Dünya üzerinde Türk hakimiyetinin sarsıntıya uğradığı dönemler, insanlık için daima kan ve göz yaşı dolu yıllar olarak tarihte yer almıştır. Son büyük Türk İmparatorluğu olan Osmanlı' nın duraklama ve gerileme dönemine girmesi ile dünya üzerindeki güç dengeleri değişmiş.
Sürekli doğu' dan doğan güneş batı ufkundan çıkarak, ciddi bir sistem sorunu ortaya çıkarmıştır.
Kanuni döneminden itibaren sekteye uğrayan Türk ilerleyişinin yerini Batı'dan gelen emperyalist akımlar almıştır.
Türkler'in ve Batılılar'ın diğer insanlara bakış açılarında çok ciddi iki fark vardır.
* Türkler ele geçirdikleri ülkelerde halka tam manası ile yaşama özgürlüğü sunarken, onların gelecek kuşaklara kendi kültürlerini aktarmasına asla engel olmamışlar kültür emperyalizmi uygulayarak diğer milletleri Türkleştirmemişlerdir. Hatta bazı milletlerin tarih sahnesinden silinmesini engellemişler. Onların diğer güçlerce asimile edilmesini önlemişlerdir. Bunlara örnek olarak; Selçuklu Türkleri'nin Ermeniler'e haklarını geri vererek Bizanslılarca Rumlaştırılmasını önlemeleri, ya da Osmanlı'nın; Rumların Katolikleştirilerek Latinleştirilmesine engel olması unutulmamalıdır. Öte yandan Batı'lı güçler işgal ettikleri Amerika kıtasındaki yerli halkın kültürünü bir daha iflah olmaz şekilde yeryüzünden silmiş, sayıları milyonlarla ifade edilen insan katledilmiştir.
* Türkler ile Batı arasındaki ikinci önemli fark ise Türk kültürünün tarihinin hiç bir döneminde ben merkezli olmayışıdır. Bunu açıklarsak; Türkler sadece kendi icat ve başarıları ile övünürler. Diğer uluslardan birileri çeşitli başarılar kaydederse onu da takdir etmekten geri kalmazlar. Oysa Batı kültürü, "ben merkezlidir." Batı'ya göre, her şey rönesansla başlamıştır. Dünya ortaçağ karanlıklarından bu sayede kurtulmuş, Amerika'yı onlar bulmuş, her teknolojik icadın arkasında mutlak bir Batılı yer almıştır. Barbar kavimler ancak onlar sayesinde uygarlıkla tanışarak 1789 Fransız ihtilalinin icat ettiği milliyetçilikle ulus olma sürecine girmişlerdir. Hatta demokrasi ve cumhuriyet dahi onların icadıdır. Birey olma hakkı Batı'nın eseridir. Bağımsızlık anlayışı Batı icadıdır. Ancak Batı, alıntı yaparken her ne dense "dipnot" koymayı hep unutur...
İşte bu çok farklı iki anlayışın mücadelesi, İnsanlık tarihinin özellikle son bin yılına çok ciddi ölçüde damgasını vurmuştur. "Türk" kelimesinden rahatsız olan Batı, Türk milletinin çeşitli alt unsurlarına farklı isimler vermekten kaçınmamış, onu bölerek yutma, sevdasından bir an olsun vaz geçmemiştir. Özellikle son yüzyılda bu konuda bir kısım gafil Türkler de Batılılar'a yardımcı olmuştur.
İnsanlık hüsranda
Milattan sonra 800'lü yıllardan itibaren Asya'nın en doğusundan (Hanbalık), Avrupa'nın en batısına (Endülüs) kadar hüküm süren Türk hakimiyeti ya da etkisi, 17. asırda etkisini yitirerek "Türk asırları" olma özelliğini yitirmiştir. Bunun yerini adı konulmamış Haçlı seferleri, soykırımlar, taasub, iki dünya savaşı, kimlik bunalımı, terör, ekonomik ve sosyal krizler, salgın hastalıklar ve kıtlık almıştır. Ancak bu kıtlığı sadece gıda maddesi eksikliği olarak algılamamak gerekir. Çünkü gıda maddesi kıt değildir, bu gıdalar bir yerlerde emperyalist faaliyetlerle depolanıp israf edilirken, bir diğer tarafta (mesela Afrika'nın Hristiyan olmamış kesimlerinde) insanlar açlıktan ölmektedirler.
İşte insanlığı düştüğü bu hüsrandan, yine insanlık çıkaracaktır.
Türk Milleti hakkı olan ve liderlik konumuna gelmek suretiyle dünya barışına en büyük katkıyı yapacaktır.