Bizim yazar-bozar takımı epeydir Mübadele’ye, Mübadilli’ğe takılıyor. Bir mübadillik muhabbeti ki sorma gitsin. Mostralık Yunan mübadil tayfası, iki günün biri Türkiye’de. Bir bakıyorsun kokonalar, çorbacılar Doğu Karadeniz’de, bir bakıyorsun Trakya’da, bir bakıyorsun Ege’de. Bizim yazar-bozar takımı, kafaya alınan bazı gerzek yerel yöneticiler, olayı abartmada her türlü hız sınırının üzerine çıkan medyamız ve de başımızın tacı mübadil tayfa, kareyi tamamlıyor. Mübadele olayının tarihsel temelini kısaca açıklayalım:
Lozan Konferansı’nda Türkiye’de kalan Rumlar’la, Yunanistan’da kalan Türkler’in karşılıklı değişimi görüşülür. Bu konuda 30 Ocak 1923’te bir protokol imzalanır. Yalnız İstanbul’da yaşayan Türk tebası Rumlar’la, Batı Trakya’da yaşayan Yunan tebası Türkler, bu karşılıklı değişim anlaşmasının dışında kalacaklardır. Bu değişim anlaşması sonucu, her iki taraftan yüzbinlerce insan, kaç kuşak yurt bildikleri topraklardan ayrılmak zorunda kalırlar. Göç ve yeni bir çevreye yerleşimin trajik öyküleri, işin önemli bir boyutudur kuşkusuz. Mübadele sürecinin trajik öyküleri, mübadil ailelerinde kuşaktan kuşağa aktarılırken, uzakta kalan yurt özleminin masalımsı figürleriyle de beslenerek, çoğu kez maddi gerçekten hayli uzaklaşmış olur.
Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkan Türk ulusu, Atatürk’ün gençliğe hitabesinde belirttiği “BİR GÜN İSTİKLAL VE CUMHURİYETİ MÜDAFAA MECBURİYETİNE DÜŞERSEN” diye başlayan cümlenin veya “İSTİKBALDE DAHİ SENİ BU HAZİNEDEN MAHRUM ETMEK İSTEYECEK DAHİLİ VE HARİCİ DÜŞMANLARIN OLACAKTIR” cümlesinin işaret ettiği gelecekteki tehlikelerin en önemli maddi temelini, MÜBADELE SÖZLEŞMESİ ile kökten çözmek istemiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun asli unsuru olan Türk ulusu, kanını yüzyıllarca imparatorluğun uzak köşelerinde adeta sebil ederken, yahut dönme-devşirme paşaların kırımına uğrarken, Osmanlı tebası Rum, Ermeni, Musevi azınlıklar ekonomik olarak çok rahat koşullar altındadır. Hele Osmanlı’nın gerileyiş, yarı sömürgeleşme ve çöküş döneminde adeta “ASR-I SAADET”lerini yaşamışlardır. Doğunun “HASTA ADAM”ı Osmanlı’ya çullanan batılı büyük devletlerin acentaları, yardakçıları, yerli işbirlikçilerine dönüşme yetenekleri sonsuz “AZINLIK”ların ulusumuza verdikleri ölçüsüz zarar, Kurtuluş Savaşı Önderleri ve Türk Ulusu tarafından unutulmamıştır. Mübadele anlaşmasıyla olası sorunlar, ilerideki etnik ihanetler, tarihin bu anlamdaki tekerrürü, ileriye yönelik olarak önlenmek istenmiştir.
Büyük Önder ve Türk Ulusu günümüzde masum görünüşlü, sanatsal ve nostaljik bir sosla başlatılan, psikolojik ve giderek maddi altyapısı oluşturulan MÜBADELE MUHABBETİ AYAKLARIYLA PAZARLANAN İHANET GİRİŞİMİNİ o günlerden görmüş gibidir. Mübadele anlaşması aralıksız savaşlarla eriyen Anadolu Türk nüfusuna taze kan gibi gelmiştir. Yine üretken, yetenekli soydaşlarımız yerleştirildikleri yurt köşelerinin ekonomik dinamizmine de ciddi katkılarda bulunmuşlardır. 1923’te Lozan’da çözümlenmiş bir çıbanbaşı yeniden kaşınmaktadır. Çıkış noktasından, odağından ihanet kokuları gelen günümüz mübadil muhabbetinin yerli maydanozları her zamanki gibi bizim köksüz aydıncıklarımız, yazar-bozar soytarılarımız ve de bir kısım medya baykuşlarımızdır. Terk-i dünya etmiş ana-babalarını bayramda bile hatırlamayan soysuz takım, sömürge aydınları, bizim köle ruhlu CUMA’larımızı (Batılı beyaz efendi-sahip Robenson’un ISSIZ ADADAKİ KÖLESİ) konu MÜBADİL MUHABBETİ’ne geldi mi salya sümük canla başla işe sarılıyorlar.
Sözün burasında bazı rakamlar verelim de, mübadil muhabbetinde bizim de tuzumuz olsun!... Şubat 1919’da İstanbul Hükümeti’nin İtilaf Devletleri’ne sunduğu resmi rapora göre, Anadolu Vilayetleri’nin nüfusu şöyle gösterilmiştir: 9 milyon 291 bin 346 (yüzde 85 İslam). 1 milyon 14 bin 612 (yüzde 9 Rum). 542 bin 572 (yüzde 5 Ermeni). 93 bin 364 (yüzde 0.8 Musevi). Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye’yi mübadil anlaşması yapmaya zorlayan, içerdeki etnik ihanete bir örnek olmak üzere Karadeniz’deki Pontus ayaklanmasına kısaca değinelim: 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşması’yla başlayan Pontus Rum Ayaklanması Sevr Anlaşması’ndan sonra gittikçe geniş bir çevreye yayılmaktadır. Trabzon Rum Metropoliti Hirisantos ve Pontus Cemiyeti Başkanı Konstantin İsyan’in başındadır. Pontusçular Merzifon Amerikan Koleji’nde 1904 yılında “Pontus Rum Cemiyeti” kurmuşlar ve dış destek de sağlayarak faaliyete geçmişlerdi. Kurtuluş Savaşı yıllarındaki etnik kalkışmanın temeli önemli ölçüde bu misyoner okullarında atılmıştır.
Çarşamba, Amasya, Merzifon, Havza, Tokat, Erbaa ve diğer tüm bölgede 50’ye yakın çeteyi oluşturan 25-30 bin Pontus Rum çeteci vardı. 1918 yılından 1920 sonuna kadar iki yılda yalnızca Samsun çevresinde öldürdükleri Türkler’in sayısı 699’u bulmuştur. 59 yaralama, 15 dağa kaldırma, 13 kadına tecavüz eylemini de buna eklemeliyiz. Kurtuluş Savaşı süresince devam eden Pontus ayaklanması ordumuzun İzmir'e girmesinden ve Kurtuluş Savaşı’nın bitmesinden beş ay sonra kesin olarak bitirilebilmiştir. Ege’den bir örnekle rakamsal dökümü bitirelim: Kurtuluş Savaşı öncesi Ayvalık’ın 21 bin 267 olan nüfusunun 18 bin 52’si Rum, 3 bin 215’i Türk’tür.
Mübadele anlaşması ve uygulaması sonucu Türkiye’nin gelecekteki olası etnik kalkışma ve melanetlerden kurtulmak istediğini yukarıda belirtmiştik. Şu anda ülkemizde maddi temeli ve belirli bir nüfus temeli ve yoğunluğu olmadığı halde mübadil muhabbetiyle pazarlanan etnik hiyanetin önümüzdeki günlerde daha kapsamlı bir şekilde karşımıza çıkarılacağını bilerek hazırlıklı olmak gerektiğini düşünüyoruz.