Telefon açıp soruyorlar. Yolda belde görüp soruyorlar. Belgeçle, mektupla aynı soru:
-Ne oldu?... Bamteli koptu mu?
-Hayrola... Bamteli’nin sesi mi kısıldı?..
-Bamteli yoksa göze mi geldi?... vb.
Günden güne artan, Ufkun Ötesi’nden başlayıp ufukların ötesine taşan bu sevgi çağlayanı, bu ilgi seli bize güç veriyor, kuvvet veriyor... Yanlış anlaşılmaya yol açmayalım: Bu ilgi ve sevgi seli yalnız Bamteli için değil, bütün gazete için söz konusu...
Sağ olunuz var olunuz aziz dostlar. Gazetenin ulaştığını sanmadığımız yerlerden bile haberler, selamlar, tebrikler geliyor: “Aman ne iyi ettiniz, devam!..” vb.
Bu can bu tende oldukça ve dünya durdukça evelallah Bamteli’nin teli de kopmaz, sesi de kısılmaz... Olsa olsa Bamteli ancak taklit edilir...
7’nci ayın ortalarıydı... Bir akşam gazetede sohbet ederken gülümsemesi yüzünden eksik olmayan Müessese Müdiremiz Demet Yeğenoğlu, Ufuk Ötesi’nin Ağustos sayısının ay başına yetiştirileceğini, önceki gecikmenin de giderileceğini söyleyip yazı istedi...
Kısa bir süre düşündükten sonra çantamda bulunan bir iki yazıyı alelacele gözden geçirip uzattım. İşte herkesin merakını gıdıklayan meselenin esası!
Yani anlı şanlı, evrence meşhur ve maruf, dünyanın 8’inci, 9’uncu ve dahi bilmem kaçıncı harikası, hilkat garibesi bazı “politikacılar” gibi “hazırlıksız yakalandım!...”
Bir seyyar satıcının, (kelaynak kuşları gibi nesli tükenen) mahalle bakkalının bile hazırlıksız olması mümkün değilken bu kocaman kocaman yaratıklar, bu koca kafalılar utanmadan sıkılmadan Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan konuşmaya devam ettiler:
“-Hazırlıksız yakalandık!..”
Suratları kasap süngeriyle silinmiş olacak ki utanmak, arlanmak denilen meziyet hak getire!...
“Politikacı günü, devlet adamı geleceği düşünür” sözü boşuna söylenmemiş olsa gerek.
**********
Efendim, yukarıda sözünü ettiğim akşam Prof. Dr. Ali Osman Özcan hocamız yeni yazdığı bir yazıyı okumamı istedi. Bitirince şöyle dedik: “Bomba!...” Can kardeşim Mehmet Koca “Ah abicim, dedi. Bu yazısı ondan da güçlü!..” (Bana bu akşam iki güzelliği birden yaşatmayın. O güzellik de yarın akşama kalsın!) dedik. Bizim Mehmet Koca’nın, gönlü dağlardan yücenin başına gelenleri de anlatalım. Evdeşi, kendisinden habersiz, yıllar önce yazmış olduğu hikâyelerden rastgele ikisini Ömer Seyfettin Hikaye Yarışması’na yollar. Sonuçlar açıklandığında bizim Mehmet Koca, kocaman kocaman hayretlere kapılır. Yazının burasında sorulabilir: (Hiç ‘kocaman hayret’ olur mu?..) Çirkef akan kanalların çoğunda “Kocaman kocaman alkış” oluyor da “kocaman hayret” niçin olmasın?! Bektaşi gibi: “Ben yaptım, oldu!” (Laf aramızda, burunlarından kıl aldırtmayan yazar bozar taifesinden bazı zevat, zerzevat ve sebzevat ve acaib’ül- mahlukat yanlışları gösterildiğinde hemen savunmaya, daha doğrusu saldırmaya geçiyorlar: Ne varmış bunda?!!) Uzatmayalım, Koca, habersiz, daha doğrusu ‘hanım zoruyla’ katıldığı yarışmada dördüncü olur. Her fırsatta “Dünyayı Havva anamızdan beri hanımlar yönetiyor!” derdik de kimsecikleri inandıramazdık. (Yine laf aramızda, fakirhanede son sözü ben söylerim. Hanım sayar sayar... Son söz bendenizden çıkar: ‘Peki hanımcığım, evet hanımcığım!..’)
Anlaşıldı değil mi: Kazaklığın hali de bir başka oluyor!..
Yedi iklim, dört bucaktan kaynayan sevgi pınarı, gazetenin içinde de çağlamaya devam ediyor. Bakıyorum, bakıyorum, kıvanç duyuyorum. Altan biraderlerin baba-yı muhteremleri bay Çetin gibi “20-30 yıl önce ben bunu yazmıştım!” diyemeyeceğiz. Vereceğimiz örnek 1998 yılına ait:
“Yolumuzu büyüklerimizin düşünceleri ve örnek yaşayışları aydınlatıyor... Arkama bakıyorum: Gümbür gümbür bir gençlik geliyor... Arslanlar gibi... Göğsüm kabarıyor, gözlerim yaşarıyor... Kıvanç duyuyorum, güvenç duyuyorum; geleceğe bir başka bakıyor ve diyorum ki: Onların sayesinde atinin ufkundan bir Türk medeniyeti güneş gibi doğacaktır...” (Tam metni için bakınız: Kardaşlık, 1. yıl 1. sayı, Ocak 1999).
**********
Baki Günay ile internet ortamında dolaşıp, cici kızımız Banu Özdemir ile memleketi gezer, Nur ile Güler’iz.
Reyman Eray’la, Nazif Tunç’la sinemaya tiyatroya gidiyoruz. Ahval-i perişanımıza nazire yapan Fethi Gedikli’nin (Evrak-ı Perişan)’ını görünce gözlerimizin önüne Asuman Özdemir’in (Ünlem)’i geliyor.
Hüseyin Aynalı ile (Aynada Görünen)’lere bakıyor, Ünal Metin ile (Yakın Takip)’e çıkıyor, Hüseyin Özbek ile (Tutanak) düzenliyor, Alptürk Ünlü, Rasim Giresunlu ile dünyadan haberdar oluyor, Özdemir Özsoy’un tecrübelerinden yararlanıyor, Ilgaz Babacan ile Ilgaz dağının doruklarında imişiz gibi ferahlıyor, Aybars ile Fırat’ta serinliyor, üstad Olcay Yazıcı ile (Düşünce)’lere dalıyoruz.
Araştırmalarıyla –çalışmalarıyla saygı uyandıran Dr. Yusuf Gedikli’yi, (Boğazdaki Aşiret)’ten tanıdığımız, (Kart-Kurt Sesleri)’nde alkışladığımız Mahmut Çetin’i “Türk Dünyasının Evliya Çelebisi Bozkurt” Kemal Çapraz’ı ise tanıtmanın gereği var mı bilemiyoruz... Onları cümle alem tanıyor...
Ufuk Ötesi’nin bu güzelliklerine zaman zaman Erol Cihangir, Suphi Saatçi, can insan Canan Ulukök sohbetleriyle; Necdet Yaşar, Fırat Kızıltuğ üstadlarımız, hünerlerini nakış nakış işleyen Sema Kasap, Mehmet Nuri Yardım, İclal Akkaplan, Bünyamin Aksungur, Gülçin Yahya, Mustafa Yıldızdoğan da sazlarıyla, sesleriyle, sanatlarıyla renk katıyor.
Alt katımızda ressam Suat Karadağ, onun da altında (giriş katında) ilim irfan ocağı Kubbealtı Fotokopi Merkezi (“center” değil!) var... Baba-oğul Hanifi-Ahmet Kayan da dünyalar iyisi arkadaşlar.
Anlatmaya çalıştığımız bu dünyalar tatlısı, iyi bir öz kardeşten daha fazla birbirine düşkün arkadaşların ağabeği ne yaparsa bu satırların yazıcısı da onu yapmaya çalışıyor.
**********
Hamiş: Alkışlarla karşıladığımız Alkış (K. Maraş PK:42)’ın 3’üncü sayısı geldi. Alkış, Ökkeşler diyarının, Sütçü İmam bucağının, Karakoçlar ocağının şirin bir kültür sanat dergisi. Henüz bir lise öğrencisiyken Tarık Buğra’nın takdirlerini kazanan, teşviklerini gören, yıllıklara alınan Nahit Yücel’in yıllardır ara verdiği yazı hayatına yeniden başlaması bizim için anlatılması imkânsız bir sürpriz oldu. Devam Nahitçiğim! Hem Alkış’a, hem de Nahit Yücel’e alkışlar...
Yücel’e alkışlar...
İplikleri ibrişim
Ayrılmış mı “Derwish”im
Eskiden daha iyi
Bundan sonra gidişim
“Derwish”in Kemaline!...
Cemlerin cemaline!...
Zombiler alkış tutar
Milletin zevaline
Hem akı hem karası
Hepsi yürek yarası
Araştırın bakalım
Nerden gelir parası?..