, bunu başka insanlardan beklemeye hakkımız yoktur. Önce biz seveceğiz, önce biz takdir edeceğiz, önce biz anlayış göstereceğiz, önce biz yardım edeceğiz. Yardım edebilecek dirilikte ve moral güçte olacağız.
Hayatta kesin olan bir şey vardır. O da "İnsanların kalbinin tekliğidir!" Sizin hissettiğiniz duygu ve düşünceleri karşınızdaki insanın fark etmemesi, hatta daha da açık söyleyelim, hissetmemesi mümkün değildir. Ancak muhatabınız çok dalgın ise ya da kendisi dışındaki konularla fazlaca meşgul ise bunu fark edemez ki, emin olun sizin sevginiz ve ilginiz gün gelir onu da kendisine getirir. Ancak bunun için sabır ve eskilerin deyimi ile 'tevekkül' şarttır.
Geçmiş devirlerden birinde:
Horasan'daki bir Türkmen sultanlığının veliahtı olan Kerem, kentteki rahibin kızına vurulur. Gecesi gündüzü birbirine karışır. Yaptığını, yapacağını bilemez olur. Tek arzusu vardır, "Aslı'yı görebilmek!" Bir gün Kerem ile Aslı buluşurlar, genç kız sevgisinin nişanesi olarak Kerem'e bir mendil hediye eder.
Ancak bu durumdan haberdar olan rahip, Sultan'ın gazaba gelip başta kızı olmak üzere ailesine zarar vereceğinden endişeye kapılır, karısını ve kızını alıp Horasan'ı terk eder. Öyle ya, eğer Kerem ile Aslı evlenirlerse ileride tahta, bir rahibin torunu geçecektir...
Uzunca bir yolculuktan sonra Anadolu'ya varırlar, bir kasabaya yerleşirler. Bu arada yolda rahip ölmüştür, eşi ve kızının geçinecek paraları kalmamıştır. Yaşlı kadın kocasından miras kalan meslek olan, dişi ağrıyanların dişini çekme ile nafakalarını temin edip namerde muhtaç olmadan yaşamlarını temin etmeye çalışmaktadır.
Kerem ise Aslı'nın Horasan'ı terk edişinden dolayı deliye dönmüştür. Tacı, tahtı herşeyi bırakmış, Aslı'nı aramaya başlamıştır. Saçı, sakalı birbirine karışmıştır. Aslı'nın izlerini süre süre Anadolu'ya kadar gelir. Ana - kızın yerleştikleri kasabayı, hatta kaldıkları evi bulur.
Ancak bir türlü içeriye girip kendini tanıtmaya cesaret edemez. Aklına dişi ağrıyan hasta rolü yapmak düşer. Kapıyı çalar, yaşlı kadına dişinin çok ağırdığını ve çekmesini istediğini söyler. "Peki" diyen kadın, Aslı'yı çağırır; "Kızım, tut şu delikanlı'nın başını da, dişini çekeyim" der. Kerem başını Aslı'nın dizlerine koyar... Sanki dünyalar kendisinin olmuştur... Aslı ise saçı sakalı birbirine karışmış, toz, toprak içindeki Kerem'i tanıyamaz bile...
Kerim'in dişi çekilir. Ancak delikanlı, Aslısı'nın dizlerinde yatmaktan öylesine mesuttur ki; "Yok ana, o diş değildi, daha arkadaki" diye diye, ağzındaki tüm dişlerini söktürür. Son diş çekilirken akan kanları silmek için, yıllar evvel 'Aslı'nın kendisine hediye ettiği mendili' çıkartır. Mendilini tanıyan Aslı, ailesinin bunca zahmet çekmesine neden olduğunu 'zannettiği' Kerem'i evden yaka paça dışarı atar. Kerem ise halâ aşkının dizinde geçirdiği o yarım saatin mutluluğu ile âdeta kanat takıp uçmaktadır. Evden dışarı Kerem'i kovalayan Aslı, kapıyı sertçe kapatır. Bu arada Kerem'in topuğu kapıya sıkışmıştır.
Nihayet canı yanan Kerem, bu acı ile kendine gelir ve "Senin aşkınla ben bu kadar yanarken, bendeki sevdanın onda birini Allah, senin de gönlüne versin" diye bağırır. Bunu duyan Aslı'nın da içinde bir his uyanır. Yaptığından pişmanlık duyar; Kerem'in ardından seslenir: "Ateşine düştüm. Aman Kerem, beni rüsva eyleme!"
Evet, hikâye böyle devam eder gider...
Bir olan kalplerimizin hiç ayrılığa düşmemesi dileklerimle...


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002