Kasım 2008

Ö T E S İ

 

26.04.2024 



UFUK ÖTESİ

 
Ufuk Ötesi

Öfkenin devrimi / Ilgaz BABACAN


Siyasi tarihimiz, içinde bir çok ‘ilk’i barındıran 3 Kasım Genel Seçimleri’ni geride bıraktı. Kazanan ve ‘silinenler’ için çok şey yazılıp, çizildi; arkası da gelecektir elbette. Traji-komik yanı ağır basan bu seçimlerin, siyasetin Türkiye için neler ifade ettiğini ortaya koyması açısından da önemi var...

Vekalet yoluyla milletvekilliğine soyunup, kazanan kanun kaçağı mı ararsınız; smokini ile işportacılardan oy isteyeni mi? AB’nin yolunu bir anda Diyarbakır’dan Üsküdar’a çevireninden tutun, batarken bile kurtarıcılık taslayanlara... Bir düzine renkli sima... Tekmili birden bu seçimde arz-ı endam etti. Sonuçlara gelince, en iyi özeti Hasan Pulur’un yazısındaki başlık veriyordu: Görünen köye kılavuz aradık. Bir başka önemli tespiti de Reha Muhtar yaptı seçim gecesi: Millet, Meclis’i feshetti.
Evet, bu seçim iyi bir senarist için yüzlerce bölümlük ‘pembe dizi’ malzemesidir. Alın ‘başbakanı belirsiz’ bir iktidarı reyting rekorları kırın... Olmadı mı, hayatı boyunca ‘hizipçilik’le suçlanan ve son seçimde alabildiğine pohpohlanan liderin payına yine muhalefet düşmesi... Üstelik, ‘tek başına’ muhalefet... Ne saadet değil mi...
‘Kazananları’ bir kenara bırakıp, ‘silinenler’e dönelim isterseniz... Tam 16 parti, üstelik bunların 5’i TBMM’de temsil edilen partilerdi. Seçmenin yüzde 45’i bu partilere oy verdi ama, barajı aşmalarına yetmedi. Oranlardan belli ki, o oylar bir beklentinin değil tamamen ‘vefa borcunun’ birer ürünü. Gönül verdikleri partilerin Meclis’e girmesini isteyen partililer ‘herşeye rağmen’ son bir şans tanımak istemişlerdi belli ki... Oysa, o partilerin liderleri bir önceki seçimde kendilerin ‘neden’ oy verildiğini bile sorgulama ihtiyacı duymamışlardı.
“Seçildik, tamam... Bundan sonrasını biz biliriz” havalarında, 3 Kasım’a kadar geldiler... Ve gittiler... 1999 seçimlerin birinci partisi belki de Guiness Rekorlar Kitabı’na girecek bir başarı (!) elde etti. Oy oranı yüzde 22’den yüzde 1.2’ye düştü.
Tam 3,5 yıl kızılcık şerbeti içtiğini söyleyip durdu halk. Akşam evine başı dik giremeyen milyonlarca babaya, “Biz falan yere, filan birliğe başı dik gireceğiz” diye hamasi nutuklar atıldı. Halkçılıktan dem vurulup, halkın ekmeği IMF’nin kasasına uzatıldı. Aslında bunları yazarken, abesle iştigal ettiğimin farkındayım. Zira, halk zaten bunu görerek 5’i Meclis içinden 16 partiye ‘kırmızı kart’ göstermiştir.
Bu sonuçtan ders çıkaran dört genel başkan (biri aktif siyaseti de bırakacağını açıkladı) koltuklarından feragat edecek. Millet aşından, işinden, ekmeğinden feragat etmişken bence bu çıkışlarını da fazla büyütmemek gerek.
Dedim ya, traji-komik yanları ağır basan bir seçimdi. Gidenlere bakıp iç çekenler kadar, gelenlere bakıp “ne farkları var ki” diyenler de az değil. Bir parlamento düşününüz ki, hiçbir şekilde kendisine ‘sağ’ dememiş bir parti ‘merkez sağ’a yerleşiyor. Kendisini ‘sol’ olarak tarif eden ‘tek başına muhalefet’ ise IMF’ye, AB’ye ve ABD’ye kayıtsız şartsız ‘evet’ diyor.
Herkes biliyor ki, koalisyon hükümeti de IMF reçetelerine meftun olmuştu. Yani, eskisi de yenisi de aynı.
O halde neyin kavgası veriliyor? Türkiye’de artık bir tek kavga var, biraz palazlanan kendi burjuvasını oluşturan her grup sırayla iktidar koltuğuna kurulup, ülke nimetlerinden nemalanmanın derdinde. Sağı, solu; yeşili, kızılı yok bu talanın... Türkiye’de siyaset ekonomik gücü, siyasal güçle bütünleştirmenin (tersi de olabilir) ve evlad-ı iyale parlak bir gelecek bırakmanın kavgasıdır. Aksini düşünen testiyi niye kırdığını açıklar ve pişmanlığını izhar ederken de “Ey Büyük Türk Milleti, senden özür diliyorum” der.
Elinden başka bir şey gelmeyen güzel halkım ne diyor bu durumda... Sandığa gittiğinde diyor ki, “Al işte seni cezalandırıyorum. 3-5 yıl koltuktan uzak kal da benim çektiğimin hiç değilse binde birini de sen çek” Yani halk seçimini yaparken kendini ödüllendirmiyor, böyle bir imkanı yok. Ancak, kendisini ezeni, kendisini ters köşeye yatıranı cezalandırıyor. Yoksa o da çok iyi biliyor ki, gelen gideni aratırmış.

ilgazbabacan@hotmail.com


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002