Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.12.2024 



Tarih Bilinci

 
Rasim Giresunlu

“Yıldırımlar yaratan, bir ırkın ahfadıyız!..”


Tekrar Kıbrıs’ı yazıyoruz. Yazmak da zorundayız. Bu konu ile ilgili sorunlar bitmedikçe, ömrümüz ve sağlığımız yettiğince, kalem elimizde olacak ve gazetelerde yer bulduğumuz sürece de yazacağız. Çünkü, bu bir milli görevdir, inancındayız. Şu an yaşadığımız süreçte bazıları, bu konuyu tekrar tekrar teslimiyet anlamında önümüze getiriyor. Bu durumu hep beraber göğüslemeliyiz. İşi sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin üstüne yıkmamalıyız.

Türkiye’de herkes Kıbrıs konusuna duyarsız kalsa, yerli ajanlar sağı-solu 1919’daki gibi sarsa ve Kıbrıs’ı peşkeş çekip rüyalarında satsalar da, Kıbrıs’ı Türk ordusu atamaz ve de satamaz. Bu bir atalar mirasıdır, bu bir Atatürk jeo-politiğinin gerçeğidir: Bakınız Atatürk ne demiş: “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir.” Dürektif açık ve net...

Türk Silahlı Kuvvetlerinden nefret eden kansız, tabansız ve vatansızlara kına yaktırmamalıyız. Nerede kaldı, milli politika üretme iddiasındaki şahıs, politikacı ve partiler? Nerede kaldı, sürekli sivil toplum adına öttüğünü, iddia eden örgüt ve kuruluşlar? Nerede kaldı, işçi, memur ve esnaf sendikaları, federasyonları ve konfederasyonları? (Bilhassa DİSK,KESK ve HAk İŞ), Nerede kaldı, TÜSİAD ve MÜSİAD? Nerede kaldı, YÖK ve de Üniversiteler? (Bir kaçı hariç), Niçin ve kim/kimler için dut yemiş bülbüle döndüler. Yoksa hepsi birden mi, sınıfta kaldılar? Bu kadar mı, Kıbrıs’la ayrı düştüler? Bu kadar mı, duyarsız oldular? Duyarsızlık moda mıdır, nedir? Kıbrıs adına, milli bir çizgi de, her hangi bir düşünce üretirlerse ya da üretenlere destek verirlerse, malum olan birileri, onları da mı çizer?

Tam tamına Türk milleti olarak, yüz yirmi beş yıldır yaşadığımız Kıbrıs Sorunu, artık içimizdeki bir kesim tarafından sorun olmaktan çıkarılmaya, Türkiye adına ver kurtul sürecine sokulmaya çalışılıyor. Yani bir avuç duygu sömürüsü yapan ve de milli değerlere düşman olan çıkarcı bezirganının, uyduruk teorileri ile kuru gürültüleri arasında, göz göre göre Kıbrıs adasının kaderi, Girıt’e, Rodos’a, Sakız’a, Midilli’ye ve Adalar denizindeki Yunanistan’a kaptırdığımız diğer adalara, benzetilmeye çalışılıyor. Türkiye’deki Dışişleri Bakanlığının önüne, ‘Milli’ kelimesini mi eklemeliyiz ki, işlerimiz daha iyi gitsin? Bana kalırsa, o Bakanlığı Fenerli mütercimlerden bu yana, malum zevata meze yaptırmışız. O nedenle de, canımızın ve kanımızın bedeli olarak kazandıklarımızı, masa başlarında bedavadan kaybetmişiz. Kara Todoriler, Gabriel Noradunyanlar bunlara dönük örnekler değil midir? 1897 deki Osmanlı-Yunan savaşının sonucu da, bu duruma iyi bir misal sayılamaz mı? Ya günümüzdeki Kıbrıs, aynı anlayışın başka bir benzer süreci değil midir? Dostlar! İşimiz biraz değil, çok zor... Atı alan Üsküdar’ mı geçti diyeyim, yoksa elimizi verip kolumuzu alamadığımızdan mı dem vurayım? Uyan Türk milleti uyan! Birileri malımızı, paramızı, kültürümüzü bizdenmiş gibi görünüp, öyle bir kaçırıyor ki...

Kıbrıs’ta Türk kimliği, 1878 den günümüze kadar varlığını, İngiliz esareti ve Rum baskısına rağmen sürdürdüler. Kıbrıslı Türkler, Türkiye Türkleriyle her zaman ilgi ve bağlantılarını devam ettirdiler. Onlar, Kıbrıs’ı ‘Yavruvatan’, Türkiye’yi ‘Anavatan’ olarak görüp benimsemişlerdir. İngilizlerin Türk kimliğinin yok edilmesi için, zemin oluşturma gayretlerine rağmen, oradaki Türklerin çoğunluğu bu tuzaklara düşmeyip, bildiği yoldan şaşmamıştır. Bu yol, pek çok Kıbrıslı Türk için, Türkiye’yi esas alma ve onu taklit etme şeklinde gelişmiştir. Yani, Türkiye’nin yoğun milli çekim alanı, tüm gayri milli kişi ve kuruluşlara rağmen, Kıbrıs üzerinde her zaman etkili olmuştur. Bu etkinin can ve mal güvenliği açısındaki boyutunu, Kıbrıs Türkleri, en iyi 1974 den günümüze kadar ki süreçte yaşamışlardır. Bu durum aynı zamanda Türk ve Rumların birbiriyle zıtlaşmalarını da engellemiştir. Kıbrıs konusunda, Temmuz 2002 tarihinde bu sütunlarda çıkan yazımızda, 1974 Kıbrıs Barış Harekatının, Türkiye için ‘Yeni Sakarya’ olduğunu, fakat bu ‘Yeni Sakarya’dan rahatsız olan ABD’nin, Türkiye üzerinde yoğun bir baskıya geçtiğini aktarmıştık. Bu ABD baskısının yaşandığı 1974-1980 arasında, oluşan ve gelişen olayları da, şu şekilde değerlendirmiştik: Silah Ambargosu (Türk Silahlı Kuvvetleri üstüne baskı) , terör (dışarıda Asala’nın saldırıları 1974-1984, içeride Ukocu-Apocu 1975-1984 ve bu tarihten sonra PKK adıyla yükseltilen şovenizm), yani Kürt milliyetçiliğinin cinayetleri...Ayrıca yine 1974-1980 arası sağ-sol gurup ya da gurupçukların yoğun mücadele ve kavgaları...Finansman sorunu (70 sente muhtaç olma), ekonomik çıkmazlar (Devalüasyon-Enflasyon), yokluk ve kuyruklar (Tüpgaz,yağ, sigara vs.)gibi... Günümüzde Kıbrıs, bazı kansız, tabansız ve vatansızların, tüm engel ve köstek olma adına yaptıkları, bütün olumsuz faaliyetlere rağmen, Türkiye için, tekrar yeni bir çıkış noktası olarak belirebilir ve de belirmelidir. Fakat dikkat buyurunuz, yukarıdaki sıfatlarıyla saydığımız malum gurup, aynı zamanda ülkemizde zengin, meşhur ve adam yerine sürekli önümüze sürülen kişilerden oluşmaktadır. Arkadaşlar! Bu adamları ve bu adamların beslendikleri kuruluşları ve ülkemizdeki uzantılarını iyi belleyiniz ki, bunların geleceğiniz üzerindeki baskılarını hiçbir zaman bitmeyeceğini de unutmayınız. O halde, o malum şahısları besleyen basını, ticaret ve sanayi kuruluşlarını hafızanıza alınız. Artık bu kişilerle ve onları besleyenlerle, onların anladığı dilden konuşmalıyız. Bu dil ekonomiyle başlar, ekonomiyle biter. Bunları alış veriş ve tüm tüketimlerinizde akıllıca değerlendiriniz. Aynı zamanda sizler gibi, duyarlı olan insanlara, bu durumu açık ve net bir biçimde izah ediniz. Bu bir milli görevdir. Üstümüze asalak veya her hangi adi bir böcek gibi yapışan; dışkılarını ve her türlü pisliğini üzerimize yapıp, küfreden, bu insanları iyi tanıyınız ve tekrar tekrar onların ülkemizdeki beslenme ve gelişme kaynaklarına katılmamayı öğrenmeye çalışınız. Mücadelenizde ilkesizce atacağınız her adım, her birinize ve ülkemize, sizin ve bizim gibilerin sırtlarında beslenen bu tip böceklerin, vereceği ıstırap, acı ve pislikler olarak geri dönecek ve belki de başka bir süreçte de, bir Kadek teröristinin kör kurşunu şekline bürünerek, sizleri ya da yakınlarınızı da vurabilecektir. Bu söylediklerimiz geçmişte bu şekilde olmadı mı? Böyle süreçler, PKK adıyla yaşanmadı mı/yaşatılmadı mı? Kıbrıs politikamız, Türkiye ile bütünleşmenin tez zamanda kapısını açacak şekilde gelişmelidir/geliştirilmelidir, diyoruz.

KIBRIS’TA TÜRKLÜĞÜ SİLME ÇABALARI...
Evet uyduruk ve yapıştırma Kıbrıs Devleti ile milleti oluşturma anlayışı, tekrar gündeme sokulup, gayri-milli amigolar tarafından, taraftarlara bağırtılmaya çalıştırılmaktadır. Bunu yaparlarken ekonomik yetersizlikler ile düşük milli gelirler, koz olarak kullanılmaktadır. Üstelik bu kozun ana sebebinin, ilgili emperyalist ülkelerin olduğu, yönlendiriciler tarafından ne yazık ki tahrik ederek, yoldan çıkarmaya çalıştıkları kamuoyundan saklanmaktadır. Üstelik o malum kesimce gerçek ve sömürgeci yüzleri saklanan bu ülkelerin, kurtarıcı olduğu savunulmaktadır. Uyduruk bir Kıbrıs milleti oluşturma gayretleri, kimin ya da kimlerin çabasıdır? Bu durum, Kıbrıs’ta üç-beş çoluk çocukla ya da göbekten ve cepten bir yerlere bağlanmış olan bir avuç bezirganın kuru gürültüsü ile oluşabilir mi? Böyle bir oluşumu, Türk ve Yunan tarihi kabul ediyor mu? Bu konuda karşı tarafın malum isimleri olan Gırivasları, Samsonları, Makaryosları ya da tüm Enosisçileri, Rum kesimi, lanetlik zeminine sokabiliyor mu? O acımasız katiller tarafından, kimlerin kanları dökülmüştür? O cinayetlerin sebebi ne olabilirdi? Geçmişte Kıbrıs Cumhuriyeti bünyesinde oluşturulan olaylar, yani: 1963,1967 ve 1974’lerde geliştirilen kanlı politikalar, kimin ya da kimlerin eseriydi? Yunanistan ve onun Kıbrıs’taki uzantıları, bunları lanetliyorlar mı? Bu olaylarda, Kıbrıs Türklerinin durumu neydi ve olayların sonucunda onlar ne hale gelmişlerdi? Bunları kaç Kıbrıslı Türk hatırlıyor? Bunu günümüzde Kıbrıs’taki meydanlarda amigolarca bağırtılan çoluk çocukların anlaması mümkün müdür? Elbette onların, yaşları gereği, konuyla doğrudan bilgileri ve ilgileri yok gibidir. Onlar, özgür bir milletin bireyleri olarak mahalle, sokak ve bahçelerde, ölüm korkusunu duymadan, geliştiler ve büyüdüler. Belki gelirleri düşük yetiştiler, fakat güneydekilere esir olmadılar ve ölümün o soğuk yüzünü Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylülerinin yaşadığı gibi, hiçbir zaman yaşamadılar. Unutmasınlar bundan birkaç sene önce, fanatik Rumların sınırı geçme teşebbüslerini!.. Hatta bunlardan birisinin, işi iyice ileriye götürerek, Türk askerini tahrik etmesi sonucu çıktığı direkte, terki dünya etmek zorunda kaldığını da... Birkaç ay önce, İstanbul’a Fenerbahçe ile maç yapmağa Atina’dan gelen Yunan takımının, fanatik taraftarlarının iğrenç davranışlarını da unutmasınlar...Üstelik bu taraftarların bir AB ülkesi mensubu olduklarını da hatırlarından çıkarmasınlar... Kıbrıs’ta Türk çocuklarını teslimiyet boyutunda öne sürenler, teşvik edenler, hangi düşünceye sahiptirler? Akelcilerin komünist dinazorlarıyla bir bağlantıları var mıdır? Bu düşünceye destek olanların, Türkiye’deki destekçi ve sakşakçıları kimlerdir? Ayrıca Kıbrıs’ta 1970 den bu yana, isminde utanmadan, sıkılmadan Türk adını taşıyan bir partinin yetkililerine, kimse niye şunları sormuyor? “ Sizler gövdelerinizde ve yüreklerinizde, taşıyamayacağınız sıfat ve isimleri derhal terk ediniz. Kendi yüzünüze layık olduğunuz, isim ve sıfatları yazdırınız...”Öyle kolay mı “Cumhuriyetçi Türk” demek!..

Kıbrıs’ta günümüzde yükseltilen bu politikaların, acaba Kuzey Irak ile bir ilgisi var mıdır? Yine Kıbrıs için günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına, izlenen politikaların Yunanistan’ı sevindirmesi, neyle izah edilebilir? Türkiye’deki iktidar partisinin genel başkanının babası, o vakitler Mopavri adıyla anılan bir yerde doğmuş mudur? Oraya bugün Çayeli demiyor muyuz? Yine komşu bir kasabanın Atina olan ismi, Pazar yapılmış mıdır? Bir başkasının ismi Viçe iken Fındıklı olmamış mıdır? Bu Türkleştirilen isimler bazılarını rahatsız edebilir, fakat rahatsız olan şahıslar, bugün Yunanistan’ın Mora’sına, Teselya’sına gitsinler, daha da yetmez ise Girit’e ve adalara gitsinler. Oralara iyice baksınlar ve Türkler adına ne kalmıştır, iyice araştırsınlar ve de gerçeği öğrensinler!..Eğer gidemiyorlarsa, öğrenemiyorlarsa bize gelsinler, öğretmesi ve göstermesi bedava...Onlar adına ne kalmıştır biliyor musunuz? Sadece ve sadece Mora’ya, Girit’e dayanan soyadlarındaki ifadeler! (Moralıoğlu, Moralı, Giritlioğlu, Giritli gibi...) Bu durum, vah vah dememiz gereken bir tablo değil midir ? Ne yazık ki duyarsız, ilgisiz, sürekli olarak sanki iyi bir halt yemiş gibi, pis pis sırıtan ve bu ülkeden beslenen bir sürü asalağın elinde kaldık...Kıbrıs adası adına istedikleri de, gelecek için bu örneklerde saklanmıyor mu? Yüz sene sonra varması istenilen nokta, Kıbrıs kökenliler içinde aynı değil mi? Ya İngiltere’de yaşayan, ve aynı zamanda dini bütün olduğunu gösteriş pozisyonunda, her yerde görüntüsüyle ortaya koymaya çalışan Kıbrslı Nazım Efendi ne yapıyor? İngilizler konuşmasına izin mi vermiyor? Neyse onu da geçelim...Evet biz Doğu Karadeniz’de Mopavri, Viçe ve Atina isimlerini, Büyük önder Atatürk’ün öncülüğünde, tarihin derinliklerine gömdük. Acaba, bu Viçe, Atina ve Mopavri isimlerinin Fındıklı, Pazar ya da Çayeli olması hususunu, Sayın R.T. Erdoğan, demokrasinin ve mozaik edebiyatının, hangi boyutunda değerlendirilmektedir. Geçmişte Almanya’da ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözleri üstüne unutulmaz ve kahince(!) sözler söyleyen, R.T. Erdoğan, Yunanistan’ın Pontusçularla ilgili anlayış ve yaklaşımını, dış politikanın hangi düzlem kesitinde karşılamaktadır? Konuyla ilgili olarak, eğer düşünceleri varsa, düşündüklerini net ve açık olarak, kamuoyu ile paylaşabilirse, her kes daha rahat bir nefes alacaktır. Kimse de merak içinde kalmayacaktır.

AB, KKTC’den arazi talep ederken, İngitere’den Dikelya ve Agratur üslerini neden Kıbrıs Devleti’nin bütünlüğü adına talep etmiyor? Yoksa İngiltere bu arazileri, ABD ve İsrail’in bölgeye egemen olabilmesi adına, gizli rezerv alanı olarak mı elinde tutmak istemektedir? Amerikalılar, kendilerine yıllardır en kuzuca müttefiklik yapan Türkiye’yi, Kıbrıs konusunda neden desteklemiyorlar? Anglo-Sakson-Yahudi ittifakı birlikteliğinde, İsrail’e destek olma adına mı? Ayrıca bölgedeki enerji kaynaklarını kontrol ve gerektiğinde müdahale edebilme adına mı? Hatta hatta ABD, uzun vadede Türkiye’yi raptı zapt altına alamam diye mi düşünüyor? Yoksa, Bakü-Ceyhan petrol boru hattı canlanırsa, Kıbrıs bu anlamda çok önemli bir koz yeri olarak mı, belirecek? Çok soru var arkadaşlar, fakat erkekçe cevap veren yok!..Yoksa, bu ülkede delikanlı geçinen de mi kalmadı? Ey Kasımpaşalılık adına racon kesenler! Anlayacağınız dille söyleyeyim, kerizine takiye denizine düşmeyin!...Yoksa sizin gibilere birileri, arkadan zil takıp, teneke bağlayarak ‘Yürü taş arabası anca gidersin der’ harbiden...Biz bir Türk olarak mertçe söyleyelim, tanıdığımız ve bildiğimiz bu nevi şahsına münhasır olanların, her zaman yaptıkları gibi, takiye gölgesine sığınıp, yarın huzuru mahşerde, bizi uyarmadı demesinler diye...

İHANET EDENLER KİMLER?
Türkiye Cumhuriyetine ve Türk milletine saldırmayı kendisine iş edinen ve bu işten ekmek yiyenlerin, sürüler halinde mart ayının kızışmış itlerini taklit edercesine, uluduğu bir ortamda, biz ve bizler gibilerin, sıkışıp dar bir alanda, kendi ülkemizde suskun ve susturulmuş olarak kalmamız, ne kadar acı bir durum? Nerede kaldı börtüçeneler, asenalar dansözlere mi düşürdüler bu isimleri? Ne diyelim kader mi utansın ya da başka birileri mi? ? Yoksa biz mi heyecanlanıyoruz? Belki size de öyle geliyordur. Arkadaşlar! Biz bu kadar mı meydanı boş bırakmışız? Bizim öncülerimiz, o kadar mı boşa kürek salladılar ya da sallattılar da, meydan onlara kaldı? İhanet ne tartıya vurulur, ne de metreye gelir? Dostum bil! İhanetin meşru birimi, genelde paradır... Saklama yeri mal-mülk, ya da ona benzer bir şeydir...O olumsuz mahlukatı kim örgütleyip, karşımıza bir engel, bir duvar olarak koydu? Her yerde onlar var ve onlar gibi olanlar...Özel üniversitelerde, hatta devlet üniversitesinde dahi...Basının bütün birimlerinde onlar... Parlatılan, pohpohlanan, şımartılan hep onlar...Tescilli hırsızlar onların içinde...Kaşarlanmış dönekler onların içinde...Mahalle pazarında düşüncenin kevgirine dönmüş yazarlar yine orada...Paraya para demeyenler, işadamı geçinen, asalak ve ajanlar da orada...Çevrilmişiz her yerden, tek çare arkadaşlar milli dayanışma...Ajanlık etmeyi meslek saymaya başlayan, içimizde ve Kıbrıs’taki ederi bol keseden ödenmişler, kimlerdir? Bu ruhlarını satıp, üstüne viski ya da şerbet içip yatan ve ülkeyi de aynı akıbete uğratmak isteyen evrenselci zevat mıdır, zer zevat mıdır, nedir? Bu ülke, hangi sokakta bulundu ki, her şey bu kadar ucuz olsun? O şahıslar için bu ülke pazar mı? Onlar pazarın yazarı olarak kimlerin mezarını kazar ve başka ne işler yaparlar? Bu şekli belirsiz bir değil, birkaç değil, birkaç takım insan müsveddesi, nereden ve ne şekilde besleniyor...Bize kene gibi yapışan/yapıştırılan ve ekseri köken özürlü ve özrünü çıkar pazarına yansıtan sözde yazarlar!..Bu ülkede ve Kıbrıs’ta, nasıl bu tavırlar içersine girme cesaretini alabiliyorlarsa, biz onlardan daha cesur ve daha gür bir şekilde yüzlerine haykırmalıyız. Görün o zaman o korkak çıkarcı, teslimiyetçi, düşünce bezirganlarının, o kuru kalabalıkların, süngüsü nasıl düşecek ve tabana kuvvet nereye kaçacaklar merak ediyorum? Onlara bağırma/bağırtma özgürlüğünü ve yataklığını yapan, başka başka hangi kansız, tabansız ya da vatansız sermaye sahipleri var? Biliyorsanız susmayın, onları cebimizdeki paraların bütünleşmiş/bütünleştirilmiş gücüyle yüzdükleri, debelendikleri pisliğin bataklığında derinliklere gömelim...Bunlara o gösteri zeminini sağlayan, gayri-milli kökenli burjuvalar kimlerdir? Nereden ve ne şekilde asalak gibi semirip beslenmişlerdir? Neden ve aşağılıkçasına sürekli Türk milletine, ellerindeki imkanları kullanarak, saldırılar düzenliyorlar/düzenletiyorlar? Amaçları nedir? Kansız ve tabansızlara, neden finansmanlarıyla destek olmaktadırlar? O aşağılık gayri-milli burjuvalar, beynimizin bir köşesindedir. Onlar da zaman zaman bu köşede, okuyucuya şu anki durum ve zemin çerçevesinde, yeri geldikçe bir bir açıklanacaktır. Zamanı gelince de, Türk milleti, onlara gerekli cevabı verecektir. Unutmayınız zamanı gelince!..Havanın pusunu koklayan itler ve o sahtekar sermayeyi çıkarları gereği kamufle edenler de, bu milletten layık oldukları ödülleri, elbette bir gün alacaklardır. Hak ettikleri o ödülleri, bu ülkede alamazlarsa, ne adalet sağlanabilir ne de Türk milleti istediği noktaya gelebilir? Kamuoyunu gençlik palavrası ile uyuşturan ve Denktaş’ı yaşlı bulan bu kör ajanlar, Rumların lideri Kılerides’in yaşı kaçtır diyerek, neden hesap yapmıyorlar? Biz söyleyelim, Kılerides isimli o şahıs, 1919 doğumludur. Denktaş’tan da beş yaşta büyüktür. Kamuoyunu bu yönde niye aydınlatmıyorlar? Niye biliyor musunuz? Çünkü bu adamların kendileri karanlıktır ve de aydınlatabilecekleri hiçbir şeyleri yoktur da onun için...

Bugün “kanına küfretmenin zevkini”, bazı kansızların rahleyi tedrisatından geçerek, Türkiye’de ve Kıbrıs’ta alanların, bütün uyutucu ve uyuşturucu ve göz boyayan yaklaşımlarını, Türkiye kendi sıtratejisi açısından red etmek ve “Rauf Denktaş”ı da kararlı bir şekilde, açık ve net bir biçimde, desteklemek zorundadır. Kıbrıs’ta yirmi dokuz yıl boyunca, sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin askeri başarısı üstüne oturan, Türkiye’deki Hükümetlerin, Dışişleri Bakanlığı adına doğru dürüst bir sıtrateji çizememeleri ve varolan askeri başarıların üzerine yatıp, sadece maaş alma becerisini bilmeleri, büyük bir ilgisizlik, aymazlık ve talihsizlik değilse nedir? Sen onca kanı ve canı bozuk para gibi harca ve harcat, sonra da üstüne hacivat gibi yat!..Olacağı elbette budur. Yine dışişlerinde usul olarak, kendi milli kimliğine yabancı insanların, etkin olmasının moda yapılması hazin ve tarihimiz bunların örnekleriyle dolu değil midir? Ayrıca o kurumun elemanlarına tarih bilincini, milli çizgide bizim bildiğimiz oranda verilmemiş olması, bugünkü günlerin en önemli sebepleri arasında sayılamaz mı?. Hükümet ve iktidar olma adına, son yirmi dokuz yıl boyunca görev yaptığını iddia edenlerin, ülkemizin kaynaklarının heba edilmesine yol açtıklarını açıkça söylemeliyiz.

Türkiye’nin yetişen ve görev alan elemanlarının çoğunun, tarihsel bilinci 1938 den bu yana, doğru-dürüst alamamış olmaları söz konusudur. Bu gün görünen o dur ki, görevdeki bu tip insanların, Türkiye adına verimli olabilmeleri, sadece bireysel ilgi-bilgi,iş-görev yeterlilikleri ve aynı zamanda milli bilinçleri ile orantılıdır. Yoksa tüm faaliyetleri, günü birlik olmaktan, durumu kurtarma pozisyonundan, bana ve makamıma dokunmayan yılan bin değil, on bin yıl yaşasın anlayışından, kurtulamama üzerine inşa olunacaktır. Türkiye Cumhuriyeti gibi, önemli bir tarihsel geçmişe ve arazisinin çevresinde soydaş sorumluluğuna sahip olan bir ülkenin; kısa, orta ve uzun vadeleri içermesi gereken hedefleri, kurumsal,akılcı ve gerçekçi anlamda ilgili ve bilgili kişilerce yapmalıdır. Belirli lobi ve locaların kamuoyundaki palavra haberleriyle, özel olarak itibarı yükseltilen malum okullarda, malum dilleri papağan gibi öğrenmekle, dış politika tam anlamıyla yapılamıyormuş, değil mi beyefendiler!..Ondan da öte,bu işle ilgili olanların, bu milletin bir ferdi olduğunu yürekten duymaları gerekiyormuş, yoksa biz mi yanılıyoruz?..

MAGOSA’DAN MUSUL’A YENİ ŞER HATTI!..
Yaşadığımız şu günlerde,Kıbrıs’ın sorundan da öte, tam bir baskı unsuruna dönüştürülmesi, ilginç bir olaydır. Kıbrıs Türklerinin konumunun, Irak sorunu ile aynı zaman kesitinde ele alınması ya da hızlıca alınmaya çalışılması, basit bir tesadüf müdür? Bu bağlantı sonucunda, kapitalist yaklaşımı esas alıp, iki ayrı sömürgeci gurup olan AB ve ABD, Türkiye’yi tam anlamıyla iki taraftan sıkıştırmaktadırlar. AB, Türkiye’nin sınır komşusu olma olayını, Doğu Akdeniz’e kadar taşımak istemektedir. Anglo-Sakson-Yahudi ittifakı ise, Kıbrıs’taki Dikelya ve Agratur üslerinin bırakmadıkları gibi, Kuzey Irak’ta Kerkük merkezli bir Kürt devleti oluşturma gayreti içersindedir. Kuzey Irak’taki on iki yıllık Kürt devletinin oluşumu süreci, ne kadar ilginç gelişmeler sonrasında meydana getiriliyor değil mi? Artık biz de, bu düzlemdeki köprüleri atmayı düşünmeliyiz? Çünkü tam anlamıyla, teslim olma sürecine sokuluyoruz. Önümüzde Kürt dili oyunu ve televizyonlardaki Feodal kültür ve anlayışının, Kürtlerin sırtından alıştıra alıştıra yükseltilme ve kamuoyuna kabul ettirilme dizileri, pek çok kanalda, gözümüzün içine bakıla bakıla, eski bir İspanyol gıribi gibi bünyemize salınmıyor mu?...İbret alın ve düşünün...Magosa-Musul hattı, bu anlamda güneyimizde oluşturuldu. Tüm bu şer odaklarına rağmen, karanlığı bildiğimiz için, aydınlığın o yüce umuduna sığınıyoruz. O malum güç merkezleri, Türklüğe istedikleri kadar çamur atsınlar, onlara diyeceğimiz şudur: ’Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahvadıyız’ Bunu da böyle bilsinler...





ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002