Kişi kişiye, semt semte, isim isime benzer. Bizim Mehmet Ağa da, köyün akıldanesi. Mehmet Ağada akıl kuyum kuyum. Müşkülü olan akıldaneye danışır, o da en çetrefil işleri kestirmeden çözüverirmiş sevabına. Namı köyleri aşıp tepelerden yel gibi, derelerden sel gibi giderek kasabaya kadar ulaşmış.
Komşunun öküzü avludaki zahire küpünün içindeki buğdayı yemeye çalışırken kafası sıkışır kalır. Mal sahibi ne yapsa, öküzün kellesini çömlekten çıkaramaz. Ne yapsın? Hemen akıldaneye koşar, durumu anlatır. Mehmet Ağa hiç istifini bozmadan: “ Hemen öküzün kafasını kesin, o zaman kurtulur” diye fetvayı verir. Öküzün kelleyi gövdeden ayırırlar ama ne fayda? Bakarlar yine kelle küpün içinde. Hemen koşarlar Mehmet Ağaya. Akıldane bu kez buyurur : “Ha öyle mi? O zaman hemen küpü kırın”...
AKP’nin Kasımpaşalı Genel Başkanının her ayaküstü beyanında, nedense aklıma köyün akıldanesi geliyor. Mehmet Ağanın ziyanı köyüne dokunmuş, konu komşu cereme çekmiştir. Kasımpaşa’nın akıldanesinin kapsama alanı tüm Türkiye, Kıbrıs ve de tekmil Türk Dünyası.
Kesilen yalnızca komşunun öküzü değil, kırılan çömlek değil, kırılan dökülen, yerlere saçılan binlerce yıllık devlet geleneğimiz, kanla, irfanla kurulan Cumhuriyetimiz, ulusal güvenliğimiz ve geleceğimiz. Emsalsiz yeteneğine ve yönetim ustalığına, İstanbul Belediyesinde iken AKBİL’le, İGDAŞ’la, İDO’la yakinen şahit olmuştuk. İhaleler ve akçalı işlerdeki olağanüstü birikimini, eşsiz yönetim yeteneğini devlete taşıdı. Bundan sonra bu eşsiz birikim, yüksek yönetim yeteneği yalnızca İstanbul ahalisinin değil, tekmil milletin hizmetinde olacak inşallah...
Doğuştan gelen liderlik yeteneği, derin bir kültür, engin bir siyasal tecrübe, Kasımpaşa sosuyla karşımızda... Üstüne kaymaklı kadayıf gibi biraz tulumbacı argosu, biraz bitirim yürüyüşü ilave edin, ardından sıcak sıcak servis yapın.
Şaka bir yana, Türkiye Cumhuriyeti böylesini hiç görmedi. Akıldane Mehmet Ağa’nın köyünden çıkıp, iktidar partisi genel başkanı olduğunda, gayri yasal başbakan gibi davrandığında neler olabileceğini ibretle seyrediyoruz.
Siyasal kültür yoksunluğunun, yetersizliğin, acziyetin tulumbacı tarzıyla, argoyla kapatıldığında ortaya çıkan garabeti seyrediyoruz. Yurt dışında kendisine devlet başkanı muamelesi yapan kurt liderlerin, rafine
emperyalist kültürün günümüz temsilcilerinin, Kasımpaşalının arkasından kıs kıs güldüklerini tahmin etmek zor değil.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk’ün attığı sağlam temellerinde, geleneklerinde ciddi tahribatlar yapılmıştır, gedikler açılmıştır. Cemaat hiyerarşisi içinde, itaat geleneğiyle yetişen, bağımsız düşünce ve analiz yeteneği olmayan birisinin tepeye çıkışta tüm toplumdan mürit itaati beklediğini görüyoruz. Muhalif sesler çıktığında verdiği kaba tepkiler bunun tipik örnekleridir.
Bu tarz, bir cemaat için geçerli olabilir. Feodal ağırlıklı, kan bağına, aşiret geleneklerine bağlı yapılanmalarda yine doğal karşılanabilir. Organize suç örgütlerinde yadırganmayabilir. Fakat bu tarz çağdaş bir devletin yönetim tarzı olamaz. Bu yöntemle Türkiye Cumhuriyeti yönetilemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, demokrasi geleneğimiz, Türk Milletinin kolektif bilinci ve sağduyusu buna izin vermez.
Üç aylık iktidarları dönemlerinde sergilenen genel görünüm hazindir. İçeride halka karşı Kasımpaşalılık, dışarıda ise, küresel efendilere karşı itaatkar, teslimiyetçi, ulusal çıkarlardan feragat derecesindeki tavır, yüz kızartıcıdır. Türk Milletinin onurunu zedeleyecek ölçülere varmıştır.
Zoraki Genel Başkan, gayri siyasal başbakan Kasımpaşalı, üç aylık pratiği ile yalnız siyasal açıdan değil, ulusal açıdan da bir milli güvenlik sorunu olduğunu kanıtlamıştır. Kıbrıs’ta teslimiyete zorlayıcı ve kazanılmış mevzileri berhava edici tavrı çok açıktır. Pervasız bir şekilde, bu güne kadar elde edilen kazanımların da kaybına yol açacak bir süreç başlamıştır. AB, Ege, Kuzey Irak ve diğer ulusal konularda bizatihi kendisi bir ulusal güvenlik sorunu haline gelmiştir. Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez olmaktadır. Özal’ın yabancı dil bilmeyeni ve daha pervasızı ile karşı karşıyayız.