|
|
|
Prof. Dr. Şahin Uçar’dan yayın hamlesi: Düşünce ufkunda seyahat
|
Prof. Dr. Şahin Uçar ile tarih felsefesi, edebiyat, şiir, hat sanatı ve aynı anda çıkardığı 10 ayrı kitabı üzerine sohbet ettik. |
Türk Musikisi Ansiklopedisi'nde "Şahin Uçar"
UÇAR [Şahin] (12.2.1949) Tarih bilgini, şair ve müzisyen. Sivas'ta Acıyurt'ta doğdu. Karapapak asıllıdır. Aileden ve çocukluğunu geçirdiği yerlerde Arapça ve Farsça öğrendi. İstanbul Üniversitesi tarih bölümünü bitirdi. Sivas’ta öğretmen (1973-76) olup sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi'ne geçti. 1980'de Amerika'da Princeton Üniversitesi’nde yüksek ihtisas ve doktora yapıp (1983) Selçuk Üniversitesi'ne geçti, doçent (1989), profesör (1993) oldu. Niğde Üniversitesi'nde dekanlık ve rektör vekilliği yapıp emekliliğini istedi. Avrupa ve ABD'de araştırmalarda bulundu. 2001 eylülünde İstanbul'da İslam Ansiklopedisi'ni de çıkaran Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi başkanı oldu. Türkiye'de tarih felsefesi branşının tek profesörüdür. Bu konuda, Emevi-Abbasi dönemi İslam tarihi konusunda Türkçe ve İngilizce kitapları olan seçkin bir fikir ve ilim adamıdır. Latince de bilen az sayıdaki tarihçilerimizdendir. Şeyda mahlası ile divan şiiri üslubunda şiirler yazdı. Türk edebiyatında divan sahibi son şairdir. Hattat ve müzehhibdir. Kemal Batanay'ın öğrencisidir. Tambur çalmış, ney üflemiştir (kendisinden alınan bilgiler; notaları; Türk Edebiyatı Ans., madde Uçar; Öztuna, Türkiye gaz., 9.2001)
Hocam bunca zaman bekledikten sonra 10 eserinizi birden yayınladınız. Neden böyle eserlerinizi topluca bastınız?
Aslında eserlerimin bu üçüncü baskılarını Ankara’da bir yayınevi basacaktı; fakat yayıncının imzalamam için hazırladığı sözleşmenin şartlarının beğenmeyince, kendim basmaya karar verdim. Daha önceki baskıların kalitesiz olmasına da canım sıkılıyordu. Ne var ki, şanssızlık eseri, şimdiki baskılarda dahi birçok dizgi yanlışı yaptık maalesef. Daha önce her biri farklı bir yayınevince basılmış ve çoktan tükenmiş olan bu kitaplarımı isteyen okuyucular, şimdi topluca hepsini birden tedarik etmek imkânına kavuşmuş oldular. Ancak şimdi bu eserleri almak isteyen okuyucularımın internetteki sitem vasıtasıyla www.sahinucar.net) veya e-mail adresime yazarak, sahin_ucar2003@yahoo.com, benden istemeleri gerekiyor.
Hocam özellikle tarih felsefesi üzerinde duruyorsunuz. Bunun sebebi nedir?
“Tarih Felsefesi hakkında” deyince, şimdi bu kavramları açıklamak lazım. Aslında biz kelimeleri alışkanlıkla kullanır ve kullandığımız kelimelerin anlamı üzerinde uzlaştığımızı zannederiz; ama felsefe yapan bir insan kendi kavramlarını geliştirmeye uğraştığı veya başka bir deyişle kavramların mânâsı, medlûlü ve şümulünü kendi anlayışına göre yeniden değerlendirdiği için, kastedilen mânâyı anlamak zorlaşabilir. Tarih felsefesi deyince tarihin felsefesini yapmak, yani tarih hakkında düşünmek yahut insanlığın tarihî mâcerâsını yorumlamak anlaşılır. Fakat ben tarih kelimesini geçmiş zaman boyunca olup biten hadiseler olarak anlıyor ve tarihi de sadece insanlık tarihi değil, tabiat tarihi de dahil olmak üzere geçmiş zamanın tamamı olarak anlıyorum. Demek oluyor ki bugüne intikal eden haliyle varlığın tamamı tarih oluyor ve tarih felsefesi de bu şekilde anlaşıldığı takdirde varlığın tamamı hakkında bir yoruma dönüşerek, hikmetin tamamına şamil oluyor: Yani Eflatun çağındaki felsefe anlayışı gibi (philosophia: hikmete talib olmak) marifet-i nefs de dahil olmak üzere, ilmi, sanatı, felsefeyi ve tarihi (yani bugüne intikal eden şekli ile varlığın tamamını) kuşatan bir anlamlandırma faaliyetine tarih felsefesi diyorum. Dikkat ederseniz eserlerimden birinin adı da “Varlığın Anlamı” ; çünkü bir tarih felsefesinin arka planında mutlaka bir metafizik olması gerekir . Bu kitabın alt başlığı da bu bakımdan manidar; “tarih felsefesinin epistemoloji (bilgi teorisi) ve metafizik bahislerine mukaddime.” Ne de olsa, ben de kendimi İbni Haldun’un tarih felsefesi geleneğini sürdüren bir tarihçi olarak görüyorum. Şimdi basılan bu 10 kitabımı da yazmam gereken asıl tarih felsefesi spekülasyonu için yazılmış mukaddimeler olarak görüyorum. Çağımızda felsefe hikmetin en mühim bahislerini, “felsefi bakımdan kavranamaz bahisler” diye tavsif ederek dışlamış bulunuyor. İşte tarih felsefesi felsefenin itiraf-ı acz ederek tartışmaktan sarf-ı nazar ettiği bu “hikmetin tamamı”nı inceleme vazifesini deruhde etmelidir. Tarihi geçmiş zamanlarda olup biten her şeyin bugüne intikal eden bakiyeleri şeklinde anlarsak ki ben öyle anlıyorum, o zaman tarih kelimesi ile varlık kelimesi adeta eş anlamlı gibi kullanılmış olur. Böyle anlaşılınca da metafizik bahisleri de dahil olmak üzere, bütün varlık hakkında bir anlamlandırma teşebbüsü demektir.
Şimdi bu şümulü genişletilmiş tariften sonra, niçin bu kadar kapsamlı bir tartışma alanına, yani tarih felsefesi yapma teşebbüsüne kalkıştığıma gelince, bu da benim gençlik yıllarından beri üstlendiğim misyonum, yaradılış sebebim ve gayem ki aslında manevi hayat sahibi olarak marifete talib olmak demektir ve aslında her kes, kendisi farkında olmasa bile, kendince bu varlığı anlamlandırmaktadır. Her kes amatör bir tarih filozofudur ama böyle olduğunun farkında olmayabilir demek istiyorum. Bunu ancak Osmanlı Türkçesi ile veciz bir biçimde ifade edebilirim: İnsan rûhu ‘tahsil-i maarif’e mecburdur. Yaşamaktan maksat da maddi hayatın üstünde yer alan iş bu manevi hayat olmalıdır.
Diğer taraftan Tarih Felsefesi sadece geçmiş zamanda yer alan varlığı yorumlamaktan ibaret olmayıp, içinde yaşadığımız Zamanı ve geleceğimizi de işin içine katar: Velhasıl topyekûn bir dünya görüşü inşa etmektir. Elbette bu kadar geniş çaplı bir tahsil-i maarif, buna göre bir donanım da gerektirecektir. Yani her münevverin veya her tarihçinin yapabileceği bir iş değil.
Hocam sizde, bestekârlık, şairlik, hattatlık velhasıl 10 parmağınızda 10 marifet. Bu kadar farklı alanda başarıyı nasıl yakalıyorsunuz?
Doğru ben güzel sanatlarla dahi uğraştım; ama basit bir heves şeklinde değil, en iyi ve meşhur sanatkârlar nezaretinde ciddi bir talim ve terbiye görerek. “Patterns and Trends in History” isimli kitabımın sonuna teferruatlı bir C.V. ekledim: orada lisaniyat, hat, tezhib, musiki hocalarımın da isimleri zikredilmiştir. Tarih felsefesi yapabilmek için, tarihçilik pratiği yetmez, ciddi bir felsefe ve sanat birikimi de gerekir. Divanımı neşrederken gençlik yıllarındaki bu eğitimim esnasında yaptığım birkaç hat ve desen çalışmamı da sayfalar arasına serpiştirdim. Okuyucularım sanat çalışmalarım için divanı tetkik edebilirler. Bence bir tarih filozofunun aynı zamanda sanatkâr olması da gerekir: Ribot’nun “Yaratıcı Muhayyile” diye bir kitabı vardır (Şekip Tunç tercüme etmişti) onun tabiri ile işbu “yaratıcı muhayyile”den mahrum olanlar kaliteli bir tarih felsefesi de yapamazlar bence. Zira hakikatin bütününü incelemek, yani holistik (bütünü kucaklayan) bir bakış açısı ile bu muhteşem varlık kompozisyonuna bakmak; yüksek seciyeli bir sanatkâr ruhun yaratıcı muhayyilesi ile işbu kompozisyona âşina bir ruhî kavrayış ile bakabilmeyi istilzam eder. Hülasa tarih felsefesi yaparken tarihî, ilmî ve felsefî faaliyete ilaveten en yüksek seviyede bir sanatkârlık ve kompozisyon kabiliyeti dahi gerekmektedir. Ezcümle sanatkâr olmayan tarih filozofu da olamaz.
|
Bu haber 7898 defa okundu.
|
Ufuk Ötesi : 2007 / 04
|
|
|