Kasım 2008

Ö T E S İ

 

26.04.2024 



Mimarlık tarihimize ışık tutan araştırmaların sahibi Yrd. Doç. Dr. Selman Can: “Balyanlar mimar değil”


İstanbul’u bir inci tanesi gibi süsleyen bazı saray, köşk, kışla, cami ve devlet dairelerinin mimarı Balyan ailesi değilmiş. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Selman CAN Balyanlar’ın, bilinenin aksine mimar değil müteahhit olduklarını Osmanlı arşivlerine dayanarak belgeledi.

Ufuk Ötesi gazetesi, araştırmaları büyük yankı uyandıran Selman Can ile röportaj yaparak bir ilke daha imza atmanın haklı gururunu siz değerli okuyucularıyla paylaşıyor. Yazarımız Bayram Akcan sordu, Selman Can Türk Sanat Mimarisine ilişkin yanlış bilinenleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi… •Kamuoyu sizi Türk Sanat Mimarisi üzerine yaptığınız araştırmalarla tanıyor. Araştırmalarınız sonucunda Batılılaşma döneminde inşa edilen bazı saray, köşk, kışla, cami ve devlet dairelerinin çoğunun mimarının Balyan ailesi olmadığını söylüyorsunuz. Kimdir bu Balyan ailesi, biraz bilgi verir misiniz… Balyanlar, 19. yüzyıl boyunca birkaç nesil hâlinde Osmanlı imar sektöründe hizmet etmiş Ermeni asıllı bir ailedir. Aslen Kayserili oldukları ve 18. yüzyıl ortalarında İstanbul’a yerleştikleri konusunda bilgiler mevcut. Son dönem yapılarının pek çoğu bu ailenin fertleri tarafından yapıldığı ve “hassa mimarı” oldukları, bütün sanat ve mimarlık tarihi çalışmalarında yer almaktadır. Ancak bizim Osmanlı arşivlerinde yaptığımız çalışmalar gösterdi ki; bu bilgilerin çoğunluğu eksik ve yanlış. Balyanlar esasen mimar değil, müteahhitlik işlevi üstlenmişlerdir. Günümüzde Balyanlar’ın eseri olarak bilinen yapıların asıl mimarları arşiv kayıtlarında yer almaktadır. Bunların bir kısmını tespit ettik. Çalışmalarımız devam ediyor. •Mimar olarak bilinen Balyanlar’ın aslında müteahhit olduğunu ısrarla belirtiyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız? 19. yüzyıl içerisinde Osmanlı’da yapılar artık ihale ile açık eksiltme (münakasa) yöntemi uygulanarak “kalfa” adı verilen müteahhitlere teslim edilmekteydi. Son dönem Osmanlı mimarlık sistemi iyi incelenmediği için bu konu anlaşılamamıştır. Sözünü ettiğimiz kalfaların en güçlü sermaye sahiplerinin başında da Balyan ailesi gelmektedir. Yapıların kalfaları/müteahhitleri ile mimarları farklı kişilerdir. Osmanlı’da ilk resmî inşaat şirketi “Şirket-i Nafia-i Osmanî” adıyla Balyanlar’a aittir. Üstlendikleri yapılar için düzenlenen kontratlar da onların açıkça müteahhitliğini tescil etmektedir. •Osmanlı arşivlerinde yürüttüğünüz çalışmalar sonucu Balyanlar’a atfedilen yapıların bir kısmının gerçek mimarlarını ortaya çıkardınız. Şu ana kadar hangi eserlerin gerçek mimarlarını tespit ettiniz? Balyanlar’a bağlanan onlarca yapı mevcut. Bunların tamamının gerçek mimarları zamanla ortaya çıkacaktır. Bizim çalışmalarımızda tespit ettiklerimiz arasında şunlar mevcut; Heybeliada Bahriye Mektebi Kirkor Balyan’ın değil, Mühendishane’de 30 yıl hocalık yapmış ve 1827–29 yılları arasında başmimarlık makamında bulunmuş Kırımlı Mahmut Ağa’nındır. Divanyolu’ndaki Sultan II. Mahmut Türbesi Garabet Balyan’ın değil, Mühendis Halim Efendi’nindir. Sarkis Balyan’ın eseri olarak gösterilen Mecidiye Kışlası (Taşkışla) ve Harbiye Mektebi (Askeri Müze) İngiliz Mimar William James Smith’indir. Yine Sarkis Balyan’a bağlanan yapılardan Baltalimanı Sahilsarayı ile Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu İtalyan Mimar Fossati’nin, Yıldız Hamidiye Camii Rum Nikolaki Kalfa’nın, Aksaray Valide Camii İtalyan Montani, Harbiye Nezareti Binası Mühendishane’den yetişen Ali Paşa’nındır. Sarayburnu Antrepoları Simon Balyan’ın değil August Jasmund’un eseridir. •Osmanlı’nın son başmimarı olan Seyyit Abdülhalim Efendi’nin eserlerinin de Balyanlar’a mâl edildiğini belirtiyorsunuz. Abdülhalim Efendi kimdir ve eserleri nedir? Abdülhalim Efendi Hassa Mimarlar Ocağı içerisinde görev yapan son başmimardır. 1831 yılında bu ocak kaldırıldıktan sonra yerine kurulan Ebniye Müdürlüğü ve daha sonra Ebniye Muavinliği’nin de başında bulunmuş çok önemli bir mimardır. 54 yıllık mimarlık kariyerinde çok sayıda yapıya imzasını atmıştır. Fakat ne yazık ki bizim çalışmalarımıza kadar bunların hiç biri bilinmemekteydi. 1825 yılında Başmimarlığa atanırken; mimaride maharet ve cerbezesi (becerikliliği) bedidardır (meşhurdur) şeklinde övülmektedir. İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nın bulunduğu alanda inşa edilen ve Kirkor Balyan’a bağlanan ilk Seraskerlik Binası, yine Kirkor Balyan’a ait olduğu yazılan Eski Çırağan Sarayı ve Rami Kışlası, Senekerim Balyan’ın eseri olarak gösterilen Bayezit Yangın Kulesi, Nikoğos Balyan’ın ismi ile anılan Ortaköy ve Hırka-i Şerif Camileri, Garabet ve Nikoğos Balyan’a ait olduğu söylenen Dolmabahçe Sarayı Seyyit Abdülhalim Efendi’nin eserleridir. •Sarkis Balyan’a “mimarbaşı” unvanı verildiği söyleniyor, ne dersiniz buna? Sarkis Balyan’ın “hassa mimarı” olduğu ve Osmanlı’nın son başmimarı olduğu bilgisi her yerde kullanılmaktadır. Bu tamamen yanlış bir bilgidir. Bu konudaki iddia sahiplerine şunu sormak gerekir; eğer Sarkis Balyan son başmimar ise kendisinden önceki başmimarın ismi nedir? Pars Tuğlacı, Sarkis Balyan’a Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde 31 Mart 1878 tarihinde bir ferman ile başmimarlık verildiğini belirtse de bu belge bir ferman değil bir iradedir ve verilen “sermimar-ı devlet” unvanı bir kadro unvanı değil, kişisel bir imtiyaz olarak verilmiş bir payedir. Saraydaki özel bağlantıları sayesinde fahrî bir unvan olarak verilmiştir. Osmanlı Devleti’nde başmimarlık unvanı Hassa Mimarlar Ocağı’nın 1831’de lâğvıyla ortadan kalkmış ve bu unvanı taşıyan son kişi de Seyyit Abdülhalim Efendi olmuştur. •Peki araştırmalar neticesinde başka ne gibi bilgilere ulaştınız Balyan ailesi hakkında? Balyanlar üzerine yapılan çalışmaların “tek yönlü” bir bakış açısı vardır. Bu nedenle de yanlışı ve eksiği çok fazladır. Yapılan yayınlarda bütün aile fertleri için hassa mimarı tabiri kullanılmaktadır. Hassa tabiri 1831 yılı sonrasında mimarlar için kullanılmayan bir ibaredir. Yani bu tarihten sonraki dönemlerde yaşamış biri için hassa mimarıydı şeklinde bir unvanın kullanılması mümkün değildir. Aldıkları eğitim konusunda da oldukça yanlış bilgiler bulunmaktadır. Kevork Pamukciyan, Sarkis Balyan’ın 1855’te École des Beaux-Arts’dan mezun olduğunu belirtmektedir. Oysa bu tarihlerde Sarkis Balyan İstanbul’dadır. 1853’te Sultanahmet’te inşa ettiği bir hanın çatısının çökmesinden ötürü hapistedir ve babası Garabet’in kefaleti ile bir süre sonra serbest kalmıştır. Ayrıca İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Aygül Ağır’ın École des Beaux-Arts ile yaptığı yazışmalarda da Balyan ailesinin hiçbir ferdinin bu okulda eğitim almadığı açıkça belirtilmiştir. Balyanlar hakkında bilinmeyen bir konu da inşaat yolsuzluklarıdır. Osmanlı tarihinin en büyük inşaat yolsuzluğu Balyanlar tarafından gerçekleştirilmiştir. 1871 yılında tamamlanan Çırağan Sarayı’nın müteahhitliğini yapan Sarkis Balyan’a, işçi ve esnafa ait ödemelerin bir kısmını yapmamasından dolayı, 1880 yılında dava açılır. Bu dava ile birlikte diğer inşaatları konusunda da şikâyetler birleştirilerek incelenir. 1886 yılında tamamlanan muhakeme sonucunda Balyanlar’ın üç yüz bin altını aşkın inşaat yolsuzlukları tespit edilir ve bütün mal varlıklarına el konulur. Ancak Sarkis Balyan 1888’de sarayın başdoktoru Mavroyani Efendi’nin aracılığı ile Sultan II. Abdülhamid tarafından affedilir. Bunun sebebini henüz tespit edebilmiş değiliz. Balyanlar ile ilgili ilgi çekici bir mesele de Kuruçeşme Adası’dır. Balyan hayranlarının yazdıklarına göre Ada’yı 1874 yılında Sultan Abdülaziz “hediye” olarak Sarkis Balyan’a vermiştir. İşin aslı hiç de böyle değildir. Sarkis Balyan, saraya bir rapor sunarak inşaat işlerinde kullanılan malzemenin üretimi için bir fabrika yapacağını ve bu fabrika için en ideal mevkiin de Kuruçeşme Adası olduğunu belirtir. Sultan II. Abdülhamid, 12 Mayıs 1879’da Kuruçeşme Adası’nı Sarkis Balyan’a tahsis ettirir. Fabrika ile birlikte malların taşınması için adaya bir liman yapılması da yine Sarkis Balyan tarafından taahhüt edilir. Ancak Sarkis Balyan taahhütlerini yerine getirmez ve adaya üç katlı bir köşk inşa ettirerek yerleşir. Kuruçeşme Adası artık “Sarkis Bey Adası” olmuştur. Devlet tarafından da her ne hikmetse adanın tahsis amacı unutulmuş veya unutturulmuştur! Sarkis Balyan, 1899 yılında ölünceye kadar Kuruçeşme Adası’nda yaşar. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Şirket-i Hayriye Vapur İşletmesi’ne kiraya verilen ada, 1958 yılında Galatasaray Spor Kulübü tarafından Sarkis Balyan’ın mirasçılarından satın alınarak sosyal tesis yapılır. •Selman Can, Balyanların Ermeni olmasından rahatsızlık duyduğu için söylüyor bütün bu sözleri diyorlar, var mı böyle bir rahatsızlığınız? Bu konu hemen her yerde dile getirilmekte, çalışmanın içeriğine bakılmadan “ön yargılı” bir tutum sergilenmektedir. Yaptığımız çalışma “bilimsel” bir çalışmadır ve hamasi hiçbir yönü yoktur. Biz, Balyanlar’a atfedilen yapıların tamamının asıl mimarları Türk’tür demiyoruz. Burada eserleri Balyanlar’a mâl edilen İtalyan, İngiliz, Alman, Fransız, Rum mimarlardan da bahsediyoruz. Kısacası mimarlık tarihimizin bilinmeyen bir yönü “belgelerle” aydınlatılmıştır. Osmanlı toplumu içinde yer alan bütün unsurlar devlet tarafından ayırt edilmeksizin hizmet için kullanılmıştır. Elbetteki Ermeniler mimarlık alanında görev almışlardır. Ancak son döneme ilişkin bilgiler şuurlu olarak çarpıtılmış ve büyük oranda da kurgulanmıştır. Asıl rahatsızlık duyanlar bu güne kadar Balyanlar’ı, Osmanlı mimarlık tarihinin vitrinine koyanlardır. Ortaya koyduğumuz bilgi ve iddialara karşı da hiçbir cevapları yoktur. •Birçok eserin mimarının Balyanlar olmadığını ve Balyanlar’ın mimar değil müteahhit olduğunu resmi belgelerle ispat ettiniz. Ama bu konudaki yanlışlıklar hâlâ devam ediyor ve bu yanlışlara başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere birçok kuruluş ve yazar da alet oluyor. Bu konudaki yorumunuz nedir? Türkiye’de ezber bozmak en güç işler arasındadır. Kemikleşmiş yanlışlıkları düzeltmek zaman alacaktır. Biz mimarlık tarihimizin bir döneminin yanlışlıklarını ortaya koyuyoruz. Bütün bunların ilgili kurumlar tarafından dikkate alınması gerekmektedir. Mimarını tespit ettiğimiz yapılar yeniden tescil edilmeli, bundan sonra yapılacak yayın ve tezlerde aynı hatâlar tekrar edilmemelidir. 2010’da Kültür Başkenti olacak olan İstanbul’un idarecileri özellikle mimarî anıtların tanıtımlarında aynı hatâlara asla düşmemelidirler. •Sizi bu araştırmaya iten başlıca sebep nedir? Yani niçin böyle bir araştırmaya girdiniz? İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde Prof. Dr. Nurhan Atasoy danışmanlığında yüksek lisans tezi olarak Çırağan Sarayı’nı almıştım. Sarayın tarihi ile ilgili olarak arşivde yaptığım çalışmalar birçok yeni bilginin çıkmasına vesile oldu. Eldeki mevcut bilgilerin pek çok açıdan eksik ve yanlışlığını gördüm. Doktora tezimde de Abdülhalim Efendi’yi araştırdım. Balyanlar’a ait olarak gösterilen yapıların bir kısmının Abdülhalim Efendi’nin olduğunu tespit edince diğer yapılar üzerinde de çalışmalarımı sürdürdüm. Sonuçta Balyanlar’ın mimar değil müteahhit olduğu arşiv belgeleri ile ortaya çıktı. •Bu çalışmalarınızı kitaplaştırma gibi bir niyetiniz var mı? Bu konu üzerine yazdığım makaleler ile tebliğ ve konferanslarımın genişletilmiş hâli olarak bir kitap çalışmam devam ediyor. Kısa bir süre sonra tamamlanacak. Basımı için henüz bir anlaşma sağlamış değilim. Görüşmelerimiz devam ediyor. •Birçok tarihî yapının mimarının Balyan ailesi olmadığını belgelerle ispat ettiniz. Bunu açıkladığınızda nasıl bir tepkiyle karşılaştınız? Bu konu üzerine çalışmaya başladığım dönemden itibaren sıkı bir takip altındayım. Hemen hemen her yayın ve konferansım Ermeni cemaati tarafından izlenmekte. Siz ne kadar girmek istemeseniz de Ermeniler açısından konunun kültürel ve siyasî boyutu çok önemlidir. Amerika’daki Ermeni Diasporası’ndan aldığım bir tehdit mektubu bu konudaki tahammülsüzlüklerini ortaya koymaktadır. Ama bugüne kadar mesnetsiz suçlamaları, karalamaları ve tehditleri dışında bilimsel bir cevapları yok. •Devlet yetkililerinin size bu konu da nasıl bir yaklaşımı oldu? Devletin hiçbir kademesi üzülerek belirtmeliyim ki konuya ilgi duymadı ve yakınlık göstermedi. Ama yaptığımız çalışmanın yankıları gün geçtikçe artmakta. Zamanla bu konuya gerekli hassasiyetin gösterileceğine inanıyorum. •Bu çalışmayı ne zaman sonuçlandırmayı düşünüyorsunuz? Bundan sonra üzerinde çalışmayı tasarladığınız bir araştırma konusu var mı? Doğrusunu isterseniz bu konunun ne zaman tamamen sonuçlanacağını ben de kestiremiyorum. Çünkü arşiv çalışmaları zaman ve yoğun mesai isteyen araştırmalardır. Ama genel hatlarıyla ortaya çıkan bir çalışma olarak görüyorum. İlerde eklemeler olacaktır. Arşiv bir derya ve yüzlerce bâkir konuyu barındırmakta. Son dönem Osmanlı kültür ve sanatı üzerine elimde birçok dosya oluşmuş durumda. Bunları zaman içerisinde yayınlayacağım. •Hocam verdiğiniz kıymetli bilgiler için teşekkürlerimizi sunuyoruz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Osmanlı arşivlerinin önemi gün geçtikçe artırmaktadır. Özellikle kültür tarihimiz açısından bilinmeyen pek çok şey, arşiv belgeleriyle ortaya çıkacaktır. Yaptığımız çalışma yakın tarih olmasına rağmen Osmanlı mimarisine ilişkin ne kadar çok eksiğimizin olduğunu ortaya çıkardı. Balyanlar meselesi bu güne kadar yanlış bilinmiş ve öğretilmişse, bu arşiv çalışmasının eksikliğinden kaynaklanmıştır. Bu konularda uzmanlaşmış çok sayıda elemana ihtiyacımız var. Bunu yapmazsak birileri boşluğu dolduruyor ve onların yazdıkları kabul görüyor. Sonradan düzeltmek de hayli zaman alıyor. Düzeltilecek çok ama çok şey var diyebiliriz…


Bu haber 8705 defa okundu.

Bayram Akcan  : 2008 / 03

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002