Deniz kum ve güneşe bir özlem...
Tatil denilince akla gelen ilk yer. Şöhretinin hakkını vermek için denizi, coğrafyası antik kentleri ile ayrı bir gezegenmişçesine kendi havasında dönen bir kenttir Antalya.
Deniz kum ve güneşe bir özlem...
Tatil denilince akla gelen ilk yer. Şöhretinin hakkını vermek için denizi, coğrafyası antik kentleri ile ayrı bir gezegenmişçesine kendi havasında dönen bir kenttir Antalya. Konuklarını binlerce yıllık geçmişine götürürken aynı zamanda aylak siestaların şehridir. Akşama doğru akan saatlerde çamların kucağında bir hamakta, denize yakın insana uzak, hafiften sallanırken Akdeniz’in iyot kokusu ve çamların kendine özgü aromaları tüm kimyanızı değiştirerek hafif bir baş dönmesi ile insanı tatlı bir uykuya yollarken, aşılan uzun yolların gerisinde kalan çıkış şehirleri çok uzaklarda bir hayal gibi kalıyor. Gerçek hayattan kopup düşlerinin içine geçiyorsunuz. Uyanıp ta denize baktığında ayın yansımalarının dalgalardaki ışık dansları yakamozlar kamaştırıyor gözlerinizi. Ruhunuzu temizleyip kendinizi ertesi gün tamamen Antalya’ya vermeniz için hazırlıyorlar sizi.
Attalia ve Pamphilia bölgenin iki antik yerleşim merkezi olmuş eski çağlarda. Attalia bugünkü şehir merkezinin içinde kaybolmuş bir küçük liman ve tersane kenti iken pamphlia ihtişamın zenginliğin sanat ve bilimin merkeziymiş ve yüzyıllara meydan okurmuşçasına sanki hala ben varım dedirtmek istermişçesine ayakta, gururlu kentlerden oluşuyor. Pamphilia’yı üç ana şehir olarak toparlarsak tarihlerini ve konumlarını anlamak için gezginlerin işini bayağı kolaylaştırırız. Bunların sırasıyla Perge, Aspendos, Side olarak Antalya merkezden Manavgat Alanya istikametine giderken oklarını göreceksiniz. Üçü de zamanın üstlerinden akıp gitmesine engel olamasalar da en azından tiyatrolar 2000 yıllık bir geçmişi belleklerden silmemek için dimdik inatla ayaktalar. Bugün tembeleşen insan eline ve aklına imkansız gibi gelen taş işçilikleri kabartmalar süslemeler devasa işlenmiş kayalar 10.000-20.000 kişilik tiyatrolar...
İnce bir zevkin ve doğanın kendilerine verdiği gücü belki mecbur oldukları için olsa da kullanmasını bilenlerin emeğinin kombinasyonu. Bunu içindeki gücü yüzyıllardır unutmuş kafaları yorgun 21. Yy insanlarına anlatmak o kadar zor ki!
Anadolu’nun en büyük tiyatrosu olan Aspendos bugün bile çağdaşları ile boy ölçüşebiliyor. Haziran, temmuz ayları arasındaki Aspendos opera ve bale festivalinde sadece sergilenen eserler ile değil bu sanatlarla ilgileri olmasa da o büyülü atmosferi ve zaman tünelini yaşamak isteyen dünyanın dört bir tarafından turistleri kendine çekiyor. Dünyanın neresinde hangi opera bale yada tiyatro salonunun böyle bir lüksü olabilir ki. . Perge ise biraz daha gözlerden uzak varolma savaşını sadece tiyatrosu ile değil sütunlu yolu agoraları ile sürdürürken side artık modern şehirlerin baskısına dayanamayarak merkezde turistik eşya dükkanlarının restoranların arasında kaybolmuş.
Tarihin yanı sıra doğanın da oldukça cömert davrandığı bir yer Antalya; Kurşunlu Şelalesi Milli Parkı sınırlarından içeri girdiğinizde cennet kesinlikle böyle olmalı dedirten bir güzellikler yumağı bekliyor sizi... Milyonlarca kuş sesi ağaç türü arasından ilerleyerek varılan şelale eskisi kadar yoğun bir su ile akmasa da, kayaların ve yoğun bitki öbeklerinin üzerinden zarafetle akan suyun sesini dinlemek doğanın insana kendi elleri ile hazırladığı en dinlendirici terapilerden birinidir. Aynı antik kentlerde olduğu gibi ana şelalelerde bir üçleme oluşturmuş Antalya’da coşkun suyun gücünü ve hızını yansıtan Manavgat onun yanında sessiz sakin kendi halinde kalan Düden ve muhteşem Kurşunlu Şelalesi. Suyu şelalelerde görmek ve Akdeniz’in suyu size yetmiyorsa yine aynı yol üzerinden Beşkonak’a dönmenizi ve kendinizi köprülü kanyonun soğuk ve hırçın sularına bırakmanızı öneririm. Doğa sporlarına mesafeli olan yada daha önce hiç rafting yapmamış olanlar için bile son derece eğlenceli bir doğa ve su mücadelesi olacaktır. Yaklaşık 17 kilometrelik ve ortalama 3 saat süren su düşüşü bölgedeki profesyonel raftingçiler tarafından yaptırılmakta ve yine onlar sayesinde en güvenli şekilde parkuru bitirmeniz sağlanmakta. Yorucu etap sonunda ise sizi asma yaprağına sarılmış defne ve sarımsakla közde pişirilmiş muhteşem bir alabalık ziyafeti beklemekte.
Pamphiliada tarihi, köprülü kanyonda sporu ve mücadeleyi, şelalelerde ise doğanın huzurunu yaşadıktan sonra akşam sıcak Antalya gecelerinin tadını çıkarmayı da unutmayın. Gideceğiniz tek seçenek ise kale içi bölgesi marinanın etrafı olmalı. Sebebi ise Antalya’ya özgü eski evlerin otantik havası içerisinde her türlü müzik anlayışına ve keseye göre vakit geçirebilecek eğlenecek bir yerleri bulabilmeniz. İsterseniz Antalya’nın ışıkları ve yat limanı manzarası karşısında kavuniçi dondurma yiyip arkasından kahveniz içersiniz. Daha hızlı ve hareketli bir eğlence içinse Türkçe poptan özgün müziğe, halk müziğine yada rock yada benzeri türlere kadar canlı müzik yapan, eğlence alternatifi sunan sayısız mekanlar var.
Belki bu kadar yorucu bir gecenin sonunda bir yat turu bekliyordur sizi. Antalya’nın biraz batısından Kekova’dan bir tekneye binersiniz ve deniz, dalga sesleri güneş arasında kendinizi dünyaya unutturmayı başarırsınız. Size karadan bir batık kentin kalıntıları eşlik eder. Hani şu efsanevi Atlantis kadar olmasa da en azından suyun altına doğru inen merdivenleri ile varlığını kanıtlayabilen SİMENA sualtı batık kenti. Daha ileri giderseniz
Kaş, karşılar sizi devasa tepelerin arasına sıkışmış minik sevimli liman kenti. Oldukça temiz ve hoş pansiyonlarında bir gece geçirmek ve Akdeniz balıklarından kendinize ziyafet çekmek uzun süre unutamayacağınız bir anı olacaktır. Kekova’nın doğusuna yani Antalya merkeze biraz daha yaklaştığınızda önce Demre’de durmalısınız Demre’nin her tarafında ki Noel baba resimleri sizi şaşırtabilir daha yazdayız yılbaşına aylar var demeyin sakın burada yaşamış bir aziz olan St. Nicholas ile bir diğer adı Santa Claus olan Noel baba nın burada yaşadığı ve aynı kişi olduğu bilinmektedir. Bu nedenle Demre Noel babanın doğum yeri olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra Demre’de MYRA antik kentini de ziyaret edebilirsiniz. Yolunuza devam ettiğinizde sizi portakal bahçelerinde ağırlayacak Finike karşınıza çıkacak hem konaklamak hem de mis gibi portakal kokuları arasında kenti dolaşmak için oldukça güzel bir durak. Eğer bu yolu Fethiye’den itibaren karadan araçla yaparsanız dik yamaçların yanına bir çıkıntı gibi yapılan ve yılan gibi kıvrım kıvrım olan sahil yolu önce biraz korkutsa da Akdeniz’in bütün güzelliğini bir şölen gibi gözlerinizin önüne sunuyor. Finike’den sonra ise çamların antik kentin ve tertemiz denizin buluşma noktası Phaselis; ardından yerdeki meşaleler; çıralı ve Olimpos son olarak ta tatilin ve tatil köylerinin merkezi Kemer gelir
Böyle bir programın doya doya tadını çıkarabilmek için en az bir haftayı ayırmanızı öneririm eğer zamanlama olaraktan eylülü seçerseniz hem yakıcı Akdeniz güneşi biraz ortalardan çekilmiş olur hava serinler ve gezgine gezisi için daha rahat bir ortam sağlar hem de Antalya nüfusunu 2 ye 3 e katlayan turistler Antalya’yı size bırakıp ülkelerine dönmüş olurlar.
Antalya deniz güneş ve kum... Antalya tarih antik kentler ve tarihin serüveni hepinize iyi geziler.....