Dünyanın çeşitli yerlerindeki milletdaşlarımızın yazılarıyla karşılaşmak beni her zaman heyecanlandırmıştır. Söz gelimi Bir Tebrizli’nin, şimdi evi barkı “uygarlık savaşçıları”nın bombalarıyla yerle yeksan edilen bir Kerküklü’nün, bir Bakülü’nün, bir Gagavuz yeri yazarının veya burada olduğu gibi bir Afganistanlının yazısını, şiirini kendi dilimde okumak beni hep mutlu eder.
Birçoklarımız Türklerin siyasi birliğini hayal eder. Ama galiba ben siyasi birlikten çok bir dil birliği hayal edenlerdenim. Fizikî coğrafya birliği yerine bir dil coğrafyası birliği rüyası görürüm. Vatanın hudutlarının da siyasi çizgilerden çok ortak dilin yayılmış olduğu alanın sınırları olduğunu düşünürüm. Nitekim galiba meşhur Fransız şairi Aragon, “Fransızca benim vatanımdır” derken böyle bir şey kastetmiş olmalı. Bu sebeple, talih beni 4 Mart 2003’te Ergeş Uckun ve şiir kitabı “Yurt Koşugları” ile buluşturduğunda büyük bir heyecan yaşadım. Ötüken Neşriyat tarafından 1997’de yayımlanan kitabı ben, Kadıköy’de ikinci el kitaplar satan bir kitapçıda gördüm. Eve dönerken otobüste kitabı okumaya başladım. Başta, kitabı yayıma hazırlayan Dr. Orhan Söylemez’in kısa bir “Sunuş”undan sonra (s. 9-11) şairin kendi kaleminden hayat macerasını okuyoruz (s. 13-38). Şiirlere gelmeden gene şairin kaleminden çıkma bir “Söz başı” (s. 41-43) kısmı var. Ardından 75 adet şiirin bulunduğu koşuklar bölümü 45-185) geliyor. Son olarak kitapta çok kısa bir sözlük kısmı (187-189) yer alıyor. Cidden değerli bir iş yapıp Ergeş Uçkun’u Türk okuyucusuna sunan Dr. Orhan Söylemez’in, bize yabancı gelen kelimeleri her şiirin altında açıklaması isabetli olmuştur fakat açıklanması gereken daha pek çok kelimenin kaldığı açıktır.
HAYATI: Şahimerdankuloğlu Ergeş Uçkun, Afganistan'ın Meymene vilayetine bağlı Antköy'de 21 Şubat 1927'de doğdu. 1938-44 yılları arasında Antköy İlkokulu'nu bitirdi. 1944-1950 arasında Kabil Öğretmen Okulu’nda okudu. 1950-52 yılları arasında Kabil Üniversitesinde kimya ve biyoloji bölümüne devam etti fakat eğitimini yarım bırakıp öğretmenliğe başladı. 1952-54 yılları arasında Antköy'de, daha sonra 3 yıl kadar Meymene’de öğretmenlik yaptı. 1957 yılına kadar Ebu Ubeydi Cuzcânî Lisesi müdür muavinliği görevinde bulundu. Bu dönemde “Storey Gazetesi”nde şiirleri ve yazıları çıktı. O zamanki Afgan Hükümeti'nin Türklere yönelik baskıcı siyaseti sebebiyle 1957’de ülkesinden ayrılarak Pakistan ve İran'ı kaçak olarak geçti ve Türkiye'ye sığındı. 1957-61 yılları arasında Adana'da öğretmenlik yaptı. 1960 askeri darbesinden sonra askeri yönetimce oturduğu mahallenin muhtarlık görevi, kendisine tevdi edildi. 1961 yılında öğretmenlikten ayrıldı. Mersin'de Ataş Rafinerisi'nde laboratuar teknisyeni olarak çalıştı. Bir ara besicilikle uğraştı. 1974 yılında Türkiyedeki sağ-sol kavgası yüzünden Amerika'ya göçtü. Princeton'da Mobil Oil'de teknik eleman olarak çalışmaya başladı. 1993’te oradan emekli oldu. Çapandaz Cemiyeti kurucusu olan şair bugün New Jersey’de yaşıyor. Silifkeli Türkan hanımla evli ve Timuçin Han, Timur Han, Belida Han ve Aybars Han adlı dört çocuk babasıdır.
ESERLERİ: Şairin burada tanıttığımız şiir kitabı “Yurt Koşugları” (İstanbul 1997) haricinde yeni yazdığı başka bazı şiirler daha vardır. Bu şiirler, genel ağda http://www.geocities.com/Athens/3836/siir.html adresinde “Turan şairi Erges Uckun’un şiirleri” başlıklı sitede bulunabilir. Yalnız ben iki kere bu siteye girmeye teşebbüs etmeme rağmen başarılı olamadım. Ayrıca “Yeni Türkiye Dergisi”nin Türk Dünyası özel sayısı için Afganistan Türklerini işlediği “Ellibin Yaşındaki Turan Afganistan Olur mu?”, (Temmuz-Ağustos 1997, sayı. 16, s. 1694 vd.) adlı bir makalesi vardır. Şairimizin yeni şiirlerinin ve makalelerinin ayrı ayrı kitaplar halinde yayımlanması arzuya şayandır. Görebildiğimiz kadarıyla Uçkun hakkında Arslan Küçükyıldız’ın "Turan Şairi (Şahımerdan Kul Hanoğlu) Ergeş Uçkun", (Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı. 10, s. 267-276, Erzurum 1998) adlı bir makalesi vardır. Yine Küçükyıldız, genel ağda şairin “Turan’da Toy” adlı yeni bir şiirini yayımlamıştır.
Ergeş Uçkun hayatının çeşitli cephelerini, sözünü ettiğimiz kitabında uzunca sayılabilecek “hayatı ve kişiliği” bölümünde bize anlatır. Zevkle ve ilgiyle okunan bu bölüm insanda, şairin hatıratını daha etraflı bir şekilde kaleme alıp yayımlaması arzusunu uyandırıyor. İnanıyorum ki Ergeş Uçkun’un bunu yapması, Güney Türkistan diye adlandırdığı Afganistan’daki hemşerilerine ve tabii bize büyük bir armağan olur. Çetin mücadelelerle dolu bu hayatın bilhassa genç arkadaşlar için öğretici olabileceği kanaatindeyim.
Şimdi şairin çocukluğundan naklettiği bir anektoda bakalım. Ergeş yedi yaşına girince pazar yerini görmek için düzenlenmiş görkemli bir törenle pazar toyuna gitmiş. Orada yediği helva için o şunları söylüyor: “Helvaların hepsi kendi mahallemizden idi. Kesinlikle söylenebilir ki dünyanın hiçbir yerinde biz yapmasak yoktur onlar gibisi. Batıda her türlü silah ve mühimmat var ama bizim helvamızı bilmezler. Eğer bilseler derhal savaşı bırakıp helva pişirmeye başlarlar.”
Uzun zamandan beri ve bugün batılıların verdiği isimle maalesef Orta Asya dediğimiz Türkistan ve eski Horasan toylar ve merasimler yurdudur. Bunlardan biri de ad verme merasimidir. Çocuk doğduğunda zuhur eden hadiselerden adını alır. Çölde doğan Çöllübay, gece doğan Tanibay, babasının koyunu bine ulaşan Minli ve buna benzer sürüye kurt dalsa Börübay vesaire vesaire olup gider. Yağmurdan, buluttan, taş baltaya kadar her türlü isim almak mümkündür.
Burada Ergeş Uçkun’un anlattığı toy denen düğün ve merasimlerin sadece isimlerini kaydetmek bile ilginç olabilir. Evliliğe kadar yapılan merasimler başta adlandırma merasimi olmak üzere ona kadar çıkmaktadır: bunlar sırasıyla doğumun beşinci gecesinde mahalleye verilen ziyafet, bebeğin tırnağı kesilecek kadar olduğunda kadınlar arasında tertiplenen toy, çocuğun saçının büyüyüp yüzüne düşecek olduğunda yine kadınlar arasında düzenlenen saç kesme merasimi, beşik toyu, çocuğu kurdun ağzından geçirme ve çenesine kurt kemiği veya dişi takma merasimi, dört yol töreni, sünnet düğünü, Kuran toyu, yol töresidir. Evlenme merasiminden sonra hacca gitmeye kudreti yetenler hac merasimi ve altmış dört yaşına erişenler peygamber efendimizle yaştaş olmanın şerefine peygamber toyu yaparlar. Törenler kişinin sadece sağlığında yapılmazlar; ölümle başlayan cenaze töreninin ardından ölünün evinde üçüncü günde, kırkıncı günde, yıl geçince aşlar pişer ve komşulara ikram edilir. Ergeş Uçkun’un şiirleri kadar, kendi çocukluğunu anlattığı ve bizi bir masallar diyarına götüren bu kısım da son derece ilginçtir.
Ergeş Uçkun’un Turan şairi olarak tarif edilmesi doğrudur. Gerçekten şiirleri okunduğunda hem bu kavramı (mesela Şanlı Turan, Turan’da Toy) çok sık kullandığı, hem de çeşitli adlar altında devletler ve topluluklar oluşturan Türkleri tek bir millet olarak gördüğü ve bütünlüğünü istediği hemen fark edilir. Mesela Türkistan başlıklı şiirinde şöyle der:
Horasan meskenim, Bakü menzilim
Almaata yaylam, Ankara sevgilim
Aşkabat’ta aşkım, Taşkent’te dilim
Gönlüm Semerkant’ta yatar Türkistan (s. 88)
Doğup büyüdüğü ülke daha geçen sene Amerika tarafından “halı bombardımanı”na tabi tutulan bu coşkun şairin yaşadığı ve yakından tanıdığı Amerika hakkındaki şiirinin bazı bölümleri ile “İnanma” adlı şiirini Türkiye Türkçesine uyarlayarak kendisini selamlıyor, sağlıklı ve uzun bir ömür diliyorum. Şair “bu şiiri daima Türk ve İslama karşı düşmanlarımıza yardımcı olan Amerika için yazdım”, demiştir.
EMRİKE (AMERİKA)
Var mı sen dek cihanda bir itibar Emrike?
Her bucağında bin bir Karun yatar Emrike
Dokuz felekte şanın, âlem senin hayranın
Dünya pazar dükkanın sermayedar Emrike
Sığın bakar çobanın, turna bakar dehkanın
Suna bakar bağbanın, aceb diyar Emrike