Dünyada yaşayan Ermenileri Ermenistan’a yerleştirmek için Ermenistan’da yaşayan 200 bin Türk Azerbaycan’a tehcir edilsin, göç ettirilsin. Bu iddialarını da şu şekilde ileri sürdüler: “Azerbaycan’da toprak fazla, kolhozcu işçi kuvveti ise azdır.” Bu çirkin kararlarını Azerbaycan cumhurbaşkanı Mir Cafer Bağırov’a takdim ettiler.
Yukarıdan gelen bu karar çok sertti ve Mir Cafer Bağırov kararı memnuniyetle! kabul etti. Mikoyan ve Moskova’daki Ermeni lobisi “ulu rehber” Stalin’i bu tehcirin, yurt dışından gelecek Ermenileri yerleştirmek için gerekli olduğuna inandırmıştı. Ermenilerin göç ettirme ile alakalı ısrarlı talebi üzerine Azerbaycan’da kimsenin beklemediği bir zamanda “23 aralık 1947’de kolhozcuların Ermenistan SSC’nden Azerbaycan’ın Kür-Aras bozkırına göçürülmesine dair” SSCB Bakanlar Kurulunun kararı çıktı. 4083 nolu bu karar gereğince 1948-1953 yılında 100 bin Azerbaycan Türkünün Ermenistan’dan göçürülmesi pilanlandı. SSCB Bakanlar Kurulunda Stalin’in imzaladığı 23 Aralık 1947 tarihli bu karar, çok acil hazırlanmıştı.
1948 yıl mart ayının 10’unda SSCB Bakanlar Kurulu aynı karara ilave olarak, ikinci bir karar kabul etti ve göçürülme ile ilgili pilanın maksadı ikinci kararda geniş şekilde izah edildi. Bu tür önemli bir karar alınırken, karşı tarafın da önlem almasına zaman tanınmalıydı. Lakin Azerbaycan’da bu kararla ilgili hiç bir önlem alınmamış, yalnız kararla alakalı hazırlıklara 1948 yılının ocak ayında, yani SSCB Bakanlar Kurulu bu kararı aldıktan sonra başlanmıştır. Nitekim bakanlar kurulunun göçürülme ile ilgili ilk gizli kararı 1947 yıl şubat ayının 2’sinde kabul edilmişti. Stalin SSCB bakanlar kurulunun 23 aralık 1947 yıl tarihli kararını imzalarken buna sözde “gönüllülük” pirensipleri esasında yanaştıklarını belirtmişti. Bu facialı göçürülme siyasetini arşivdeki belgelerde inceleyen A. Paşayev, böyle bir belgenin olmadığını ileri sürmüştür.
1948-1953 yılında İrevan topraklarından 150 bin Azerbaycan Türkünün hileyle çıkarılması zorla hayata geçirildi. Kararda 1948 yılında 10 bin, 1949 yılında 40 bin, 1950 yılında ise 50 bin Türkün göçürülmesi kararı alınmıştı. Pilan öyle yazılmıştı ki, göçürülenlerin Dağlık Karabağ’a değil, Azerbaycan’ın verimsiz illerine yerleştirilmesi öngörülmüştü.
Arşivdeki belgeler dahi isbat ediyor ki, göçürülen Türklerden bir şahsın bile Dağlık Karabağ’da yerleştirilmesine izin verilmemiştir. Bu da bir çok insanın mahvolmasına hatta bazılarının gizlice öz yurtlarına dönmesine ve büyük çileler çekmesine sebep olmuştur. Her şey hazırdı, kararlar alınmış, vesikalar imzalanmıştı. Taşköprü köyü tehcir pilanının ilk kurbanı oldu. 1948 yılında Ermeniler, Taşköprü ve Arpagölün kenarında yerleşen Karabulak köylerini ilk aşamada Azerbaycan’a göçürmeyi pilanladılar. Çünkü her iki ilçe İrevan’ın en manzaralı yerinde idi. Nüfusunun yüzde 90’ı Türklerden ibaretti.
Neticede İrevan’da yaşayan Azerbaycan Türkleri asırlar boyu yaşadıkları topraklardan, öz yurtları olan Vedibasar, Zengezur, Dereleyez illerinden zorla Azerbaycan’ın Kür-Aras bozkırlarındaki sıcak düzlüklerine sürüldüler. Bu Ermenilerin ve Sovyetler Birliğinin Azerbaycan Türklerine ortaklaşa yaptıkları bir soykırımdı. Sözde gönüllülük perdesi altında göç ettirilen Türkler, kendi yaylalarını, çağlayan pınarlarını, bağ bahçelerini ve yıllarca emek verdikleri, doğdukları öz ev ocaklarını gözü yaşlı terk ettiler. Vatanlarına ve toprağına çok bağlı olan İrevan Türkleri için sahip olduklarını bütünüyle yitirmekten ağır hiç bir dert olamazdı. Azerbaycan’ın tamamıyla elverişsiz olan ilçelerine göçürülen binlerce insan, özellikle de yaşlılar ve çocuklar ağır göçürülme şartlarına, keskin iklim değişikliğine, fizikî ve manevi sarsıntılara katlanamayıp mahvoldu. Azerbaycanlı şair Reşit Tehmezoğlu “Kara Kapı” şiirinde göçürülme ile alakalı tarihî gerçekleri şöyle dile getirir:
Yaylalardan boş çöllere indirildik / Dağda yanan ocak idik söndürüldük / Taze yurda hele yürek ısıtmadan / Çoğumuzu toprak aldı kızdırmadan (Kara Kapı).
Cengiz Dağcı’nın söylediği gibi “Dünya güçlülerin dünyası idi.” Hilekâr Ermenilerin ve Türk kanına susayan cellatların kılıcının arkasının ve önünün kestiği zamanlardı. Azerbaycan Türklerinin elinde hiç bir güç ve imtiyaz yoktu. Göçürülmede dikkat çeken hususlardan biri de, çoğunluğu dağ köylerinden göçürülen İrevan Türklerinin yerine yurt dışından gelen azgın “Taşnak” döküntülerinin gitmemesi idi. Türklerin göçürülmesiyle boşaltılmış köylere hiç kimse yerleştirilmedi ve bu köyler sonradan harabelere dönüştü. Hatta Ermeni arşivlerindeki kaynaklarda da 476’dan fazla boşaltılmış köyün istifadesiz kaldığı gösterilmiştir (Komünist gazetesi, Erivan, 20 Ocak 1975).
Ermenilerin göçürme siyasetindeki esas amacı, Türkleri İrevan topraklarından çıkarmaktı. Yurt dışından gelenler, Ermenistan’ın dağ köylerini refahlaştırmak için değil, “Büyük Ermenistan” yaratmak hayali ile geliyorlardı! Bu simasız hainler öz çirkin ve hilekâr niyetlerini daha VII-VIII. yüzyıldan beri hayata geçirmeye çalışıyorlardı. 1948-1953 yılında ortaya attıkları “göçürme” pilanı da yaptıkları tüm çirkin siyasi planların bir uzantısıydı. Moskova’nın rızası ile İrevan Türklerinin Ermenistan’dan göçürülmesi ve sinsice soykırımı başlatılmıştı. 1948-1953’te Azerbaycan’a zorla göçürmeler ise Stalin, Mikoyan, ve Arutunyan’ın üçlü ittifakı neticesinde mümkün oldu. Zengezur’un bazı köyleri göçürülmüştü. Sıra Karakapı köylerinde idi. Lakin bütün bu facialara imkân veren Stalin’in ölümü göçürmeyi bir müddet durdurdu. “Karakapı” şiirinde Stalin’in ölümünü şair R. Tehmezoğlu şu şekilde kaleme almıştı:
53’ün mart ayını bir yada sal / Kanat çırpıp, yere düştü koca “kartal” / Eşti bizi bıyıkların eşe eşe / Kanlar döktü, leş aradı döndü leşe (Karakapı!)
Böylelikle 1953 yıl mart ayının sonlarında göçürme tamamen durduruldu. Tarihin bilinmeyen gizli saklı sayfalarını çevirdikçe Ermenilerin ve onlara tarih boyu destek sağlayan batı dünyasının çirkin ve riyakâr yüzünü görmekteyiz. Şimdi Ermenistan adı verilen arazide tek bir Türk bile kalmadı. Binlerce Türk ailesinin ocağı odsuz, bacası tütsüsüz kaldı. Ocaklarımızı yeniden alevlendirecek, bacalarımızı yeniden tüttüreceğimiz bir gün gelecek, eminim!!! O, kadim topraklar analarımızın ninni dediği, atalarımızın kılıç kuşandığı o yalçın kayalar ezelden bizimdi, yine bizim olacak! Bu gün damarlarında temiz Türk kanı akan her vatan evladı yalnız bu mukaddes inançla yaşamalıdır. Koynunda ulu ecdadımızın mezarları uyuyan, tarihi Türk-Oğuz topraklarına, İrevan’a bir gün mutlaka döneceğiz!?. Bu belki yarın, belki 20 yıl sonra mümkün olamayabilir, ama on yıllar geçecek, nesiller değişecek, tarihi unuttursalar bile, kan yaddaşımız topraklarımızı, o yurdu, o vatanı hiç bir zaman unutmayacak! Ecdatlarımızın Zengezur’da, Dereleyez’de, Ağbaba’da, İrevan’da başı üzerinde uçan ruhları bir gün torunlarımızı çekip götürecek o kadim yurt yerlerimize. Belki at belinde, ellerinde kılıç gidecekler, belki en modern silahlarla gidecekler, belki de akılla fendle fethedecekler o toprakları kim bilir? Lakin Türkoğlu mutlaka dönecek o topraklara! BİZ DÖNECEĞİZ…
Not : Bu yazımı yazarken nenemin her zamanlar yaktığı ağıtını hatırladım.
Ezizim gala yeri,
Yurt yeri gal’a yeri.
Kıyamet o gün kopar.
El göçe, gala yeri.
SEVİL İREVANLI