“Olmak”, öncelikle “insan olmak”tır. Yani, “içsel değer”lerle var olmaktır. Bu amaç, “sahip olmak” amacıyla, yani “meta tutkusu”yla çelişir. Günümüz insanıysa, “bir an önce her şeye birden sahip olmak” peşindedir. Reklamlarda gördüklerine “sahip olmak” için “ilke”yi, “onur”u, “saygınlık”ı göz ardı etmesi gerekiyorsa, göz ardı edecektir !
Erich Fromm, 1976'dan bu yana tüm dünya dillerine çevrilerek on milyonlarca satan “To Have or to Be”(Olmak ya da Sahip Olmak) adlı kitabında, “insanlığın büyük bir hızla, tümden yok olmaya doğru doludizgin sürüklenmekte olduğu” uyarısında bulunarak; “olmak” amacını öneriyordu insanoğluna.
“Sahip olmak” amacı yerine.
“Olmak”, öncelikle “insan olmak”tır. Yani, “içsel değer”lerle var olmaktır. Bu amaç, “sahip olmak” amacıyla, yani “meta tutkusu”yla çelişir. Günümüz insanıysa, “bir an önce her şeye birden sahip olmak” peşindedir. Reklamlarda gördüklerine “sahip olmak” için “ilke”yi, “onur”u, “saygınlık”ı göz ardı etmesi gerekiyorsa, göz ardı edecektir !
“Sahip olma”nın yolu “yönetici” olmak, “patron” olmak, “genel müdür” ya da “müdür” vb.olmaktan geçer... Eldeki koşullar bunlardan biri için elverişli değilse; bu kez “bir başka sahip olma türü” peşinde koşmak gerekecektir ki, bu da “kişisel beceri” ister. Böyle bir ışık varsa, yapılacak iş, o kişisel beceriyi “sahip olmak” amacı doğrultusunda değerlendirmektir. Şarkıcı olmak, futbolcu olmak gibi... Müzik ya da spor tutkusu değildir bu ! Sahip olma tutkusudur.
* * *
“Bir şey olmak” (şarkıcı, banker, manken, medyum, sunucu, entel, fotomodel, besteci, zengin, ünlü vb...) bizde, giderek kolaylaşmakta. Son yıllardaki bunca “elverişli ortam”a karşın, hâlâ “bir şey” olamayanlara “zekâ özürlü” gözüyle bakılsa yeridir. Bozuk düzen ve geri bırakılmış bir büyük çoğunluk; hak etmeyenlerin de, hak edenlerle “aynı pistte dans etmesi”ne izin veriyorsa, bir kez daha “önce eğitim” demek gerekiyor.
10-15 yıl öncelerine dek ancak garson, kuaför kalfası, tezgâhtar vb. olabilecek gençler, bugün “milyarlık klip”lerin “yıldız”ı... Tüm bu “olma”lar, “İnsan olma”ları, “içsel değerler”i amaçlamaktan çok uzak ! Hepsinin de altında “egemen olmak”, “sahip olmak” güdüsü yatıyor... “Hiç”liği er-geç gün ışığına çıkacak olanın, “o güne dek her şeyi elde etmiş olmak” güdüsü...
Usta tiyatro adamı/öğretmeni Erol Keskin, bir konferansta anlatmıştı:
Keskin otobüse biniyor... Önündeki iki çocuklu kadın, otobüs şoförüyle tartışmakta... Şoför, çocuklar için de bilet atması gerektiğini söyledikçe, kadın, çocuklarının “küçük” olduğunda diretiyor... Çocukların “bilet atılmayacak yaş”ı çoktan geçmiş ama; şoför, tartışmayı uzatmamak için susuyor... Şoförden Birkaç adım uzaklaştıktan sonra çocuklardan biri ötekine dönüyor ve “Bugün de yırttık !” diyor...
Bunu anlattıktan sonra, “Biz çocukken” diyor Erol Keskin, “Bana da bilet alınacak ! diye tuttururduk; büyüklerimiz, bizi susturmak için, yaşımızın küçüklüğüne karşın bilet almak zorunda kalırdı...”
Nereden nereye gelmişiz !..
“Uyanık”lığın, “kurnaz”lığın, “üçkâğıt ruhu”nun, “beleşçi”liğin ve “bitirim”liğin toplumumuzu nereye götürdüğünün; bundan daha gerçekçi bir öyküsü olabilir mi ? Dünyayla koşut olarak, kalkınan Türkiye de, “bozulan birey”le baş başa gidiyor ne yazık ki... Kokuşmuşluğun temelleri giderek çocuk yaşta atılmaya başlanıyor... “İşini bilme”nin, “malı götürme”nin, “Köşeyi dönme”nin “ana amaç” edinildiği günümüzde; ayıplanma, kınanma gibi kaygılar zayıflıyor ve giderek yok oluyor... Parayı buldunsa, en güçlü sensin ! Artık kimse seni ayıplayamaz ! Kendine yeni bir özgeçmiş bile satın alabilirsin.
* * *
İlk gençlik yıllarımızda, Türk edebiyat ustalarının yanı sıra, Gustave Flaubert, Oscar Wilde, Guy de Maupassant, Panait Istrati, Jack London vb. Okurduk... Sonraki yıllarda Dale Carnegie adlı biri çıktı ve kitapları her eve girerek satış rekorları kırdı... Artık kim takardı Sartre’ı, Camus’yü, Hamingway’i... Carnegie, “zengin olma”yı, “ne pahasına olursa olsun başarı”yı öğütlüyordu... Edebiyatçı değil, “30-40 yıl sonra cılkı çıkacak bir düzenin sözcüsü”ydü sanki... Kitaplarında “paranın her şey olmadığı”na değgin tek satır bulamazdınız...
Carnegie’yi başkaları izledi ve “parayı bulmak/malı götürmek” tutkusunın ilk temelleri yıllar önce bu kitaplarla atılmaya başlandı... “Şeref” ve “itibar”, yani “insan olmak” amacı, “zengin olmak/egemen olmak” amacına yenik düşmüştü...
“Şeref/onur” ve “itibar/saygınlık” sözcüklerinin Kumuk ve Balkar Türkçesindeki karşılığı ise, çok anlamlıdır:
“Adamlık”.