Türk kültüründe anneler çocuklarının beşiğini “benim oğlum işçi olacak” diye sallamaz. Onların beklentisi,umudu çocuk büyüyünce iyi bir yönetici olmasıdır. Ya Vali olmalı, ya Paşa, ya da Bey. Bu tür çocuk eğitme tarzı, milletimizin gönlünde yatan aslanın ne olduğunu açıkça gösterir. İdarecilik,yöneticilik alanlarına bu kadar önem verdiğimiz halde içinde bulunduğumuz durumun sebeplerini nerede aramalıyız?
Seki, sedir, sandalye, koltuk ve “taht”a kadar oturulacak eşyalar bir derecelenme gösterir gibidir. Sedirlerde yan yana oturulur,sohbet edilir. Sedirde oturanların yanında sekide oturanlar,sedirdekilerin arzu ve isteklerine uygun olarak ihtiyaçları karşılamak için eğreti oturur. Sandalyenin kültürümüzde uzak bir geçmişi yoktur. Henüz onun üstüne nasıl oturulacağı konusunda da görüş ve davranış birliği sağlanmış değildir. Batıdan ithal bir eşya olarak evlerimizde, işyerlerinde, çayhane, kahvehane, düğün salonları vb. toplu halde bulunulan yerlerde yerini almış ve sekiyi kapı dışarı etmiştir. Genellikle masa ile özdeşleşmiş, onun bir parçası olarak kabul edilmektedir. Tabure, statü sembolü olarak fazla değeri olan bir eşya olarak görülmez. Alçak veya yüksek olsalar da statü derecelenmesi alanında önem taşımazlar. Taht kelimesi ise; çok az kullanılan ve tahta çıkan, oturan, inen ve indirilenlerin adlarıyla birlikte duyulmaktadır. Krallar, şahlar,padişah ve hükümdarlar tahta çıkar, oturur ve iner veya indirilirler. Bunların içinde bizi en çok ilgilendiren terim “Koltuk” terimidir.
Koltuk bir eşya olmaktan çok öte mecazi anlamları da olan bir terimdir. Koltuk çıkmak, koltuk altından sopa göstermek, koltuğu altına sığınmak, koltuğa yapışmak, koltuğuna güvenmek, koltuğa oturmak vb. deyimler yanında özlü sözlerde de karşımıza çıktığı da görülebilir. Örneğin; “İnsanlar oturdukları koltuğa göre düşünür”, “Bazen koltuk insanı, bazen de insan koltuğu yüceltir” cümlelerinde koltuğun önemi vurgulanmaktadır. Koltuk yönetici ve idarecilerin bulundukları yerleri, statüleri de ifade eder hale geldiğinden, toplumsal tabakalardaki hiyerarşilerin de göstergesi olarak görülebilir.
İnsanların toplu halde yaşadıkları yerlerde koltukların ön,orta ve arka koltuk olarak bir derecelenme gösterdiği,bunun da ön koltukta oturanların statülerinin,zenginliklerinin farklı olduğu şeklinde bir hiyerarşi gösterdiği ve bu şekilde değerlendirilip yorumlandığı görülebilir.
Oturulan koltukların alçaklık veya yüksekliği de statü sembolü olarak algılandığından, mekân düzenlemelerinde yüksek koltuklar,değerli kabul edilen insanlara ayrılır. Bu sebeple siyasi hayatta “Koltuk savaşları” insanlık tarihinden bu yana sürüp gitmekte, koltuğunu kaybeden bütün gücünü de kaybetmektedir. Güce hayran olan insanoğlu gücünü kaybedenlere itibar etmez. Onun için dilimizde “Düşmeye gör” sözü çok önemli bir sözdür.
İnsanlar sahip oldukları gücü kaybetmemek için,koltuğa tutunmaya,ona sarılmaya,kucaklaşmaya,onu kaybetmemeye çok gayret sarf etmekte,her türlü Bizans oyununun aktörleri olmaktan çekinmemektedirler.
Psikoterapi alanında “Boş koltuk veya boş sandalye tekniği” olarak koltuk, “Öteki” olarak algılanıp aşağılanır. Alçak koltuklarda oturanlar gözlerini yukarıya doğru dikerken,yüksek koltuklarda oturanlar yukarıdan,aşağıya tepeden bakar. Aşağıdakiler güçsüz,yukarıdakiler güçlüdür. Bütün mücadele yukarıdaki koltuğu ele geçirmeyi hedefler. Yukarıya bakan gözler, çekememezlik, kıskançlık, haset ve kin dolu iken, aşağıya bakan gözler, küçümseme, eşya olarak kabul etme, vb. duyguları yansıtır. Kürsünün en üst merdiven basamağına çıkan kişi,her bakımdan diğerlerinden daha üsttür ve güçlüdür. Kendisinden sonra gelenlere üstünlüğü vardır. Bu üstünlük madalya,belge vb. eşyalarla pekiştirilir.
Aynı seviyedeki koltuklar birbirinin dost ve rakibi olduğu kadar,arka koltuklardakiler de ön koltuklara gelip oturmak için arzuludur. Bu sebeple “Bir postta iki aslan oturmaz” denmiştir. Otoritenin en üstündeki koltuklarda oturan biri olmayınca,ona en yakın olan koltuklar arasında uzlaşma ve işbölümü yapılarak koalisyonlar oluşturulur. Koltuklar önem derecelerine göre, protokol sıraları, oturma zamanlarına göre de önce oturma,sonra oturma davranışlarıyla değerlendirmelere tabi tutulur. Koltuk kavgaları, oturma yerleri, öne geçme mücadeleleri insanlık tarihi kadar eskidir. Bu kavgalar, güç elde etme, güç kazanma kavgalarıdır.
Toplu taşıma ve ulaşım araçlarında (taksi, minibüs, otobüs, tren,vapur, metro, uçak vb.) oturulan koltuğu kaptırmamak için her türlü bencice davranışlar sergilenmekte, yaş, gazilik, malullük, hastalık, hamilelik vb. statüler yok sayılabilmektedir. Bazen koltuk hırsı ve sevdası, kişinin aklından daha fazla olabilmekte, koltuktaki kişiyi ayıplayıp rezil edebilmektedir. Namık Kemal’in “Çekildik izzet-ü ikbal ile bab-ı hükümetten” sözü bir türlü uygulanamamaktadır. Güçlerini koltuktan alan insanlara değil,koltuğu güçlendiren, yücelten insanlara değil, koltuğu güçlendiren, yücelten insanlara olan ihtiyacımız, her gün biraz daha artmaktadır. Koltuğa tutunmaya çalışanlar, o koltuğa lâyık olamazlar. Koltuklar talip olanlar için değil, matlup olanlar içindir. Talip olanlar,koltuğun değerini ucuzlatırken, matlup olanlar bu değeri daha da yükseltip yüceltir. Koltuğun rahatlığı ve koltuğun rehavetini, tembelliğini birbirine karıştıran değil,onun hakkını veren insanlar,görev ve sorumluluklarını yerine getirebilir. İnsanlık adına bir şeyleri olmayanların koltuklarına tutunmaya çalışanlara acımak gerekir. Koltuktan güç alan değil, koltuğu güçlendiren yaşama tarzı başkalarına bir çağrı olacak olan liderlere ihtiyacımız var. Koltuğun adam ettikleri değil, koltuğu adam edenler bu milletin gerçek evlatlarıdır...