|
|
|
Tarihi belgeyi ilk defa Ufuk Ötesi yayınlıyor: Kürtlerden Lozan Konferansına tokat gibi cevap
|
Lozan Konferansında İngiliz Delegasyonu’nun Kürtlere bağımsızlık verilmesi fikrini ortaya atması üzerine, Umûm Kürt Amele ve Esnâf Cem‘iyyeti Re’isi Salih Kahyâ nâmına Erzurumlu İsa-zâde Ahmet
İstanbul'da Umûm Kürtler nâmına Lolan Aşîreti Re’isi ve sâbık Kürt Gençler Cem’iyeti Re’isi [Düzer]-zâde Dersimli Mehmet Sabri’nin tarihi mektubunu Türk Arşivciler Derneği Araştırma komisyonu ortaya koydu. |
Başkan Hacı Haldun Şahin ve araştırmacılar Yaşar Çelep, Abdurrahman Yarar belgeyi gün ışığına çıkardılar. İşte bu tarihi belgenin sadeleştirilmiş şekli:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, HR. İM, 60/3]
Bugünlerde (Lozan Konferansı görüşmelerinde) İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un Kürtlere bağımsızlık verilmesi fikrini ortaya atarak, Kürtlerin hamisi tavrını takınmasını hayret ve şaşkınlıkla karşıladık.
Kürtlerin tarihi geçmişi: Biz Kürtler, Turan neslinden bir kavimiz. Milli an'anelerimiz ve özelliklerimizden (yiğitlik, kahramanlık vb.) dolayı Türkler bize "yiğit ve cesur " manasına gelen Kürt ismini vermişlerdir.
Kürt adıyla anılan ve büyük hizmetleri geçen kahramanların isimlerinin yaşaması amacıyla Deminan, Hayderan, Kureyşan ve Lolan gibi isimler kabile ve aşiretlere verilmiştir. Bu aşiretler, bugün anavatanın Doğu Türkleri'ni oluşturmaktadırlar.
Kürtlerin 1876 tarihinden önceki ve sonraki durumları araştırılacak olursa, İranlı misyonerlerin aşiretler üzerinde yaptıkları çalışmaların sonucunda Kürtler kendi öz lisanları olan Türkçe lehçesini ve öz kültürlerini yavaş yavaş kaybettiler. Bundan dolayı Erzurum, Van, Bitlis ve Musul taraflarındaki aşiretler Farsçadan başka bir şey olmayan Kırmanç adı verilen Farisi lehçeyi konuşmaya başladılar.
Bu misyoner faaliyetlerinden az etkilenen Harput ve Diyarbakır taraflarındaki aşiretler ise ana dilleri olan Türk lehçesi ile karışık Zaza lehçesini konuşmaya başladılar.
Bu öz Türk oğlu Türkleri Yavuz Sultan Selim Han Kürtlerin Hanı Şeyh İdris-i Bitlisi'ye gönderdiği fermanla kendi ülkesine dahil etti. O günden bu güne kadar Türk akrabalarının şefkat ve himayelerinde huzurlu ve rahat yaşamakta ve Türk lehçesi ile de konuşmaktadırlar.
Genel Değerlendirme:
Yukarıda yapılan değerlendirmelerden sonra, İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'a sorarız ki; İranlıların dilini konuşmakla, o millete mensup olunduğu kabul edilirse İngilizler de dahil her milletin durumu tartışılır.
Doğu ülkelerini istila eden ve genellikle dünyayı kendi toprakları içerisinde olmasını hayal eden İngilizlerin, diğer milletlerin kabullenemediği “müstemleke” kelimesinin yerine kulağa hoş gelmeyen ve aynı manayı taşıyan “manda” kelimesinin de aslında aynı şey olduğunu Kürtler anlamıştır.
Dünyadaki zenginlik kaynaklarına sahip olmak isteyen İngilizlerin 12/10'u Türk olan Musul'u ve petrol kaynaklarını biz Türklere çok görmesini hayretle karşılıyoruz.
Lozan Konferansı'nda İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un Dersim ve Bitlis olaylarından bahsederek tek millet olan Türk ve Kürt arasına ayrılık fikirleri sokma gayretini biz Kürtler anladık.
Biz Kürtler, Avrupa ve İngiliz diplomatlarının parlak vaatlerinin altında kendi menfaatlerinin olduğunu biliyoruz. Ve bundan dolayı kendi direniş kuvvetlerimizi oluşturduk. 1917 yılında İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon gibi bağımsızlık vaatlerinde bulunan Ruslara biz Kürtler:"Biz Türküz, bizi anavatandan hiçbir kuvvet ayıramaz. Bizim rahata kavuşmamız sizin hemen bu topraklardan çekilmenizle olacaktır." dediler.
İşte bu gün bütün Kürtler Lozan'daki Avrupa ve bilhassa İngiliz Diplomatlarına aynı cevabı veriyoruz.
Kürtler bağımsızlıklarını kendilerini yok edecek yabancılara değil kendi ailelerinden olan Türklere ve onları temsil eden Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'ne emanet etmişlerdir.
Sonuç olarak biz Kürtler, İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un bizler için fikirler üretmemesini rica eder ve Lozan'daki Temsil Heyeti'ne ve Reisi sevgili hemşehrimiz İsmet Paşa Hazretlerine başarılar dileriz.
24 Kânûn-ı Sânî [1]339 [24 Ocak 1923]
Umûm Kürt Amele ve Esnâf Cem‘iyyeti Re’isi
Salih Kahyâ nâmına Erzurumlu İsa-zâde Ahmet
İstanbul'da Umûm Kürtler nâmına Lolan Aşîreti Re’isi ve sâbık Kürt Gençler Cem‘iyeti Re’isi [Düzer]-zâde Dersimli Mehmet Sabri
Konuyla ilgili açıklama yapan Türk Arşivciler Derneği Başkanı Hacı Haldun Şahin şunları söyledi: “1839 Tanzimat Fermanı ve onu müteakiben 1856 Kırım Savaşı sonunda ilan edilen Islahat Fermanı din özgürlüğü, vergi eşitliği, sivil kamu makamlarına gelebilme hakkı ve askerlik hizmetini öngörüyor, her türlü şiddeti yasaklıyor, yabancıların mülk edinebilme hakkını kabul ediyordu.
Protestan ve Katolik misyonerler bu durumu büyük coşkuyla karşıladılar. Zaten onlar için 19. yüzyıl adeta bir Misyon Asrı’ydı. Yüzyılın başlarından itibaren tüm dünyaya yayılmış işbirliği ve rekabet içerisinde sistemli olarak insanlığı bu arada Anadolu Müslümanlığını Hıristiyanlaştırma projesi, batılı misyonerlerin iştahını kabartıyordu. Onlara göre Kürdistan tam bir İncil coğrafyasıydı.
1877–78 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda alınan yenilginin ardından, imparatorluk içerisinde bir inkılâp havasının oluşturulmak istenmesi, başta Ermeniler olmak üzere birçok zümre üzerinde etkili olmuş adeta isyanları ateşlemiştir. Hemen akabinde Protestan Enternasyonali tarafından bir Ermeni-Kürt Sorunu, Ermeni-Kürt İttifakı düşüncesi işlenmiş, Anadolu halkının zihinleri tağşiş edilmiştir.
Türklerin Anadolu topraklarından atılması, sistemli olarak Müslüman ahalinin Hıristiyanlaştırılması, batının misyonerler vasıtasıyla yürüttüğü önemli bir dış siyasetti. Bu siyasi projenin hayata geçirilmesi hiç kuşkusuz Anadolu topraklarında yüzyıllardan beri birlik ve kardeşlik içerisinde yaşamış değerlerin birbirleriyle olan çatışmasına veya birbiriyle ittifakına, ya da devlete baş kaldırmasına bağlı idi.
Başkan Wilson’un halkların kendi kaderlerini tayin hakkındaki ilkeleri, misyonerler vasıtasıyla, Doğu vilayetlerinde yaşayan birçok Kürt ve Alevi vatandaşımızın politik ve ayrılıkçı ümitlerini canlandırmıştı. Nitekim 1918 sonlarında İstanbul’da kurulmuş olan Kürt Teali Cemiyeti açıkça bu ilkeleri savunuyor, cemiyetin önde gelenlerinden Kamuran Bedir Han şiddetle bu ilkeleri savunuyordu.
1920–21 deki Koçgiri İsyanıyla Sivas ve Dersim bölgelerinde başlayan olaylarda bu kışkırtma ve kandırmanın bir sonucudur.
İşte bu tarihi belge batılı devletlerin ve onlar adına faaliyet gösteren Amerikan, İngiliz, Alman ve Fransız misyonerler ile komşumuz İran’ın aşiretler üzerindeki nüfuzunu ortaya koymaktadır. Türk milleti ve coğrafyası üzerinde yüz yıl önce düşünülen ve emperyalist batı tarafından eyleme konulan stratejik planın, günümüzde de tatbik edildiğini görmek şaşırtıcı olmasa gerek.
Lozan Konferansı'nda ülkemizin Doğu ve Güneydoğu’sundaki vatandaşlarımızın sözde haklarının sözcülüğüne soyunan (bugün Avrupa Birliği ülkeleri temsilcilerinin yaptığı gibi) İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'a yine en güzel cevabı bu asil milletin kendini evladı gayet kibar bir şekilde “Lord Curzon'un bizler için fikirler üretmemesini rica ederiz” diyerek vermiştir.
“Arşiv bir milletin hafızasıdır” dediğimize göre, “biz de milletimizin hafızasını okuyoruz, okumaya da devam edeceğiz.”
|
Bu haber 7260 defa okundu.
|
Ufuk Ötesi : 2008 / 01
|
|
|