Doğadaki mevsimler gibi insan kalbinde de bir takım duygu mevsimlerinin varlığına inanırım. Kalplerdeki bu duygu mevsimlerinin doğadakiler gibi değişik görünüm ve gizlere sahip olduğunu düşünürüm. Bu ahenk insan hayatını biteviyelikten kurtarmanın sırrıdır. Yaradan böyle yaratmıştır.
Doğada değişen mevsimler gibi insan kalbinde de duygular değişmektedir. İnsan, bu duygu değişimlerinin farkına varmayabiliyor. Tıpkı havadan aldığımız oksijeni soluduğumuz gibi bu duygu değişim formülünü de habersiz uyguluyoruz. Hayatımız böyle çekilir hale geliyor. İnsanlığın sürekli aynı duyguyu yaşadığını, hep aşk ya da para hırsı rüzgarlarının estiğini düşünmek bile bıktırıcı olurdu.
Sözü şuraya getirmek istiyorum:
Bir sabah uyandığımızda herkesin ağzında aynı şarkının sözleri ve nağmeleri vardır. Bir gece önce yayınlanan televizyon dizisi herkes tarafından beğenilmiştir. Bu nasıl oluyor?
Beğenilen bir şarkının ve çok seyredilen bir televizyon dizisinin sırrını insan kalbindeki duygu mevsimlerinde aramak gerekir. Kendiliğinden solunan hava gibi herkes aynı duygu ikliminin rüzgarları ile beslenmeye başlıyor. Böylece bazen kırılgan, bazen öfkeli, sırasında hırslı, sırasında melankolik duyguların seline kapılıyoruz.
Bu bir çarkı felek...
Bir duygu çarkı ...
Geçen dönemde yayınlanan ‘Asmalı Konak’ adlı televizyon dizisi bir bakıma kalplerdeki duygu mevsimi ile çok iyi bir beraberlik sağladı. Çoğunluk aradığını bu dizide buldu.
Seyirci kentlerde geçen, süslü kadınların, kravatlı ve paralı adamların hikayelerini seyretmekten bıkmıştı. Çoğunluğun yaşadığı hayattan, çektiği sıkıntı ve acılardan uzak senaryolar usanç vermişti. Bu süslü hayatların aşkları, tutkuları farklıydı. Hem o dizilerde şiddet alabildiğinde boy gösteriyor, kan su gibi akıyordu. Genelin kendini bulacağı, sıradan ve kurgusuz hayatın konuları özlenmişti. Diziler hep İstanbul’da yaşayan karakterlerin öykülerini anlatıyordu. Çoğunluk yaşadığı mekanları, çektiği sıkıntıları, çevresindeki insanları , kısacası kendi hayatını bu ‘fabrikasyon’ dizilerde bulamıyordu.
‘Asmalı Konak’ seyircinin özleminin karşılığını verdi. İzlenme oranları rekor düzeye ulaştı. Sahicilik duygusunu yitirmeyen öyküsü ve halkın içinde rastlayabileceğimiz karakterleri ile ilginin odağı oldu.
Mekan olarak İstanbul’un her sokağını ezberlemiş televizyon seyircisi için ‘Asmalı Konak’ın bir taşra kasabasında geçiyor olması bir farklılıktı. Seyirci böylece taş duvarlı, bahçeli evleri, toprak renginin ufka kadar uzandığı tozlu yolları gördü. Her gün içinde yaşadığımız ama ekranlarda bir türlü göremediğimiz bir hayat canlandırılıyordu.
İşin aslı bir hikaye anlatmaktır. Bu anlatım bocalamadan, bulanmadan yapılabildiği ölçüde başarılı olur. Öyküler berrak, anlaşılır olmak zorunda. ‘Asmalı Konak’ta bu başarıldı.
Dizinin her karakterinin senaryo içinde bir öyküsü var. Bu karakterler her türlü filmsel abartmadan, senaryo sürprizlerinden uzak hayali hayatlarının saf öykülerini yaşıyorlar. ‘Aslı hayattan alınmıştır’ ilkesini benimseyen senaryo yaklaşımı ‘Asmalı Konak’ın en önemli başarısı sanırım.
Asmalı Konak televizyonlarımızın dizi tarihinde bir kilometre taşı oldu. Bundan sonra dizi çekecek yapımcı ve yönetmenler bu dizinin geldiği noktanın ötesine gitmeyi sanatsal bir zorunluluk olarak göreceklerdir...