Ağrıyı araştırırken üniversitede bir şiir dinletisinde okuduğum şiir mısrası geldi aklıma “Beşikler vermişim Nuh’a salıncaklar, hamaklar.
... Ben Anadolu’yum biliyor musun?” Anadolu’yu hakkını vererek ne kadar biliyoruz? Diye düşünmüştüm. Zamanın birinde insanlık tarihi yazılmaya başlayıp, bugün hayretle dinlediğimiz efsaneler bir bir meydana gelirken, belki de tek tanıklık etmiş bölgeydi “Ağrı Dağı”nı barındıran, Anadolu’nun medeniyetler geçidi bölgesi. Şimdilerde tarihin izlerinden yola çıkarak oralarda neler neler yaşanmış dediğimiz bölgeyi, sadece dünyanın herhangi bir yerinde yaşarken,
kitaplardan okumamız, ülkemizin illerinden “Ağrı” deyince aklımıza sadece bir “dağ” gelmesi ne kadar doğru? Oysa Nuh’un gemisi karaya vurduğunda ilk canlı nesli buraya ayakbastı, Âdem ile Havva burada “İrem Cenneti”ni yaşadı, Aslı ile Kerem’in
aşkı burada alevlendi gibi efsanelerinin varlığıyla Anadolu, tüm sırlarını anlatmak için bizleri özlemle beklerken aslında hiç
durmamalıyız, belki de ilk önce Ağrı’yı keşfetmeliyiz.
Orta Asya'dan gelen kavimlerin Anadolu'ya girişleri sırasında Ağrı, bir geçiş oluşturmuş, dolayısıyla birçok medeniyet görmüş buralar. Fakat hiç biri kalıcı olmamış. Bölgede en köklü uygarlığı ise Urartular oluşturmuştur. Ağrı’nın tarihine ilişkin olarak “Ağrı’nın tarihi” diye anlatılanlar aslında bir saat kadar uzaklıkta bulunan Doğubayazıt tarihidir. Doğubayazıt’ın İran sınırında Türkiye – İran transit yolunun geçiş noktasında bulunması, tarihi bakımdan buranın önemini artırmıştır.
İlçe zengin bir tarihe ve kültüre sahiptir. Bu da yöre halkının giyim tarzından tutun da ağrılı kadınların dokuduğu halılara, ilmek ilmek işlediği desenlere yansımıştır. Ağrı, dağlık bir bölge, Büyük Ağrı dışında Küçük Ağrı, Süphan ve Tendürek dağları da var. Bölge dağlık olduğu için hayvancılıktan başka geçim kaynağı da yok. Belde görünümünde olan şehir merkezinden köylere doğru gezerken sürü halinde hayvanlara rastlamanız mümkün. Şehir hengâmesinde yaşayan insan için o çıngırak sesleri bir Anadolu ninnisi gibi gelmekte, adeta farklı bir dünyanın penceresinden baktığınızı hissettirmektedir.
Ülkemizin her köşesinde tarih fışkırıyor yalnız, Ağrı’daki tarihi kalıntıların farkı genelde kimler tarafından ve nasıl, neden yapıldıkları hakkında pek bilgi olmaması. Tarihi kalıntılar esrarengiz bir hava veriyor bu şehre. Kalesinden, sarayına, meteor çukuruna, gemi izine, mağarasına kadar mistik bir rüzgâr eşliğinde gezersiniz ve hatta gezmeli, yaşamalısınız anlatacağım yerleri. “İshakpaşa Sarayı” D.Bayazıt’da ovaya hakim yüksek bir tepeye kurulmuş bir saraydır. Osmanlı döneminde yapılmış en büyük ve en önemli mimari harikası eser diyebiliriz. Tarih ve sanat tarihi yönünden eşsiz bir değere sahip saray, Avrupa’daki şato tipi yapıların ülkemizde rastlanmayan en iyi örneğidir. Yapımı ve mimarı meçhuldür, onun için halk, sarayın yapımı ve tarihi hakkında birçok efsane anlatılır. Ağrıda bir köy kahvesine uğrayıp, ya da güler yüzlü Ağrılı analarımızdan evlerinin avlusunda, bir yandan yöre yemeklerini (Ör.Nefis Çiriş ketesi) yerken bu efsaneleri dinlemek keyif verir. Sarayda Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin öğeleri yanında, Avrupa sanatının Barok üslubunun etkileri de görülmektedir. Gezerken, masal dünyasının saraylarını görmüş gibi hissedersiniz. Güzellikler karşısında efsanelerde anlatılanlar bir bir gözlerinizin önünde canlanacağına emin olabilirsiniz... Anıtsal taç kapıları, oymaları desenleri, yüzlerce oda ve haremi, selamlığı o dönemde nasıl yapılmış dedirten kanatlı ejder figürü, aslan, insan figürleri çok ilginç. Bir de yanında cami olması saraya farklı bir hava katmış. Burayı hissetmek için mutlaka görmelisiniz. Gelmişken, “Hani Baba Türbesi” ne uğramayı ihmal etmeyin. Ağrı halkı tarafından çok önemsenen ünlü “Mem-u Zin” adlı eserin yazarı, ölüm tarihi kesin olarak bilinmeyen Ahmedi Hani ye ait bir türbedir. Türbe, İshak Paşa Sarayının üst kısmındadır ve en çok ziyaret edilen türbedir.“Doğubayazıt Kalesi” ise İshakpaşa Sarayı yakınındaki sarp dik kayalık üzerine kurulmuş, ne zaman yapıldığı ise bilinmemektedir. Ancak burada bulunan kabartmalı bir mezar, kalenin Urartu eseri olabileceğini göstermekte. Dik kaya üzerinde görünümü ise enteresan. Ağrı’da doğal yapılar da oldukça fazla ve çok dikkat çekici. Mesela, “Meteor Çukuru” Küçük Ağrı dağının eteğinin bittiği yerde, İran sınırına yakın, 1892 yılında gökten düştüğü sanılan büyük bir parçanın meydana getirdiği çukur. Dünyada büyüklük ve derinlik itibarıyla Alaska’ dakinden sonra ikinci büyük meteor çukurudur. Tüyler ürpertici bir görünümü vardır.
Nuh’un gemisinin izi’nin gizemi:
Ağrı dağındaki Bu doğal anıt, gemi biçiminde bir şekil, iz (siluet) dir. Tüm dünyayı ilgilendiren Nuh tufanı sonucunda karaya oturan geminin burada kaldığı öne sürülmektedir. Ülkemizde böyle bir izin bulunması yabancı araştırmacıların da dikkatini çekmektedir. Tevrat ta ve bazı kitaplarda Nuh’ un Gemisinin tufandan sonra Ararat dağında, Kuran- ı Kerim’ in Nuh suresinde ise, Cudi dağında olduğu yazılıdır. Acaba Orta Doğunun çatısı durumunda olan Ağrı Dağının adı Tufan olduğu zaman “Cudi” miydi? Diye düşünüldüğünden, buranın halk arasındaki adı, Cudi dağıdır. Geminin kalıntısnı kuş bakısı görecek bir yere turistik nitelikli bir kafeterya yapılmış çayınızı içerken geçmişe ait bilgileriniz canlanacak gözünüzde.“Balık Gölü” ise, İl sınırları içinde en önemli göldür. Çevresiyle birlikte oluşturduğu manzara mükemmeldir. Bir lav setti gölü olup, yurdumuzun en fazla yüksekte oluşmuş tek gölüdür. Gölün temiz sularında çok lezzetli, kırmızı beyaz pullu alabalıkla sazan yetişir ve avlanır. Kızıl pullu balıklar kırık çıkık gibi ortepetik tedavisinde kullanılır. Kış mevsiminde ise gölün üzeri tamamen donar. Kalınlığı 20 cm. olan buzların üzerinde hayvanlar arabalar bile geçer, burası buz üzerinde yapılan kış sporları için elverişlidir. Doğu Anadolu’ nun Abant’ ı sayılan gölün kuzey tarafında üzerinde tarihi kalıtılar bulunan küçük bir ada var ve adaya motorlu ve kürekli kayıklarla gitmek mümkün. Gölün güney kısmında ise turistik tesisler bulunmakta. Buz mağarası ise müthiş! Küçük Ağrı Dağı’nın güney eteğinde meteor çukuru ile aynı lav tüneli sistemi üzerinde bulunan doğal bir anıt mağarasıdır. Mağara, yayvan bir çukurdur. İçinde bazalt lavlar, kayalar ve bu kayaların üzerinde saf ve temiz suların donmasıyla oluşmuş buz tabakalarını görmek mümkün. Kışın fazla soğuk olmayan buz mağarası, hava akımının etkisiyle yukarıdan damlayan suları dondurarak buza çevirmektedir.
Doğubayazıt ilçesinin en sıcak bölgesinde böylesine geniş bir çukurda dışarı ile zıtlık gösteren buzdan sarkıt ve dikitler olması insanı şaşırtır. Mağaranın ağzından süzülen, güneş ışığı, mağara içindeki buzlar üzerinde ışık oyunları yapmaktadır. Bu görüntü görülmeye değer bir görüntüdür.