Mütareke basının dediği gibi dünyanın süper gücü ABD”dir. Ama yine onların dedikleri gibi dünyanın merkezi ABD değildir. Asırlardır Türklerin yaşadıkları topraklar dünyanın merkezi olmuştur.
Orta Asya’dan bugüne baktığımızda, gerek komşuları, gerekse komşularının komşusunun komşusuna kadar her devletin; yaşadıkları topraklara göz dikildiği Türklere rahat vermemek, onları köle yapmak idealleri oldu. Teknoloji ilerleyip dünya küçüldükçe, Türkiye’ye göre dünyanın arka yüzünde yaşayan devletler dahi Türklere meydan okumaya, işgâl edebilmek için fırsat aramaya başladılar. İster haçlı seferleri ile gelsin, ister topu, tüfeği, uçağı ile gelsin, her seferinde yenemedikleri Türkler onlara inat zümrüdü anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğdular. Geçen zaman içinde kendi aralarında birlikler, dirlikler kurdular; Verheugen, Fogg, Oostlander, Blair gibi sözcüleri vasıtası ile Türkiye’ye meydan okudular, tehdit ettiler, aba altından sopa gösterdiler. Türkiye bunların hiç birine kulak asmadı, yoluna vakarla devam etti. Dünyanın merkezindeki devlet olduğunu ispat etti. Bu büyük devleti yönetenler Türk’ü, Türk yapan hasletlerden asla ödün vermediler. Mert, yiğit, dürüst, cesur ve kahramandılar. Arada ‘’Türkiye Cumhuriyeti rüştünü ispat etmemiş’’ diyen çatlak sesler çıktı. Ama bu halk ‘’önce devletim’’ dedi ve onları hak ettikleri şekilde görmezlikten gelmeyi, yok saymayı bildi.
Bütün bunlar olurken Beyaz Saray 1960’lı yıllarda hazırladığı petrol, petrolden su, sudan bor, bordan onların o yıllardan tanıdığı, Türklerin ise yeni tanıştığı madenlerine giden yol planını devreye soktu. Para için ruhunu şeytana satanların ülkesi ABD, önce Türkiye ekonomisini çökertti, icazetini verdiği R. T. Erdoğan’ı baş nazır olarak biz 60 milyona (10 milyon oy kullanan hariç) kabullendirdi. Saygı gereği kabulümüzdür, makbulümüzdür dedik. Fakat R.T. Erdoğan dünyanın merkezindeki devletin başı olduğunu fark edemedi. O hala Saraçhanedeki Belediye Sarayında, kendisini belediye başkanı sanıyordu. Belediyenin bütçe açıkları için zamanında devletle yaptığı pazarlığın aynısını, Beyaz Sarayın sahipleri ile yapmaya başladı. Öylesine bir aymazlık ki, 3. Dünya savaşının başladığını, Irak petrollerinden sonra, sıranın Türkiye’nin su, bor ve diğer madenleri sebebiyle kendine geleceğini göremedi. Türkiye şu veya bu şekilde bu savaşa çekilecekti. O ise pazarlıklar yapıyor, tezkere geçmeden üsler açtırıyor, limanları, hava alanlarını koalisyon güçlerinin emrine veriyor, tıpkı bir mantar hastalığı gibi ABD, vatan sathına yayılmaya çalışıyordu. Tek parti olmasına rağmen doğurduğu siyasi istikrarsızlığı, biz 60 milyon vatandaş dehşetle izledik. Hâlen de izliyoruz. Türkiye’nin aleyhine dış basında karikatürler, yazılar çarşaf çarşaf yayınlanıyor, önüne gelen AB devletlerinin sözcüleri Türkiye’yi aşağılıyor, hatta Kemalizmi engel olarak görüyor, adımız yalancı ve döneğe çıkıyor ama gerek hükümetten gerekse meclisten Allah’ın bir mert kulu çıkıp da ‘Yeter! Biz bunları hak etmedik! Olaylar öyle değil böyledir’ demedi. Demediğini bırakın! R.T. Erdoğan Ulusa Sesleniş konuşmasında 70 milyonun gözünün içine baka baka külliyen yalan söyledi. Dışarıda yalancı, dönek diye çıkan adımızı tescil ettirdi.
Sayın baş nazır:
Hadi bize söyledin neyse! Biz biliriz kendimizi, etiyle kemiğiyle, kanıyla tanırız birbirimizi! Lütfen bana açıklar mısınız, Wall Street Journal gazetesine verdiğiniz 3 sayfalık makale neyin nesi? Biz pazarlıklar yapmadık da, aramızda dolar lâfı olmadı da.... falan filan...
Sayın baş nazır,
Haddin değil deseniz bile, dayanamam söyleyeceğim, benden size ufak bir Asumanname;
‘’İnsan acemi iken ileriki yıllarda gurur duymayacağı işler yapabilir. Ama devlet adamlığında acemilik mazeret olmadığı gibi, yalancı adam kimsenin kabul etmediği kalp bir para gibidir, tesadüfen almış olan bile hemen ilk fırsatta bir başkasına verir.’’