Türk Milli Futbol takımının Dünya Kupası’ndaki başarısı hepimizin göğsünü kabarttı. Milletçe ayağa kalkışımızın silkinişimizin adeta sembolü oldu bu başarı. Sadece Türkiye’deki Türkler değil, dünyanın dört bir tarafına yayılmış Türklerin şahlanışıydı bu.
Televizyonlarımızda, Afganistan’daki askerlerimizden Avusturalya’daki Türk’e kadar, Berlin’deki gösterilerden Azerbaycan sokaklarındaki sevince kadar hep bir milletin çocukları olduğumuzu bir başka güzellikte hissettik. Bu sevinç dalga dalga, yayıldı. Dünya ay yıldızın adeta gökten yere inişine, şahit oldu. Ay yıldız, her Türk insanının gözünde parıldayan bir ışık olarak yeniden dünyayı aydınlattı. Türk milleti de üzerindeki atalet duygusunu bu sevinçle attı. Batı karşısında komplekse kapılanlarımız, bu komplekslerinden sıyrılıp çıktılar. Bu bir devin yeniden ayağa kalkışının işaretiydi. Bir millet yükselirken, her şeyiyle yükselir, sporuyla, siyasetiyle, sanayisiyle, dünya üzerindeki etkisiyle, uluslararası sahadaki başarılarıyla. Türk milli takımının başarısı tesadüfi değildir. Türk milletinin yükselişe geçtiğinin çok açık ve net ifadesidir. Bunu 12 dev adamın basket potalarındaki başarısıyla da gördük. Türk işadamlarının dünyanın dört bir köşesinde iş yapmasıyla, Türkiye’nin yüzünü ak eden projelere imza atmasıyla da gördük. Bir zamanlar, Kıbrıs’a çıkartma yapmak için paraşüt bulamayan Türkiye’nin şimdi dünyanın dört bir tarafındaki askeri harekatlara asker vermesiyle ve 34 ülkenin askerini Ankara’da eğitime alarak da gördük. Bir zamanlar, bütün dünya Türklüğünü temsil eden bir tek devletimiz varken, şimdi dünya üzerinde 7 bağımsız Türk devletinin bayraklarının semalarda dalgalanmasıyla da gördük.
Artık, açık ve net bir şekilde söylüyorum, Türk milletini hesaba katmadan artık dünyanın şekillendirilmesi mümkün değildir. Strateji uzmanları, Türk milletinin 16 yüzyıldaki gücüne ulaştığını açık ve net bir şekilde söylüyorlar. Türk milleti ve devleti böyle başarılara artık alışmalı, bu başarılar devam edecektir. Fakat bu başarıyla birlikte bir konu da gündeme yeniden geldi; Basınımız. Her milli konuda olduğu gibi Milli Takımımız konusunda aynı tavrı gördük, yaşadık. Dünya Kupası elemelerinde, milli takımımıza ve yöneticilerine olmadık, isnatlar ve iftiralar atıldı. Bu iftiralar öyle hat safhaya ulaştı ki, Milli Takım kampımıza gazetecilerin girmesi bile yasaklandı. Yasakçı bir insan değilim ama, milletinden uzak ve kopuk yaşayan, milletinin başarılarını gölgelemeye çalışan meslektaşlarıma da burada serzenişte bulunmadan geçemeyeceğim. “Haber kutsal, yorum hürdür” ama Allah aşkına, artık basınımızın hangi haberi yorumsuz. Basınımız “Milletin müşterek sesi” olmaktan çıkmış, patronların sesi haline dönüşmüş. Bir başbakanımızın söylediği gibi, “ 2,5 medya” bugün gerçekleşmiştir. Gazetelerin ve televizyonların sahipleri aynı kişilerdir. Halkımız sağlıklı kaynaklardan beslenemez olmuştur. “Basının halk üzerinde etkisi ve inandırıcılığı kalmamıştır”, diye istediğimiz kadar söylenilsin zamanla insanımızın şuur altına bazı kabullenmeler yerleştirilmektedir. Milli Mücadele döneminde tek sayfalık gazetelerin bile ne kadar etkili olduğunu, kurtuluş savaşımızda dinamo güç oluşturduklarını asla unutmamalıyız. Atatürk’ün ilk önce Anadolu Ajansı’nı kurması, halkımıza ve bütün dünyaya haberleri bu ajans vasıtasıyla geçmesi de mi bizlere bir şeyler hatırlatmıyor. Bugün Türk milliyetçileri holdinglerin elinde bulunan medya kuruluşlarından teker teker ayıklanmışlardır. Bu ayıklama devam ediyor. Tıpkı mütareke dönemi basını gibi hareket eden basın kuruluşlarımız karşısında, milli, yürekli ve gür seslere ihtiyaç vardır. Ortak fikir kaynaklarından beslenmeyen insanlar aynı görüşleri paylaşsalar bile, zamanla aralarında uçurumların oluştuğunu göreceklerdir.
Basınımız gücüyle sorumlulukları maalesef aynı ölçüde değil. Sorumsuzların elindeki güç zulme dönüşür. Biz buradan açık ve net bir şekilde söylüyoruz, “Basın tarafsızdır” haber konusunda buna aynen katılıyoruz. Ama milletimizin menfaatleri söz konusu olduğunda biz tarafız. Yüce milletimizden yana tarafız. Türk milletinin menfaatlerinden yana tarafız.
Tarafsızlık kisvesi altında, Türk milletini emperyalist devletlerin kucağına atmaya çalışan sömürge aydınlarının yönlendirdiği basın kuruluşlarıyla da karşı karşıyayız. Bizler yüce milletimizin gür sesini duyurmayı en kutsal görev kabul ediyoruz.