Şubat sayısındaki köşemizde, “kuzeyi bay-pas edip güneyden tek yönlü saldırının, kime, hangi zorlukları, riskleri ve komplikasyonları beraberinde getireceğini, savaş stratejistleri sanırım uzun uzun düşünmüşlerdir” demiştik. Geçen bir aylık zaman zarfındaki gelişmeler, bu tespitimizin ne kadar doğru olduğunu gösterdi.
Kuzey cephesinin önemini bilen ABD-İngiltere ittifakı, “asker konuşlandırma izni” için Türkiye üzerindeki baskılarını psikolojik, ekonomik ve diplomatik eksende yoğunlaştırdılar. Bu meyanda ABD dikkatleri, öncelik sırasında belki en son sırada bulunan “para pazarlığına” çekmiştir. Oysa ortada birkaç milyar dolardan çok daha önemli ve cevaplanmayı bekleyen sorular vardır.
ABD nin savaş sonrası için düşündüğü senaryo bütün ayrıntılarıyla biliniyor mu? Kuzey Irak ta yaşayan 3 milyon civarındaki Türk’ün bu senaryo içerisindeki “niteliği” nedir? Savaş sonrası Irak’ın devlet yapısında yapılabilecek değişiklikler nelerdir, siyasi yapıda nasıl bir model uygulanacaktır? Musul-Kerkük petrollerinin herhangi bir etnik grubun hakimiyetine girmemesinin garantisi, Irak’ın Üniter yapısının bozulmayacağının garantisi ve Türkiye’nin zararlarının karşılanma garantisi nedir?
Tarihin akışı içerisinde büyük önem arz eden ve orta doğu da taşları yerinden oynatabilecek bir siyasi gelişmenin garantilerinin, iki kelam söz ile temin edilebilmesi mümkün müdür? Yoksa Meclis onaylı yazılı mutabakat metnine bağlanması daha mı realist
olur? Ancak dışişleri bakanı Sayın Yakış’ın beyanlarından ABD nin yazılı mutabakattan
kaçınmaya çalıştığını anlıyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz günlerde ABD kongre heyetini kabulünde, “yabancı asker konuşlandırma izni konusunda tek yetkili organın Meclis olduğuna, Meclisin karar alabilmesi içinde uluslar arası yasallık koşulunun yerine getirilmesi getirilmesi gerektiğine, olası bir müdahale durumunda Türkiye’nin uğrayacağı zararların karşılanması gerektiğine” dikkat çekmiştir.
Anayasanın 92. Maddesine göre “milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde .............. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi TBMM dir” Bu nedenle TBMM nin ABD askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasına izin verebilmesi için, BM Güvenlik Konseyi nin Irak’a savaşa izin veren ikinci bir kararına ihtiyaç vardır. BM den çıkmış böyle bir karar olmadan Bakanlar Kurulunca Meclise tezkere sevk edilmesi, Anayasanın 92. maddesinin “delinmesi” olduğu gibi, Meclisin bu tezkereyi kabul etmesi de “ikinci bir delinme” teşkil edecektir. Anayasanın zaman zaman delinmesini meşru gören bu zihniyeti ulusun vicdanına havale ediyoruz.
Diğer taraftan, BM Güvenlik Konseyinden ikinci bir karar çıkmadan saldırıya geçilmesi, Irak halkını ve Saddam’ı uluslar arası hukuk ve camia nazarında “mazlum ve meşru müdafaa” durumuna sokarken, saldıran ülkelerde “işgalci” durumuna düşebileceklerdir.
Bu arada İngiltere, BM Güvenlik Konseyinden ikinci bir karar çıkmasa dahi, Irak’a tek başına müdahaleye karar vereceğini açıkladı. ABD de aynı tavır içinde. Birleşmiş Milletleri noteri olarak gören bu tavır, gerek Birleşmiş Milletlerin “mevcut statüsü”, gerekse “dünya barışı” açısından fevkalade sakıncalar doğurabilecek bir yaklaşımdır.
Bu nedenle ABD-İngiltere ittifakının BM Güvenlik Konseyinden ikinci bir karar çıkartması, nereden bakarsanız bakın kısa, orta ve uzun vadeli menfaatleri açısından zorunlu görünüyor. Bu gerçek görülmüş olmalı ki, ABD, İngiltere ve İspanya geçtiğimiz günlerde BM Güvenlik Konseyine ikinci bir karar tasarısı sundular. Umarız ki bu karar tasarısı yeterli üye ikna edilerek kabul edilir. Zira, Güvenlik Konseyinden ikinci bir karar alındıktan sonra yapılacak saldırı da, Saddam’ın Uluslar arası hukuk ve camia nazarında hiçbir haklı savunması kalmayacağından, böyle bir diplomatik hamle karşısında barış bayrağını göndere çekmesi pek de sürpriz olmayacaktır.