Zamanının ileri gelen hattatlarından ve hat tarihimizin önemli simalarından biri olan Hattat Şefik Beğ, ölünce, naaşı Beşiktaş’ta Yahya Efendi Mezarlığına gömülür. Ne olur, nasıl olur bilinmez, böylesine ünlü ve önemli bir insanın mezarının taşı bir süre sonra kayıplara karışır. Akıl havsala alacak iş değildir: Sanki yer yarılmış yerin altına girmiş veya kanatlanıp uçmuştur. Onu, İbnülemin Mahmut Kemal İnal gibi bir tarihçi bile bulamaz. Şefik Beğ’in Yahya Efendi Mezarlığına gömüldüğü bilinir de, mezar taşı her ne hikmetse bir türlü bulunamaz, görülemez. Mahmut Kemal taştaki yazıyı Nurullah Pertev Beğ’den alır. Kitabe şöyledir:
“Ah minel mevt,
Çün ecel geldi ana olmaz eman
Cürmünü afv eyle yâ Rabbelmenan
Mağfiret kıl olmasun hâli yeman
Mazhar-ı nûr-ı şefaat kıl her zeman
Musika-i hümayun hocası Hattat Şefik Beğ ruhuna Fatiha sene 1297” (1880)
Kitabeyi beğenmeyen İbnülemin şöyle yakınır:
“İkinci mısradaki “mennan”ı vezne uydurmak için “menan” yazan şair-i mahirin (!) ‘Rabbi mennan cürmünü afv eylesün’ demeğe dili varmıyor.
Nesir kısmındaki ‘Musika-i hümayun hocası’ unvanını mezar taşında okuyanlar, merhumu yazı değil, musiki hocası zannedecekler.
Bu, nasıl kitabe, Şefik Beğ gibi emsali ender bir hattat-ı ekbere böyle mi kitabe yazılır? Mesleğinde temeyyüz eden ekseri erbab-ı kemal hakkında -kasıttan yahut cehaletten bu türlü kitabeler yazmak suretiyle- reva görülen hürmetsizlik, şahıstan ziyade ilme taallûk eder.
Mezar taşı yaptıranlar, galiba kariha-i kabihalarından saçmalar saçıyorlar yahut taşı yapan cahile ‘irade senindir, ne istersen yazdır’ diye tembih ediyorlar.
Ne kadar teessüf edilse lâyıktır ki, yurdumuzda öteden beri cehl yüzünden muhtelif sahalarda görülen zararlar, yalnız yaşayanları değil, ölenleri de rahatsız ediyor. Arap hakîmlerinden biri ‘Musibetlerin en büyüğü cehildir.’ diyor.” (Son Hattatlar, 384-389.s.)
Yahya Efendi Mezarlığında 1971’den beri, yâni tam 36 yıldır araştırmalar-çalışmalar yapan, adı geçen mezarlığı avucunun içi gibi bilen, işinin gerçekten ehli bir tarihçi olan Necdet İşli, bu (70 yıldır kayıp olan) taşı, sabır taşını çatlatan gayretleri sonucunda bulup gün ışığına çıkarıyor. Taşın çeşitli fotoğraflarını çekiyor, istampajını çıkarıyor; kısacası, gerekenleri fazlasıyla yerine getiriyor.
Kitabedeki ifadeyi beğenmeyen İbnülemin, taştaki yazıyı görseydi acaba, Şefik Beğ’in şanına yakıştırabilir miydi; demekten kendimizi alamıyoruz…
Hattat Şefik Beğ kimdir?
Mehmed Şefik Beğ, Dîvan-ı Hümayun Dairesinde Tahvil Kesedarı Sebzî Efendizade Tahvil Kalemi hulefasından Süleyman Mahir Beğ’in oğludur. Tahminen 1819 yılında Beşiktaş’ta Kılıç Ali mahallesinde dünyaya gelir. Önce Ömer Vasfi Efendinin öğrencilerinden Ali Vasfi Efendi’den yazıya başlar. Onun vefatı üzerine teyzesinin eşi olan Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin evine 30 yıl devam edip yazıda olgunluğa erişir. Sultan Abdülmecid’in Sakız’da ihya eylediği caminin levhalarını yazar. 1855 yılındaki büyük depremde harap olan Bursa Ulu Cami’nin eski yazılarının onarımını yapar ve yeniden bazı levhaları yazar. Şimdi Bayazıt’ta üniversite merkez binası olan eski Bâbıseraskerî’nin dış kapısının üstündeki yazılar da onun eserleri arasındadır. 1880 yılında vefat edince Beşiktaş Yahya Efendi Mezarlığına gömülür.