Ülkemizde yeni hükümetin ilk icraatları tartışılırken, Türkiye’mizin etrafını kuşatma harekatı tamamlanmış, taarruza geçilmiştir. Kıbrıs, bu taarruzda öncü kuvvetlerin çarpışmasıdır.
Kuşatma harekatının en önemli planı da Kıbrıs’ta uygulanıyor. Seçim sonuçları 4 Kasım’da belli olur olmaz, AKP Genel Başkanı hemen Kıbrıs’ta Belçika modelini uygulayabileceklerini belirtti. Önce herkes bunu acemilik zannetti ise de Kofi Annan’ın 11 Kasım’da açıklanan Kıbrıs planı bunun acemilik olmadığı gösterdi. Çünkü, Erdoğan’ın açıklaması ile Annan’ın Kıbrıs planı üç aşağı beş yukarı aynıydı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlandığı iddia edilen planın daha Türk tarafına bildirilmeden Rum basınında yayınlanmaya başlaması da bu plan üzerindeki şüpheleri artırdı. Daha plân Türk kamuoyunda tam anlaşılmadan, basınımızdaki manşetler gerçekten dikkat çekiciydi. Karen Fogg’un Kör Agop Çetesi mensuplarının attığı “Denktaş’tan kurtulmak lazım”, “Yeter Denktaş”, “Tayyip Denktaş’ı teslim almalı” başlıkları bunlardan sadece birkaçı... Daha neler neler. Bu gazeteleri okuyan birisi Türkiye’deki basını hiç bilmiyorsa, sanır ki, bu gazeteler Yunanistan’da basılıp Türkiye’ye gizlice sokulmuş. Yunan ve Rum basınından daha ateşli bir şekilde Kıbrıs’ı verelim kurtulalım zihniyetindekilerin bir kısmı gafil bir kısmı ise kelimenin tam manasıyla hainler sınıfına giriyor.
ABD, AB ve bütün emperyalistler var güçleriyle Kıbrıs’ı Türkiye’den almaya çalışıyorlar. Kıbrıs’ın stratejik konumuna bakarsak bu konu üzerinde niye bu kadar fazla durulduğunu daha iyi anlarız. Günde 2500 petrol tankerinin dolaştığı Akdeniz’in güvenliği ancak ve ancak Kıbrıs’tan geçer. Yani petrol yollarının güvenliği hiçbir zaman Türklere bırakılmak istenmemektedir. Ayrıca defalarca belirttik, Akdeniz’de Kıbrıs, Karadeniz’de Kırım, Adalar Denizi’nde 12 Ada, Türkiye’nin güvenliği için çok ama çok önemlidir. Osmanlı’nın gerileme dönemine baktığımızda da ilk önce Karadeniz’de 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Kırım elimizden çıktı. 1878’de Kıbrıs İngilizlere “kiralandı”. Daha sonra da 12 Ada... Yani aynı olayı biz daha önce de yaşadık. Kıbrıs Barış Harekâtı ile 20 Temmuz 1974’te adaya barış ve huzur gelmesine rağmen, batılı dostlarımızı (!) bu hiç memnun etmemiştir. Çünkü adada artık Türk askeri vardır. İşte o günden bu yana Kıbrıs’ta sanki savaş varmış gibi barış naraları atılmaya başlamıştır. Annan’ın planı kabul edilir ve uygulanırsa artık Kıbrıs’ta Türk varlığından söz etmek bile imkansız hale gelmektedir. Annan planına göre Kıbrıs’ta kurulacak ortak devletin dili İngilizce olacaktır. Kıbrıs Türkleri’nin milli mücadelesiyle ilgili hiçbir bilgi ders kitaplarında yer almayacak, yani yeni yetişecek nesillerin hafızası silinecektir. Askerlik eğitimi kalkacak adadaki Türkler geçmişte olduğu gibi her zaman katliam tehdidi altında yaşayacaktır. Toprak kaybı yüzünden ise binlerce Türk yerinden yurdundan edilecektir. Anadolu’dan Kıbrıs’a göç etmiş 65 bin Türk adadan uzaklaştırılacak yerine 70 bin eğitimli Rum getirilecektir. AB üyesi 35 bin kişiye yalnız Türk tarafından mal-mülk edinme hakkı tanınacaktır. Şimdi böyle bir durumda Türk kesimine yerleşecek Rumlar kuracakları partiler kanalıyla da Türk kesiminde yönetimde söz sahihi olacaklardır.
Maalesef ABD, AB bütün güçleriyle Türkiye’nin direncini kırmaya çalışmaktadırlar. Bu direnci kırmak için bütün imkanlar kullanılmakta, hatta ve hatta Kıbrıs’ta bu korkunç planın kabul edilmesi halinde Denktaş’a Nobel Ödülü verilmesi için bile Nobel Enstitüsü devreye sokulmaktadır. Bu direnci kırma harekatı, içerdeki işbirlikçiler tarafından da desteklenmektedir.
Bir zamanlar “Ya Kıbrıs Ya Ölüm”, “Ya Taksim Ya Ölüm” diye ayağa kalkan Türk kamuoyundan Türkiye’nin hayat damarlarının kesildiği plana karşı hiçbir ciddi sesin çıkmayışı da şaşırtıcıdır. Çünkü milletimiz aldatılmaktadır. Kamuoyunu oluşturan medya ve ‘sivil toplum örgütleri’ ABD ve AB’den beslenen ‘hususi adamlar’dır. Türk halkı gerçeklerden haberdar edilmemektedir. Ben Kastamonu’nun Araç ilçesinde doğmuş biriyim. Çocukluğumda Kıbrıs meselesinin ortaya çıkması üzerine, Araç’ta yüzlerce binlerce kadın ve genç kız askerlik şubeleri önünde kuyruk oluşturmuş ve Kıbrıs’ta savaşmak için askere gitmek istediklerini haykırmışlardı. Anadolu’daki küçük bir ilçede bile bu kadar yoğun tepkiler oluşuyordu. Ne oldu da Türk kamuoyu bu kadar uyuşturuldu. Nerede milli hassasiyeti olan kuruluşlar, nerede dernekler, ocaklar, nerede Kıbrıs davasını savunması gereken kuruluşlar. Ey yüce Türk milleti Türkiye’nin hayat damarlarının kesilmesine seyirci mi kalacaksınız? Kıbrıs’a bugün sahip çıkamazsak yarın Anadolu’ya da sahip çıkamayız. Girit elimizden gitti, Kırım gitti, eğer yeniden Kıbrıs da giderse, bundan sonraki aşama Sevr’dir. Zaten artık Sevr haritaları önümüze konulmaya başlamıştır. Gün ayağa kalkmak ve Kıbrıs’a sahip çıkmak vaktidir. Gün başlattığı Müdafayı Hukuk Hareketi ile bugünkü vatanımızı kazandıran yüce Türk milletinin evlatlarının harekete geçme günüdür. Çünkü, “vatanın bağrına düşmanın Kıbrıs’tan hançerini dayadığı” gündür. Atatürk’ün dediği gibi “Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur”