Evrak-ı perişandan üst başlığı altında yazdığımız yazıların üçüncüsünde meraklı okuyucularımızın dikkatine iki farklı konuyu getiriyoruz. Bu iki konu, bize bunları yayımlama müsaadesini veren meslektaşımız Abdullah Demir’in elinde bulunan isimsiz bir el yazması defterin en son sayfasının b yüzünden alınmıştır.
Yazma yenidir. Defter içinde Abdülaziz’i katledenlerin muhakemesi, Diyarbekirli Sıdkı Efendi facia-yı meşhuresini ikâ edenlerin muhakemesi, Girid’den tahrirât, Ermenilere Avrupa tarafından verilmek istenilen imtiyazât hakkında ahali-yi müslimenin ilanı, Rumeli-yi şarkî mezâlimine dair mektub ve çeşitli hukuki layihalar ve dava dilekçeleri yer almaktadır.
Birinci konu kanape ve sandalyeleri cilâlamak hakkındadır. Burada iki dirhem dumelika/domelika ile yirmi (veya kuvvetli ve tez cilâlamak için on beş) dirhem ispirtoyu karıştırıp cilâlanacak yerlere önce biraz zeytin yağı vurduktan sonra sürmek tavsiye edilmektedir. Ancak baktığımız sözlüklerde sözü geçen dumelika veya domelikanın ne olduğunu bulamadık. Bugün marangozlar buna gomelak diyorlar
İkinci konu ise halk hekimliğine dair olup bir adamın gözüne ak düştüğünde nasıl tedavi edileceğini anlatmaktadır. Bu ilginç “ilaç tarifi”nde de yine başvurduğumuz sözlüklerde bulamadığımız iki kelime mevcuttur. Sırf bu iki kelimeyi barındırması sebebiyle bile çok önemli olan bu metin üzerinde fazla bir şey söylemeye gerek yoktur. Anlamını bulamadığımız kelimeler eşekçe ve ağızdır. Eşekçe sözlüklerimizde (Yeni Tarama Sözlüğünde eşek (I), s. 86) anlamı “elma, ayva, armut gibi meyvaların içinde çekirdek bulunan ve yenmeyen sert kısmı” diye tanımlanan eşelek; ağız da yine aynı sözlükte “doğuran hayvanın ilk sütü” (s. 4-5) ağız (IV) ağuz diye açıklanan kelimelerle ilintili olabilir. Okuyucularımız içinde bunların manasını bilenler, bildiklerini bizimle paylaşırlarsa memnun oluruz. İlaç tarifesinde geçen nöbetşekeri ise halk arasında bazı hastalıklar için ilaç olarak kullanılan billurlaştırılmış şekere denir. Uzun bir imal müddeti olduğu için bu adı aldığı ve öksürüğe iyi geldiği söylenir (Büyük Larousse, (Milliyet), c. 17, s. 8728).
Diğer taraftan, göze ak düşmek Trabzon ilimizin Akçaabat ilçesine bağlı Kuruçam Köyünde gözüne ak inmek veya gözündekini getirmek biçiminde büyük baş hayvanların uzun süre aç kalmak ve yem beklemekten ötürü gözlerinin hastalanmalarını anlatır. Halk hekimliğinde hastalığı sağaltmak için gözün şişlikleri kesilip tuz vurulur. Burada bahsedilen hastalığın tıbben nasıl tanımlandığı ve tedavi edildiği ise tabii uzmanlarının bilebileceği bir şeydir.
“Kanape ve sandalyelere cilâ vermenin ahvâl ve tertibâtı
Dumelika İspirto
Dirhem dirhem
2 ikidir 20 yirmidir yahud kuvvetli ve tîz cilalatmak içün 15.
Evvelâ bir bezin derûnuna bir mikdar sünger koyup bez ile örtmeli. Cilâlanacak kanape ve sandalyeye biraz yani parmak ucuyla zeyt yağı sürmeli. Badehu mezkur dumelikayı zaten şişe içinde bulunan ispirto içine atup çalkalamalı. Sonra mezkur paçavra ile ziyâdesiyle basdırarak kanapeyi oğalmalıdır.”
“Ak Düşen Gözün İlacı
Bir âdemin gözüne ağ düşse ber vech-i âtî muâlece ile bi-iznillah mündefi olur (aşağıdaki gibi ilaçlanırsa Allahın izniyle savar). Şöyle ki üç-dört günlük tavşan yavrusunun eşekçesi içinde ağız tabir olunan sarı bir şey olur, onu alursun bir de tüysüz fındık faresini ayru ayru âteşde yakarsun. Badehu (daha sonra) bunları bir havanda döğersün, biraz da nöbet şekerini döğersün, mezkur ağız ile fare yavrusunu müsâvi bir suretde vezn edersün (tartarsın) sonra da cümlesinin tozlarını halt ederek (karıştırarak) bir dülbendden eleyüp meselâ bir metalin ucuyla mezkur elekden geçürülmüş tozu gözün ağ gelen mahalline dökülürse bi-iznillahi teâlâ nihayet nihayet bir ayda mezkur ağ kâmilen zâil olur. Hattâ Maraşlı Âşık İsmail kendi gözüyle Köse Ahmed Efendi’nin kerimesinin (kızının) gözleri bununla şifâ bulmuşdur.”