Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.11.2024 



KİTAP : Kasım - 2004

Sivil Örümceğin Ağında

Mustafa YILDIRIM - Toplumsal Dönüşüm 

ABD ve Avrupa Birliği’nin güdümündeki Rum, Ermeni ve Yahudi örgütlerinin dışarıdan kuşattığı ülkemizi içerden çökertmek isteyen sözde “sivil toplum kuruşları” nı, belgelerle deşifre eden Mustafa Yıldırım, bu çirkin oyunun mutlaka bozulacağının ilk işaretini vermiş bulunuyor. “Sivil Örümceğin Ağı’nda” ki Türkiye’yi demir dağları eritip Ergenekon’dan çıkan Türk Milleti kurmuştur. Sömürgecilerin çürük iplikle ördükleri bu çirkin ağı yırtıp atabilmek için titreyip kendimize gelmemiz yeterlidir. Uzun zaman alacak, yorucu çalışmalara gerek yok. Sivil Örümceğin Ağında’yı okuyunca nasıl bir “tezgâh”la karşı karşıya bulunduğunu görürüz. Osmanlı Devleti’nin son günlerini, mütareke dönemini yaşıyor gibiyiz. Devleti yönettiğini zannedenler gözlerini ve kulaklarını Batıya çevirmiş; gelecek sese veya işarete göre tavır alacaklar. Basın, batıcıların kontrolünde. Topluma hizmet maksadı ile kurulduklarını beyan eden birçok vakıf ve dernek güdümlü; sadece ses veya işarete değil, paraya da endekslenmiş durumdalar. Damat Ferit Paşa’nın yönetim zaafiyetini, hatta ihanetlerini öğrenmek isteyenler, Atatürk’ün Nutku’nu, ihanette yarışan kuruluşları tanımak işin Dr. Fethi Tevetoğlu’nun Milli Mücadele Yıllarında Kuruluşlar’ı1, Mütarekedeki işbirlikçi gazeteci ve yazarlar hakkında İhsan İlgar’ın Mütarekede Yerli ve Yabancı Basın2 adlı kitabı yeterli bilgiyi veriyor. Bu yazının konusu ise, Mustafa Yıldırım’ın kaleme aldığı “Sivil Örümceğin Ağında” adlı ciddi bir araştırmanın ürünü olduğu belli olan, eseridir. Yıldırım’ı Türk dış politikası konusundaki tercüme eserinden tanıyoruz.. Tek başına bu eseri ile Türk Milleti’ni titretip kendine döndürecek çalışmanın sahibi olan yazarın bu birikimi ile bugüne kadar niçin onlarca kitapla karşımıza çıkmadığını da anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu kadar yerli ve yabancı kaynağa ulaşabilen, sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmeler yapabilen Mustafa Yıldırım, ümit ederiz ki, bundan sonra yeni eserleri ile tanışırız. “Sivil Örümceğin Ağında”yı açar açmaz Anthony Sum’un, bizim durumumuzu özetleyen şu cümlesi ile karşılaşıyoruz: “Komplo teorilerim yok! Ama, komplolar hakkında teorilerim var.” Yazar da komplo teorileri üretmiyor; Türkiye’ye ve Türk milletine karşı kurulmuş olan uluslar arası komploları, komplocuların gizleyemedikleri belgelerle, deşifre ediyor. Sivil Örümceğin Ağında başlıklı kitabı okuyunca, ya Batılıların bizi çok sevdiklerine, bize maddî ve manevî destek vermek için birbirleriyle yarıştıklarına inanacaksınız veya öldürücü bir “tezgâh”la karşı karşıya bulunduğumuzu anlayacaksınız. Burada üçüncü bir yol yok. Kitaba, “Uyumayanlar da varmış” başlıklı bir önsöz yazan M. Emin Değer, 1969 yılı başlarında Milli Savunma Bakanlığı Hukuk Müşavirliği odasında yaşadığı şu “acı” süprizle söze başlıyor: “Amerikalı Albay, kapıdan çıkarken bir an durdu ve görüşmeyi şu acı sözlerle noktaladı: “ABD ile Türkiye arasında Ortak Savunma işbirliği anlaşmasına göre yapılan yardım, hibe, satış ya da malzemenin sahibi yalnız ve her zaman Amerika’dır, benim devletimdir. Bunlar size, Ortak Savunma (anlaşması)’nın gereği olarak devrediliyor. Dikkat ederseniz bunların statüsü Kongre Yasasının ¼ ve 3’üncü maddelerine göre saptanır. Buna göre de Türkiye zilyet durumundadır. Bu nedenle yasanızdaki (...) bütçeye kaydedilir, hükmü uygulanamaz. Unutmayın ki, Başkan veya Kongre istediği an, yardımı durdurduğu gibi o madde ya da bilgiyi geri isteyebilir.” Yani dost bildiğiniz Amerika, size bir yardımda bulunursa, bir şey hibe etse veya satsa bile bu şeyi istediği zaman geri alabilir. Çünkü ABD’nin kanunları böyle emrediyor. Sizin kanunlarınızın hiçbir önemi yoktur. Kitabı okuyunca, artık ABD’nin kendi vatandaşı CIA ajanlarıyla değişik ülkelerde operasyonlar düzenlemediğini fark ediyoruz. Bugün devrede çok uluslu şirketlerle içli-dışlı olan Ford Vakfı, Carnegie Vakfı ve Rockefeller Vakfı gibi kuruluşlar vardır ve bu kuruluşların 92 ülke ile sıkı işbirliği söz konusudur. Son yıllarda adı Türkiye’de de sık sık duyulan para piyasaları cambazı Soros da her zaman iş başındadır. Çok sayıda vakıf veya başka ad altında faaliyet gösteren kuruluş da işin içindedir. ABD’nin iki büyük partisi, (Cumhuriyetçi ve Demokratlar) de tıpkı Almanya’daki gibi vakıflar kurarak hedefteki ülkelere yönlendirmeye başlamışlardır. “Resmiyet dışı” göründükleri için “sivil toplum kuruluşu” adını alan bu örgütler, gerçekte ABD’nin devlet politikasına hizmet eden teşkilatlar arasında yer almaktadırlar. Yaklaşık on yıldır Türkiye ile çok yakından ilgilenen bu örgütler; Demokratikleşme, insan hakları, Ermeni Meselesi, Kürt sorunu, Aleviler... vesaire konuları içeren çalışmalara ciddi maddî destek sağlamaktadırlar. Türkiye’de ABD örgütlerinden maddî destek almada ilk sırayı Arı Derneği (Arı Hareketi) ile TESEV alıyor. Amerikan örgütleri, faaliyette bulundukları ülkelerde beyin temizleme, kimlik oluşturma, örgütleme ve eyleme geçirmek için 18 adımlık bir süreç izlemektedirler: Kamuoyu oluşturma, alt örgütler kurma,yeni propaganda aygıtları sağlama, casuslar yerine yaygın bir yayıncı eğitim programı gerçekleştirme, bilimsel ve toplumsal konferanslar düzenleme, iş adamlarının örgütlenmesi, açık ve yaygın istihbaratın güçlendirilmesi, etnik grupların kışkırtılması, toplumu yanlış ve eksik bilgilendirme, yolsuzluk kampanyasıyla yeniden yönetim taleplerinin yükseltilmesi, iktisadî ortamı denetleme, merkezi devlet güvensizlik yaratma, gençlerin örgütlenmesi, millî sanayiinin çökertilmesi, orduları millî savunma kimliğinden koparma, kendilerine inanmış örgüt lideri yetiştirme, millî bunalımlar yaratılması, kültürel kaynaşmanın yıkılması... Yakın zamana kadar, ülkemizde faaliyet gösteren bir kuruluşun dışardan para alması hem suç, hem de, utanılacak bir durumdu. Komünist parti veya örgütlerin Sovyetler Birliği’nden, kendilerine “İslamcı” diyen grupların Araplardan maddî destek gördüğü iddiaları mahkemelere düşerdi. Refah Partisi’ne Libya’dan 500 bin dolar yardım yapıldığı söylentileri bu partinin kapatılma sürecini başlattığını ve sonunu getirdiğini biliyoruz. Ama ABD’nin yarı resmî örgütü NED (Millî Demokrasi Fonu)’den Türkiye’deki “sivil” örgütlere 5 milyon dolara yakın para aktarıldığını belgeler ispatlıyor. Aynı kaynaklardan Soros’un 1 milyon 78 bin dolar, İngiliz WF örgütünün de 6250sterlin verdiği kayıtlı. Bu paralar “demokrasi” adı altında verildiği için “suç” teşkil etmiyor, herhalde... ABD ve AB’den para alan kuruluşların bazılarını kaydedelim:Yeni Forum Dergisi, Türk Demokrasi Vakfı, Stratejik Araştırmalar Vakfı (SAV), Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), Toplumsal Sorunları Araştırma Vakfı (TESAV), Liberal Düşünce Topluluğu (LDT), Türk Kalkınma Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Arı Hareketi Sivil Örümceğin Ağında’nın sayfaları arasında dolaşınca adını önümüzdeki aylarda/yıllarda daha çok duyacağımız Arı Hareketi/Derneğini de şimdiden yeterince tanıyoruz. Ve bu hareketten önce başkanı/lideri konumundaki Kemal Köprülü’yü tanımak gerekiyor. Bu cevval Türkiyeli’nin babası da anası da cevval. Baba Ertuğrul Köprülü, 1996 yılında T.C. Washington Büyükelçiliğinde Basın Ataşesi imiş. Ne olmuşsa daha sonraki yıllarda geri çağrılmış, o da istifa edip Amerika’nın Sesi radyosuna geçmiş. Anne Tuna Köprülü ise, Talabani’nin yakın dostu, iş ortağı İlnur Çevik’in gazetesi Turkish Daily News’in Washington muhabiri. Kısacası bağlantılar aileboyu. Özetle, bu tezgahtan kurtulmak için ağın nasıl kurulduğunu bilmemiz, Sivil Örümceğin Ağında’yı okumamız gerekir. .........................................


UYGUR DEVLETLERİ TARİHİ ve KÜLTÜRÜ (Çin kaynakları ve Uygur kitabelerine göre)

Gülçin Çandarlıoğlu - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı 

Uygurlar Türk tarihinin en mühim kavimlerinden ve tarihte yazı yazan iki Türk devletinden biridir. 744’te Göktürkleri mağlup etmiş, kutsal Ötüken ormanını ele geçirerek Uygur kağanlığını kurmuşlardır. Bu devlete 840’ta Kırgızlar son vermiştir. Kırgızların Uygur devletini yıkması üzerine Uygurlar ikiye ayrılmış, asıl büyük kısmı bugünkü Doğu Türkistan bölgesine göç etmiş, diğer kısmı Kansu bölgesine hicret etmiştir. Doğu Türkistandaki Uygurlar Turfan Uygur devletini, Kansudaki Uygurlar, Kansu Uygur devletini kurmuşlardır. Turfan Uygurları kültür ve medeniyette çok ileri gittiler ve günlük hayattaki her şeyi kaydettiler. Bu devlet Cengiz devrine kadar bağımsız yaşamış, bilahare Moğol hakimiyetini kabul ederek Moğolların medeniyet purofesörleri olmuşlardır. Bunlar çağımızda Yeni Uygurlar olarak bilinirler. Kansu bölgesindeki Uygurlar ise kuruluşlarından bir asır sonra kuvvetlerini kaybetmiş, lakin varlıklarını zamanımıza dek sürdürmüşlerdir. Bugün Sarı Uygurlar olarak bilinirler. Budist olup nüfusları 10 bin civarındadır. Uygur tarihi mütehassısı purofesör Gülçin Çandarlıoğlu, kitabında her iki Uygur devletinin siyasi, sosyal ve kültürel tarihini özetlemiştir. Ancak kitabın en mühim tarafı Uygur devirlerine ait Çin belgelerinin Türkçye çevrilmiş metinlerini ihtiva etmesidir. Böylece Uygurlar hakkında batılı yazarların kitaplarından aktarma yapmaya gerek kalmamakta, doğrudan doğruya birincil kaynağa baş vurmak yeterli ve daha sağlam olmaktadır. Zaten son zamanlarda Hunlar dahil, Göktürkler ve Uygurlar hakkındaki Çin belgeleri Çince aslından Türkçeye çevrilmeye başlanmıştır. Bu, Türk tarihçiliğinde bir ilerleme olduğunu göstermektedir. Ancak gelinen noktayı yeterli görmemek lazımdır. Bizim sayın Çandarlıoğlundan ve eski Türk tarihiyle diğer alimlerimizden beklentimiz, geri kalan Çin belgelerinin de tercüme edilmesi, karşılaştırılması ve incelenmesini yerine getirmeleridir. Çandarlıoğlunun Türk tarihi hakkında genel bilgi veren İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü (İstanbul 2003) adlı bir kitabı daha vardır. Çandarlıoğlu, eserlerini yazarken Şine Usu ve Karabalgasun Uygur kitabelerinden de yararlanmıştır. Bu vesileyle mühim bir meseleyi dile getirmemiz gerekmektedir. Tarih sahasında Türk imla sistemini ne zaman kuracağız? Ne zamana kadar Çin, İngiliz veya Fransız imla sistemiyle yazıp, yazdıklarımızı zor okunur kılacağız? Buna bir an önce bir çözüm bulmalı ve Türk imla sistemi oturtmalıyız. Bilginlerimiz bunun üzerinde kafa yormalı, çözümünü ortaya koymalıdır.


'İSTİHBARAT RAPORLARINDA İSRAİL'İN GAP PROJESİ

Hasan Taşkın - Ozan Yayıncılık  

Gazeteci Hasan Taşkın'ın, ''İstihbarat Raporlarında İsrail'in GAP Senaryosu'' adlı kitabı çıktı. İstihbarat birimlerinin 1998 ile 2004 yılının Ocak ayını da kapsayan yaklaşık 5 yıl süren çalışmalarının değerlendirildiği ''İstihbarat Raporlarında İsrail'in GAP Senaryosu'' adlı kitap, Ozan Yayıncılık tarafından çıkarıldı. Gazeteci Hasan Taşkın, amacının Türk toplumunun dikkatini, GAP havzası çevresinde oynanan oyunlara çekmek olduğunu söyledi. Türkiye'de yabancılara toprak satışı tartışmalarının yersiz olduğuna dikkat çekilmesi gerektiğini belirten Taşkın, vatandaşlarımızı topraklarımız üzerinde oynanan oyunlar konusunda uyarabilmek amacıyla yazdım'' dedi. Ozan Yayıncılık'ın sahibi Mustafa Demir de, ''İstihbarat Raporlarında İsrail'in GAP Senaryosu''nun bu konuda Türkiye'de yazılan ilk kitap olduğunu belirtti. Yine bu alanda istihbarat raporlarının ilk kez kitaplaştırıldı. Demir, İsrail'in tarihsel anlamda izlediği Ortadoğu temel politikasını, bugün de Güneydoğu'da uyguladığını belirtti. Demir, kitabın, yetkililerle o bölge insanının duyarlılığı açısından önemli olduğuna işaret etti. ASAM Ortadoğu Masası Başkanı Emekli Tuğgeneral Necdet Demirel, kitabın girişinde de yer alan değerlendirmesinde, ''İsrail'in bölgedeki çalışmaları, bu işin arka planında bir art niyet olduğu ve bu niyetin de 'Bölgede İsrail Projesini kapsadığını endişesini doğuruyor. Bu kitabın yazarı da buna dikkat çekiyor'' dedi. KİTAPTA NELER VAR- Kitapta kısaca, İsrail'in devlet oluşu, İbraniler'in kutsal kitabı olan Tevrat'ta adı geçen ''vaadedilmiş Topraklar''a ulaşabilmek amacıyla İsrail'in, Mezopotamya, Mısır ve Etiyopya'daki çalışmalarına değiniliyor. Kitapta yer verilen istihbarat raporlarına göre, GAP havzasında Yahudi kökenli 60 Türk vatandaşının, adam başı 5 ila 10 bin dönüm çıvarında arazi satın aldıklarının altı çiziliyor ve 450 bin dönüm olarak ifade edilen bu arazilerin asıl sahiplerinin bölgede çalışan İsrailliller olduğuna işaret ediliyor. Bu konuya ilişkin basında çıkan yazı ve haberlerin de yer verildiği kitabın son bölümünde, istihbarat raporları ek olarak veriliyor.


*

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002