Patrikhane hakkında tarihçe, görüş ve teklifler
Son yıllarda ve günlerde Heybeliada ruhban okulunun açılacağı ve bunun için formüller arandığı basın organlarında yer almıştır (Hürriyet, 20 ekim 1999, Ertuğrul Özkökün yazısı. Posta, 23 ekim 1999, Mehmet Ali Birandın yazısı).
Adı geçen okulun açılması için senelerden beri teşebbüslerde bulunulduğunu, bunun içeriden ve dışarıdan desteklendiğini basından takip ediyorduk. Ancak bu sefer okulun açılması yönünde yoğun bir propaganda mevcut olduğu için, mesele hakkındaki düşüncelerimizi kaleme alma gereği duyduk. Umarız düşüncelerimiz faydadan hali kalmayacaktır.
1. Fener patrikhanesi tarihinde bir kaç önemli nokta
Fener patrikhanesi, Türk-Yunan münasebetlerinde önemli ve belirleyici rol oynayan bir müessesedir. Türklerin hoşgörüsüyle kaim olan bu müessese, zaaf anında en ufak fırsatları dahi değerlendirmeye kalkmış, bu yüzden iki patrik idam sehpasında sallandırılmıştır.
İdama mahkûm edilen ilk patrik, Köprülü Mehmed Paşa tarafından 1657’de astırılan 3. Partenios’tur. İkincisi ise Mora isyanını teşvik ve himaye eden 2. Gregoryos’tur. 2. Gregeryos, sadrazam Benderli Ali Paşa tarafından 1821’de patrikhanenin orta kapısında astırıldığı için, patrikhanenin orta kapısı o günden bu yana kapalı tutulmaktadır. Güya bu kapı patrikle eşit seviyede bir Türk yetkilisi asıldığında açılacaktır. Türk yazarlarının sürekli yazdığı bu hususu ihtiyatla karşılayacaklar olabilir düşüncesiyle, Yunan asıllı bir yazarın kalemine müracaat ediyoruz:
“Ben özellikle kütüphaneye gitmek istediğimden soldaki kapıdan içeri giriyorum. Çünkü ortadaki kapı 132 yıldan [1821’den] beri kapalı duruyor. Bu durum sadrazam Benderli Ali Paşanın patrik Gregorios’u öldürtmesinin geleneksel yas ve protesto gösterisidir.” (İlhan Pınar, “Avrupalı gözüyle 1950’li yılların İstanbul üçlemesi”, Toplumsal Tarih, mart 1994, 3. sayı, 11. s.).
Büyük Larousse, Fener Ortodoks Rum Patrikhanesi maddesinde şunları yazmaktadır:
“Mora ayaklanmasını açıktan açığa kışkırtan patrik, patrikhanenin ana giriş kapısı önünde, dinsel giysileriyle asıldı (22 nisan 1821). Bu tarihten sonra patrikhanenin ana giriş kapısı sürekli kapalı tutuldu. Kapının arkasına Ghrigoros [Gregoryos] II’nin bir resmi konuldu ve patrikhaneye orta kapısının sağındaki kapıdan girilip, solundakinden çıkılmaya başlandı.” (Büyük Larousse, 7. cilt, 4031. s.).
Patrikle beraber üç de metropolit asılmıştır. Tarih okuyan bir kişi şu noktayı hayretle tesbit etmektedir: Hıristiyan din adamları, özellikle Yunanlı din adamları, dinin işlevi olan “barış ve sevgi” yerine her zaman “savaş, düşmanlık ve kin” aşılamışlardır. Bu hüküm günümüz için de geçerlidir. O kadar ki, 2000’e 1 kala Yunan başkentinin merkezinde cami yapma yasağı hâlâ kalkmış değildir (Milliyet, 20 mayıs, 1999).
Yunan anayasası da ortodoks Grek olmayı “milliyet tayin edici koşul” olarak kabul etmekte ve ırkçılığa cevaz vermektedir (Zeynep Göğüş, “1923’te AB mi vardı?”, Sabah, 14 aralık 1997, 5. s.). Dolayısıyla patrikhane bugün iyi niyetli bir müessese ise, bir iyi niyet gösterisinde bulunmalı ve orta kapıyı açmalıdır.
Büyük Larousse, patrikhanenin İstiklal Savaşı sırasındaki faaliyetlerini şöyle sıralamaktadır:
“...Mütareke yıllarının (1918) başlaması ile birlikte patrikhane Bizansı yeniden diriltmek, Türk topraklarından bir bölümünü Yunanistana bağlamak için yoğun bir faaliyete girişti. Bu amaçla Etniki Eterya, Rum Matbuat Cemiyeti, Rum İttihad-ı Milli Cemiyeti, Rum İzcilik Teşkilâtı, Rum Trakya Cemiyeti, Rum Küçük Asya Cemiyeti vb. kuruluşları parasal yönden destekledi. Yunan başbakanı Venizelos’un İstanbula yolladığı iki siyasi temsilci ile iş birliği yaparak İstanbuldan toplanan 5.000 [beş bin] gönüllü Rumu silahlandırıp İzmir ve Trakyaya gönderdi. İstanbul resmen işgal edilince (16 mart 1920) patrikhaneye Bizansın çift başlı kartal armasını taşıyan bayrağı çekildi. Doğu Karadenizde Pontos Cemiyetinin silahlı çeteleri sivil Türk halkını topluca öldürmeye başladılar.” (Büyük Larousse, 7. cilt, 4031. s.).
Patrikhanenin tarih boyunca ve İstiklal Savaşı sırasındaki faaliyetleri hakkında 1922’de Ankarada Matbuat ve İstihbarat matbaasında basılan Pontus Meselesi isimli kitapta ayrıntılı bilgi vardır (33-50. sayfalar arasında). Kitabın orijinal şekliyle yeni baskısı tarafımızdan yapılmıştır (Pontus Meselesi, Bilge Karınca y., İstanbul 2002, 534 s.).
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’un hemen başında patrikhanede bir Mavri Mira (kara talih) cemiyeti kurulduğunu ve bunun zararlı faaliyetlere başladığını kaydetmiştir (Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Milli Eğitim Bakanlığı y., İstanbul 1997, 1. cilt, 2. s. ve 3. cilt, 899-901. s. (vesikalar kısmı).
Doğal olarak İstiklal Savaşında patrikhanenin tezgâhladığı oyunların pekalâ farkında olan Mustafa Kemal, 2 kanun-i sani 1339 [2 ocak 1923] tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesine verdiği beyanatta patrikhaneyi “fesad ocağı” olarak tanımlamıştır:
“...Ekalliyetlere gelince bu babda mübadele meselesini derpiş etmiştik. Diğer devletlerin murahhasları da bu zeminde bizim fikrimizi takib ve tasvib eylemişdiler. Lakin bir fesad ve hıyanet ocağı bulunan ve memlekette tohum-i nifak ve şikak [bozgunculuk ve ayrılık tohumu] saçan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı içün mucib-i şeamet ve felaket [felaket ve uğursuzluğa sebep] olan Rum patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilâtı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek içün ne gibi vesile ve sebebler irae olunabilir [gösterilebilir]?
Türkiye’nin Rum patrikhanesi içün arazisi üzerinde bir melce [sığınak] göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesad ocağının hakiki yeri Yunanistanda değil midir?” (Atatürk bu beyanatı 1. Lozan Konferansının uzaması üzerine vermiştir. Gazete Taksim Belediye Atatürk Kütüphanesinde mevcuttur).
Patrikhanenin nasıl bir müessese olduğunu Atatürkten daha iyi kim bilebilir?
2. Dimitrios’tan sonra patrikhanenin politika ve faaliyetleri
Patrikhane tarihte olduğu gibi bugün de Yunanlılar için büyük ehemmiyet arzetmekte, Türk resmi protokolünde Eyüp kaymakamına bağlı olan patrik, Yunanistan devlet protokolünde devlet başkanı seviyesinde kabul görmektedir. Aynı şekilde Avrupa ve Amerikadaki seyahatlerinde de kendisine çok yüksek seviyede bir protokol uygulanmaktadır.
Patrikhanenin bütçesinin büyük kısmı Yunanistan tarafından temin ve faaliyetleri Yunanistan tarafından finanse edilmekte, patriğin dış gezileri için özel uçak ve gemiler tahsis edilmektedir.
Patrikhanenin önceki yıllara göre daha faal bir duruma gelmesi Bartholomeos’un selefi Dimitrios zamanında başlamıştır. Bu faaliyetler Sovyetler Birliğindeki açıklık ve yeniden yapılanma politikalarıyla hemen hemen eş zamana raslamaktadır.
Dimitrios’un öncelikli isteği patrikhane binasının tamir edilmesiydi. Uzun süren girişimler sonucu devrin başbakanı Turgut Özal, Amerikan başkanı Bush’un ve eski başkan Carter’ın teşebbüsleri üzerine 9 nisan 1988’de buna izin vermiştir (Süreyya Şahin, Fener Patrikhanesi ve Türkiye, Ötüken n., İstanbul 1996, 310. s. vd.). Özal 1964’te bloke edilen Rum mallarını da iade etmiştir. Patrikhane tamir edilerek 17 aralık 1989’da açılmıştır.
4. Bartholomeos’un patrik oluşundan sonraki faaliyetler
Patrik 1. Bartholomeos (asıl adı Dimitri Arhondoni’dir), 2 kasım 1991’de (Şahin, 11. s.) iş başına geldikten sonra selefinin ve kendisinin bir çok idealini gerçekleştirmeye çalıştı. Bunları üç başlık altında toplamak mümkündür.
1. Ekümenik (evrensel, cihanşümul) patrik olma iddiası.
2. Heybeliada ruhban okulunun açılması.
3. Patrikhanenin Vatikanvari bir devlet olması.
1. Ekümenik patrik olma iddiası: Bartholomeos’un “kendinden menkul” de olsa, bu idealini gerçekleştirdiği söylenebilir. Her ne kadar bütün patrikler ve Türkiye kabul etmese de, Fener patrikhanesi kendisini ekümenik patrik olarak görmektedir ve bir anlamda önemli olan da kurumun kendisini böyle kabul etmesidir. En azından Fener patrikhanesi ilkliği, eskiliği, tarihî rolü itibariyle primus inter pares (eşitler arasında birinci)’dir.
2. Heybeliada ruhban okulunun açılması. Patrikhane bu idealini de gerçekleştirmek için canla başla çalışmaktadır. Bu mevzu üzerinde biraz sonra geniş olarak duracağız.
3. Vatikanvari devlet ideali: Şimdilik bu son aşamadır. Ancak daha Dimitrios zamanında propagandası yapılan bu fikir de böyle giderse bir gün gerçekleşebilir?!. Zira ABD üst yönetimi de bu fikri desteklemektedir (Şahin, 315. s.).
Patrikhanenin bunu gerçekleştirmek için gayrımenkul aldığı Türk basınına pek çok kez aksetmiş ve patrik de bunu kabul etmiştir (Şahin, 322. s.).
4. Patrikhaneye içten ve dıştan destek verenler
Patrikhane bu okulun açılması için AB’den ABD’ye kadar bir çok uluslararası teşekkül ve devleti devreye sokmuştur.
Patrik, 1994 yılında geleneklere aykırı olarak Avrupa Parlamentosunun açılışını yapmış ve burada bir temsilcilik açmayı planladıysa da sonradan bundan vazgeçmiştir (Şahin, 318. s.).
Dış destekçiler arasında ABD başkanlarının Fener patrikhanesine her zaman özel ve aktif bir destek sağladıklarını görüyoruz. Atatürkün Nutuk’ta, zararlı faaliyetlerde bulunan Mavri Mira (kara talih) cemiyeti azaları arasında saydığı Athenagoras (1886-1972. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Milli Eğitim Bakanlığı y., İstanbul 1997, 3. cilt, 899. s. (vesikalar kısmı), 1948’de Başkan Truman tarafından verilen destekle İstiklal Savaşındaki faaliyetleri unutularak Türk vatandaşlığına alınmış ve patrik seçilmişti. Truman onu özel bir uçakla ve özel bir mektupla göndermişti (Şahin, 282. s.). Az evvel dediğimiz gibi eski başkanlardan Carter, patrikhanenin tamiri için lobi yapmıştı. Başkan Bush da 1990’da patrik Dimitrios’a özel ilgi göstermiş (Şahin, 307. s.), Türk gazetelerinin yazdığına göre Başkan Bush’un karısı da Özalın hanımına İstanbuldan Konstantinopolis olarak bahsetmişti.
Daha sonra AGİT zirvesi için Türkiyeye gelen başkan Clinton da 17 kasım 1999 tarihinde patrikhaneyi ziyaret etmiştir.
8 nisan 2000 günü patrikhaneyi ziyaret eden Alman cumhurbaşkanı Johannes Rau da, patriğe ruhban okulunun açılması için lobiye devam etmesi gerektiğini, konuyu Demirel ve Ecevitle de görüştüğünü söylemiştir (Posta, 9 nisan 2000, pazar, 15. s.).
13 eylül 2000’de Albright, İsmail Ceme Amerikadaki görüşmede aynı isteği tekrarladı (NTV, 20 haberleri).
Patrik yurt dışında olduğu gibi yurt içinde de önemli desteklere sahiptir. Türkiyedeki bazı cemaatlerden ve finans kuruluşlarından, Türkiyenin en zengin iş adamlarından ve çok tirajlı gazetelerin tanınmış yazarlarından da büyük destek görmektedir (İş adamı ve kurumlardan bazıları Bizans eserlerini özellikle restore etmektedir, ancak Beyazıt hamamı Beyazıt meydanında hâlâ onarılmayı beklemektedir).
Patrik ve patrikhane bazı iş adamları ve bazı gazetelerin tanınmış yazarlarından ve bazı siyasetçilerden büyük destek görmüş ve görmektedir. Tabiatiyle tarih bunları Halet Efendi rolünde değerlendirecektir.
Ancak aynı şahıslar objektif ve tarafsız davranıp Yunanistanda müftüsünü seçemeyen Türk azınlığının problemlerini maalesef dile getirmemektedirler. Patrik seçimle gelmesine rağmen müftü tayinle gelmektedir. Yunanistan bir iki yıl önce ramazanda Batı Trakyaya gönderilen imamları sınırından içeri dahi sokmamıştır.
Lakin şunu da vurgulamalıyız ki, Türkiyenin patriği ve patrikhaneyi hiç takmaması da takdire layık bir davranıştır.
(Heybeliada ruhban okulunun açılmasıyla ilgili düşüncelerimizi gelecek yazımızda ele alacağız).