YAŞANAN BİR OLAY
Oğuzhan, 5 yaşındaydı. Kardeşleri Yağmur 4, Melisa ise 3 yaşındaydı. Babası Tekin Türkmen uzun süredir işsizdi. İşsizdi ve gergindi. Sığınacak bir kapı, el açacak bir yakını bir koruyanı yoktu onun. Küçükçekmece civarında çalmadık fabrika kapısı, işyeri kapısı bırakmadı. Ama her yerden aldığı cevap aynıydı:
- Ne elemanı kardeşim, biz zaten işçi çıkarıyoruz.
Bütün kapılar yüzüne kapandıkça Tekin Türkmen iyice içine kapanıyordu. İnsanın eşi ve çocukları karşısında çaresiz kalması ne demekti ? Bunu ancak yaşayanlar bilebilirdi. Domatesin ve karpuzun ucuzladığı günleri bile yoklukla geçiren anne Songül Türkmen, gün-be-gün yaklaşan kış aylarının nasıl geçeceğini düşünmek bile istemiyordu. Yoksa bu kış hiç geçmeyecek miydi? Songül, yazın bile ışık görmeyen ve güneş görmediği için mum yakmak zorunda kaldığı evin nasıl ısınacağını, nasıl yakacak bulacaklarını düşünmek bile istemedi. Evet ev güneş görmüyordu ve gündüz bile mum yakılmak zorundaydı. Çünkü elektrik parası ödenemediği için, TEK tarafından elektrikleri kesilmişti. Tekin Türkmen, Türkiye’nin değişik bölgelerinde kaçak elektrik kullanıldığını biliyordu. Bazı bölgelerde elektrik parası vermek gibi bir adet yoktu. Evinin elektriği kesilince bile kaçak elektrik kullanmayı düşünmedi, düşünemedi. Ama bir yolu olmalıydı bunun, bir çözümü olmalıydı. Tekin’in söylemek istediği, kendisini gözetecek, elektrik parasını karşılayacak geçici bir fon, sosyal bir gerekçe yok muydu bu ülkede ? İSKİ tarafından evin suyu kesilince Tekin iyice anladı, o sahipsiz bir insandı, yalnızdı.
Günlerden bir gün gibiydi 22 Ağustos 2002... Tekin Türkmen, yine iş aramak için sabah evden çıktı. Ama işsizin iş araması da zordu. En az 5-10 milyon para harcanıyordu iş aramak için bile. İsteksiz adımlarla evden adımlarını atarken, çocuklarına dönüp bakma cesaretini bulamadı kendinde. Adımları onu bugün Cennet Mahallesi’ne, Beşyol’a doğru götürüyordu. Çocuklarına bakmak ve cennet kelimeleri zihninde ardarda dönüp duruyordu: Oğuzhan, Yağmur, Melisa... Ve Cennet ! Cennet Mahallesi’nden dolayı mı aklına geliyordu bunlar anlam veremedi hissettiklerine. Görüşeceği kimse yoktu Beşyol’da, hiç olmazsa araba parası vermeden vakit geçiririm diye düşündü.
Tekin evden çıktından sonra evi toplamaya başlayan Songül, sıra bulaşıklara gelince evde suyun olmadığını gördü. Su bulmalıydı, susuz yaşamak mümkün değildi. Cami şadırvanı öğleye doğru açılıyordu. Hem her zaman aynı yere gidilmiyordu. Komşulara karşı da yüzü tutmuyordu artık. İlaç, giyecek, yiyecek her şeyi alıyordu komşularından. Su almak için, halini bilen mahalle bakkalının insafına doğru yöneldi. Çocuklarını yalnız bırakıyordu. Ama başka çaresi yoktu. Kapıyı kapatmadan önce tehlikeli bir şey var mı diye baktı. Her şey normaldi. Mum yanıyordu, oda aydınlıktı, çocuklar kendi halinde oynuyordu. Elinde iki plastik kapla hızlı adımlarla evden uzaklaştı.
SONUÇ
Anne Songül Türkmen, eve döndüğünde evde yangın çıktığını gördü. Ev dumanlar içindeydi. Çocuklarına ulaştığında cansız bedenleriyle karşılaştı. Feryadına yetişen komşular, çaresizdi. İtfaiyenin yapabileceği çok fazla bir yoktu. Çocuklar, cankurtaranla aceleyle hastaneye kaldırıldı, ama yapılacak bir şey yoktu. Çocuklar ölmüştü.
YORUM
Olaya sıradan bir bakışla bir annenin ihmali diye görebiliriz. Ama olay o kadar basit değil gibime geliyor. Tekin Türkmen’in soyadından başlayarak bu olayla ilgili bir yoruma ulaşmak istiyorum. Türk Milliyetçiliği, millet genelini kucaklama perspektifi ile ülkenin omurgasını teşkil eden Türkmen, Avşar, Yörük vs. gibi unsurlarda ‘boy’ veya köydeşlik gibi sosyal ve etnik yapılanmaları da yok etmiştir. Birey haline getirilen bu unsurlar, normal ekonomik süreçte hayatlarını devam ettirebilirken, buhranlı, sıkıntılı dönemlerde yalnız kalmaktadır. Tekin Türkmen, bir Türkmen olarak çocuklarına güzel isimler vermiş Oğuzhan demiş, Yağmur demiş, Melisa demiş. Ama bu ülkede Türklüğün bekasını düşünen hiçbir organizasyon gerçekleştirilemediği için, etnik veya cemaat klanlarından birine mensup olmayan, bir fert olarak yaşamak isteyen Tekin Türkmen gibiler, bugünkü Türkiye’de yalnızlaştırılmıştır. Çok genel ve belirsiz milliyetçi politikalardan önce, Türk unsurların gelişimi ve kendisini korumaya yönelik organizasyonlar yapılmalıdır. Oğuzhan’ı kim öldürdü ? sorusunun cevabı, benim için hala cevaplanmamış bir sorudur.