Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.12.2024 



Evrak-ı Perişandan

 
Doç. Dr. Fethi Gedikli

Yaşar Nabi ve Kıbrıs Buhranı


Bu köşede günlük siyasetle ilgili yazılar yazmaktan özellikle kaçınıyorum. Bunun iki sebebi var. Sebeplerden biri birçok arkadaşımızın bu konuda yazmakta olması ise, öbürü de günlük siyasetin bir süre sonra yeni bir gündem konusunun devreye girmesiyle önemsizleşmesidir.

Fakat bu sefer buna aykırı hareket edip Kıbrıstan söz etmek istiyorum. Geçenlerde eski bir kitapçıda bulduğum “Varlık Yıllığı 1968”de; şair, yazar ve yayıncı Yaşar Nabi Nayır (Üsküp 1908-İstanbul 1981) “1967’ye toplu bir bakış” başlığı altında önce yılın dış olayları yorumluyor, ardından da “İç Olaylar” alt başlığı altında ilk sırada “Kıbrıs Buhranı”na (s. 11-14) yer veriyor. 1936 yılında “Balkanlar ve Türklük” adlı bir kitap yayımlayan Yaşar Nabi konuya şöyle giriyor:

“1967 yılı içinde Türkiyemizin iç olaylarının en önemlisi, hiç şüphesiz, şu satırları yazdığımız sırada (Aralık başı) hâlâ kesin olarak, nasıl sonuçlanacağını kestiremediğimiz yeni Kıbrıs buhranıdır. Dört yıldır çektiğimiz ve artık kronikleştiği için ciddi karışımlara yol açacağına kimsenin inanacağı gelmeyen bu açıklı dert 15 Kasımda ada Rumlariyle el ele veren Yunan askerî birliklerinin iki büyük Türk köyünü ele geçirmek için giriştikleri akıl almaz tecavüzle tekrar alevlenmiş, yeni baştan dünyanın bir numaralı aktüalitesi haline gelerek Kıbrıs’a, Yunanlılara ve bize en meraklı maçın veremeyeceği kadar heyecanlı ve tehlikeli günler geçirtmiştir.”

Yaşar Nabi sorunun doğuşu konusunda şu tespiti yapıyor: “İngilizler Kıbrıs’ı boşaltmaya karar verdikleri zaman taksim tezi üzerinde direnecek yerde üçlü Zürih anlaşması ile adada mantık dışı bir bağımsız devlet kurulup adaya Türk askeri bir kere ayak basınca artık orada hiçbir mesele çıkmayacağına inanmak hatasına düşmeseydik, kendi elimizle başımıza açtığımız bu dert yüzünden yurdumuz dört yıldır milyarlarca zarara girmez, Türk halkı devamlı bir tedirginlik içinde kalmaz, uluslararası çeşitli yankılariyle dış politikamız büyük sarsıntılar geçirmez, adada yaşayan yüz bin Türk köpeklerin bile katlanamıyacağı bir köle hayatına mahkum edilmiş olmazdı.”

Yaşar Nabi başlangıçta, ‘Kıbrıs’ta Türkler azınlıktır, o halde adanın Yunanistan’a bırakılması yerinde olur’ tezini kabullenip soydaşlarımızın haklarını sağlama bağlayıp elimizi adadan çekebileceğimizi, bunun açacağı büyük üzüntü karşısında, dünya barışı uğruna ve Yunanistan’ın dostluğunu kazanmakla teselli olabilirdik, diyor. Fakat biz öyle yapmadık, ‘ya taksim ya ölüm’, ‘Kıbrıs Türktür’ deyip Kıbrıslıları yalnız bıraktık, birşey yapmadık tespitini yaptıktan sonra, 1964’te Rumların Erenköy’e saldırması üzerine adaya uçan Türk jetlerinin Rumları ağır bir şekilde cezalandırdığını, fakat daha ileri gidip bir köprübaşı kuramadığından şikayetçi olur. O zaman Moskova, Türkiye’nin harekatına karşı idi, “müttefikimiz” Amerika da Rusya’nın Türkiye’ye saldırması halinde, ne kendisinin, ne de Nato’nun Türkiye’ye yardım etmeyeceğini açıklayarak bizi tehdit etmişti.

Ancak yazar 1967 yılında köprülerin altından çok sular aktığını belirterek dünya toplu-durumunun Türkiye’nin lehine değiştiğini belirtiyor. Bugün Yunanistan’da askeri cunta işbaşındadır. Makarios Grivas’la elele vererek enosisi gerçekleştirme peşinde koşmuş ve bu zamana kadar bağımsız bir Kıbrıs’tan yana imiş görüntüsünü zedeleyerek Doğu Bloku ve Arap ülkelerinin desteğini kaybetmiştir. Rusya da bugün Türkiye’nin yanındadır ve Amerika bu şartlarda Türkiye’ye baskı yapamaz. Daha önce Rumlar silahlarını Mısır ve Çekoslovakya’dan almıştı, bugün bu devletler Rumların saldırganlıklarını kınamaktadırlar. Ayrıca Türkiye’nin yıllardır sürdürdüğü barışçı siyaset dünyadan sempati toplamıştır. Bu noktada Yaşar Nabi şöyle yazar: “İşte son Boğazköy olayları Türkiye’nin bu en sağlam durumunda ada Rumlarıyla cuntanın birlikte yaptıkları akıl almaz bir gaf olmuştur. Bu fırsattan yararlanmamak hatayı bu sefer Türkiye yöneticilerinin omuzlarına yıkmıştır.”

“Biz, daha ilk gün, tecavüzün başladığı ilk saatlerde hemen harekete geçecek yerde gene diplomatik temaslar adını verdiğimiz çakaralmaz silaha başvurmayı yeğ bulduk. Hem memleketi, hem dünyayı patırdıya boğup artık bizim için geri dönmek en büyük şerefsizlik sayılacak bir ortam yarattık. Ama günler, haftalar geçti, biz gene boş tehditlerle zaman kaybedip yerimizde saydık ve düşmanlarımıza adadaki durumlarını bir kat daha sağlamlaştırmak, adaya yeni silahlar çıkarmak için vakit kazandırdık.”

“Türk ulusu topyekûn ayaktaydı. Suçluların cezalandırılması ve bu kangrenleşmiş uzvun bir neşter vuruşu ile koparılıp atılması isteğinde sarsılmaz bir birlikte kenetlenmişti.”

“Ergeç yapmak zorunda kalacağımız bir hareketi en uygun saatinde yapmak fırsatı artık kaçırılmışa benziyor. Bunun sorumlularını tarih affetmeyecektir.”

“Kimse savaş istemez. Zaten ortada bir savaş tehlikesi de yoktur bizce. Yunanistan Türkiye ile bir savaşı göze alamaz. Bu, onun için, intihar demek olur. Yapacağımız, sadece, sınırlarda güvenle beklerken davayı adada halletmek ve Kıbrıs’ta sağlam bir köprübaşı kurduktan sonra, gene orada müzakere masasına oturmaktı. Bugün bu kolay hareket yapılmadığı için yarın çok daha ağır ve güç şartlar içinde gerçek bir savaşa katlanmamız tehlikesi baş gösterebilir.”

“Son varılan anlaşmayı bir zafer değil, bir yenilgi diye kabul etmek zorundayız. Yunan askerlerinin adadan geri alınması hiçbir değer taşımaz bizim için. Onlar, daha önce adaya nasıl kaçak girmişlerse gene gireceklerdir. Bizim geri alacaklarımızın yerlerine konması ise daha güçtür. Adada yaşayan Türklerin durumları düzelmeyecek, bugün değilse yarın, üç ay beş ay sonra bu buhran daha da ağır bir şekilde karşımıza yeniden çıkacaktır. Onun için elimize geçmişken kaçırdığımız fırsata her zaman yanacağız.

Öte yandan, adada yaşayan Türklerin anayurda güvenleri de iyiden iyiye sarsılmıştır. Dört yılı aşkın bir zamandan beri türlü acıları ve yoksunlukları sineye çekerek yaşayan soydaşlarımız, önümüzdeki aylarda, silahları da ellerinden alınırsa, her şeylerini satıp savıp İngiltere’ye mi olur, Avusturalya’ya mı, çekip gideceklerdir yavaş yavaş. Kıbrıs sorununun tam tasfiyesi de adada dişe dokunur bir Türk azınlığı kalmadığı zaman kendiliğinden ortaya çıkacak ve galiba böylece biz de geniş bir nefes alacağız. Ama bu kadar uzun yıl, bu uzlaşmazlık yüzünden uğradığımız ziyanlarla ada Türklerinin çektiği acılar yanımıza kâr kalacaktır akılsızlığımız yüzünden. Ne yazık ki gerçek durum bundan ibarettir bence. Artık söylenecek başka bir söz de kalmamıştır.”

Merhum Yaşar Nabi’nin sözlerine eklenebilecek yeni bir şey yoktur? Bellek yitimine uğramış kıraldan fazla kıralcı Avrupacılarımıza saygıyla ithaf olunur.

fethigedikli@ufukotesi.com


fethigedikli@ixir.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002