Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.12.2024 



Ümit Işığı

 
Mahmut Çetin

Çifte Standartlar Enstitüsü


Avrupa her hususta çifte standartlıdır. Onların millet kavramını algılaması da böyledir. 50’den fazla etnik unsura sahip olan Fransa, kendi içinde Fransa’nın büyüklüğünü işlerken, başta Türkiye olmak üzere mazlum milletlere karşı bölücülük politikası gütmektedir. Fransa, Kürt Enstitüsü adıyla bölücülüğün siyasi ve kültürel merkezlerinden birini de kurmuştur.

1945 yılında Sorbon Üniversitesine bağlı olarak Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Ulusal Enstitüsü kurulur. Bu kürsünün başkanlığına Celadet Bedirhan ile Kürtçe Gramer kitabını yazan Roger Lescot getirilir. Roger Lescot’nun 1946 yılında Şam’a görevli olarak gidişinden sonra, Kürdoloji Kürsüsü Başkanlığına Kâmuran Bedirhan getirilir. Ve bu enstitüsü, bölücülük faaliyetlerinde önemli bir karargah hüviyetine bürünür.
FRANSA’DA 50 ETNİK UNSUR!
Fransız yazarı Jean Finot’nun ‘ilk akla gelenler diye saydığı’ 50’den fazla etnik unsurdan oluşan Fransa, Kürt Enstitüsü ile bölücülük çalışmalarını destekler (Batı İdeolojisi, Irkçılık ve Ulusal Kimlik Sorunumuz, Taner Timur, Yapıt, Haziran-Temmuz 1984 s. 5 s. 25). Aynı Fransa, Cezayir birliğine karşı da Berberi Enstitüsü ile bölücülere lojistik destek sağlar (Ortadoğu Denkleminde Türkler Kürtler Araplar Yahudiler, Mustafa Özcan, Marifet y., İstanbul 1994 s. 260).
1947 yılında Fransa’ya yerleşen Kamuran Bedirhan, burada Sorbon Üniversitesi Yaşayan Doğu Dilleri Bölümünde Kürtçe dersler vermeye başlar. Kürtçülük çalışmalarının uluslararası arenada tanıtımında etkili olur (Hoybun Örgütü ve Ağrı Ayaklanması, Rohat Alakom, Avesta y., İstanbul 1998, s. 33-58-100-103). Kamuran Bedirhan’ın 1970 yılında emekliye ayrılmasından sonra, onun görevini öğrencisi Joyce Blau üstlenir (Kürdoloji Biliminin 200 Yıllık Geçmişi (1787-1987), Rohat Deng y., İstanbul 1991 s. 54). Kamuran Bedirhan 1978 yılında vefat eder (Devletler ve Hanedanlar, Yılmaz Öztuna, Türkiye (1074-1990), c. II, Kültür Bakanlığı y., Ankara 1996, s. 516).
ETNİK KİMLİKTEN ÖNCESİ
Bugünkü anlamda milliyet, Fransız ihtilaliyle ortaya çıkan bir kavram. Etnik farklılık kavramı bizde, Batı etkisiyle gelişmiştir. Osmanlı’da Türk, köylü demek, tarımsal üretici demektir. Etnik kökeni ne olursa olsun yalnızca kentliler Osmanlıdır. Kırdakiler, düzlük yerdekiler Türk, dağdakiler Kürt, göçerler Türkmen, belli yerlerde gezenler Yörük, çöl insanları, kervancılar Araptır. “Bir anlamda bu kavramlar Osmanlı’ya göre mesleki toplulukları” tanımlar (Selahattin Erhan: Batılı Bakış Anadolu’daki Uyumu Açıklayamaz, Doğan Duyar, Aydınlık, 20 Mayıs 1995, s. 413, s. 12-13).

APO DİYOR Kİ:
“TÜRKLÜĞE DAYANMAKTAN BAŞKA ÇARENİN KALMADIĞI YILLAR”

Osmanlı devleti yıkıldığında, elimizde kalan topraklar üzerinde imparatorluğun yeniden ihyası mümkün değildi. Bu topraklarda inşa edilen devlet, dönemin özelliğini taşıyacak şekilde, ister istemez ulus devlet olacaktı. Cumhuriyeti kuranların gördüğü, bu olguyu görmekti. Bazı siyasal İslamcı aydınların bugün hâlâ görmediğini Apo bile görmüştür. Şimdi şu satırları okuyalım, Abdullah Öcalan ne diyor: “İmparatorluğun dağıldığı, artık Türklüğe dayanmaktan başka çarenin kalmadığı yıllardı. Dolayısıyla (Mustafa Kemal’in) aşırı bir milliyetçi olması kaçınılmazdı. Bunu paşa tarzı yapacaktı. En üst düzeye dayanarak yapacaktı. Rütbesinin gereği bu. Milliyetçiliği de öyledir, dönemi gereğidir.” (Öcalan ve Burkay’la Kürt Sorunu, Oral Çalışlar, Pencere y., İstanbul 1993, s. 69).

KÜRTÇE YAYIN TALEBİNİN AMACI: HUKUKİ TESCİL

Herkesin kendi ana dilinde eğitim yapması, başlangıç itibariyle hoş bir düşünce gibi görünebilir. Fakat bunun nasıl gerçekleştirileceği sorusu, kolay cevaplanacak bir soru değildir. Bu konuda Batı ülkelerinin vardıkları, müspet bir sonuç da yoktur. Üstelik siyasi Kürtçülerin, dil ve gramer problemleri konusundaki arayışları sonuçlanmamışken, olur veya olmaz diye oltaya takılmanın anlamı yoktur.
Irak hükümeti, ülkesi içindeki Kürtlere kendi dilinde eğitim ve yayın hürriyeti hatta otonomi verdiği halde Barzani’nin (ve bilahare Talabani’nin) Irak’tan bağımsızlık talepleri bitmemiştir (Musul Meselesi ve Irak Türkleri, Kadir Mısıroğlu, Sebil y., İstanbul 1994, s. 167). Önce İngiliz, şimdi de Amerikan sponsorluğunda ayrılıkçı taleplerini sürdürüyorlar. Aynı durum, İspanya’da bugün siyasi Kürtçülerin taleplerinden daha fazlası kendilerine verilmesine rağmen, Bask milliyetçileri tarafından istenmektedir.
Kürtçe eğitim talebinde bulunan siyasi Kürtçüler, taleplerinde ciddi değildirler. Bu talepte bulunanlar, öncelikle kendi aralarındaki bütün yazışmaları ve konuşmaları, kendi dillerinde yapmalıdırlar. Dahası Kürtçe gazete, dergi yayınlamak serbest olduğu halde, Kürtçe dergilerin okunmadığı bizzat Kürtçüler tarafından itiraf edilmiştir. 1998 yılında Mezopotamya Kültür Merkezinde Kürdistan gazetesinin 100. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen Kürt Gazeteciliğinin Genel Durumu başlıklı forum düzenlenir. Forumda konuşanlardan Fehim Işık, ‘Kürtçe yayınlanan dergilerin okunmadığını’ söyler (Kürt Basın Geleceği Onurluca Sürdürülecek, Ülkede Gündem, 27 Nisan 1998

KÜRT DİLLERİNİN PROBLEMLERİ

Aşağıdaki görüşler, Murad Ciwan’ın Kürtçe Dilbilgisi adlı eserinin önsözünden alınmıştır. “Kürtçe eğitim ve Kürtçe yayına geçelim geçmeyelim” tartışmalarının sürdüğü bir dönemde, dilin durumu hakkında faydalı gözlemler sunmaktadır. “... halkımız yasaklama, baskı ve asimilasyonun gazabına uğradığı için, dilimiz yeterli çağdaş gelişmeyi sağlayamamış, yazılı edebiyatta tüm Kürtlerin gereksinimini karşılayacak, tümü tarafından rahatlıkla anlaşılıp kullanılabilecek ortak bir yazı dili oluşmamıştır.” “Tüm olanak ve gelişmelere rağmen, söz konusu ülkelerde farklı yörelerde günlük yaşamda insanlar halen farklı lehçeler kullanmaktadırlar. Ancak süreç içinde bu lehçe ve ağızlar, egemen yazı dili haline gelen lehçenin ya da diğer lehçelerin ‘asimilasyonu’na uğradıklarından, birbirlerine daha da yakınlaşmış, aralarındaki farklılıklar önemli oranda kapanmıştır.” Murad Ciwan’ın internet ortamından aldığımız bu görüşlerini inceledikten sonra şu karara varıyoruz: Yüce Allah, insanları birbirini tanımak ve sevmek için farklı dillerde ve renklerde yaratmıştır. Bu süreçte altını çizeceğimiz birinci husus, Güneydoğuda tek bir dil konuşulmadığına işaret etmektir. Yani Avrupa’nın emrettiği gibi, eğitime ve yayına geçiverilecek tek bir dil oluşumu yoktur. Lehçe ayrımı sınırlarının ötesinde dil olarak ifade edilebilecek ana dil öbekleri ile karşı karşıyayız. Yerel bir dili veya lehçeyi seçerek, diğer unsurlara da yayın veya eğitim dili olarak dayatmaksa, insan haklarıyla bağdaşır bir şey değildir.


mcetin@biyografi.net

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002