|
|
|
Geleneksel Sanatlarımızdan Kaat’ı
|
Geleneksel Türk süsleme sanatları son yıllara kadar pek fazla duyulmayan, duyulduğunda da kapsama alanına nelerin girdiği pek bilinmeyen bir tanımdı. |
Matbaanın icadı ve Osmanlıda yaygınlaşması el yazmalarına dolayısıyla da bu değerli yazıları daha da değerlendiren süsleme sanatlarına talebin azalmasına sebep oldu. Osmanlı’nın son zamanlarında bu yüzden gözden düşen geleneksel sanatlarımız harf devrimi ile unutuldu. Hattatların yanı sıra altın ve toprak boyalar ile yazıları tezyin eden müzehhipler, ebruzenler, ince kâğıt ve deri oymalarla kitap ve cilt kapaklarını bezeyen kattanlar (kaat’ı sanatçıları), minyatürcüler de gözden düştü. Artık talibi azalan marifetlerini daha az icra ettiler.
Hızla mekanikleşen dünyada olduğu gibi bizde de yeni olana ilgi duyuldu. Birbirinin eşi olan, seri üretilen, sahip olunması kolay nesnelere itibar eder olduk. Eski ustalarla birlikte sanatları ve eserleri de kaybolmaya ve unutulmaya başladı. Emeğin, göz nurunun dökülmesiyle incelen zevklerin ürünü olan; meşgul olanı da güzelleştiren bu sanatların kaybedilmemesi gerektiğini bilen bilge insanlar da vardı. Kimileri eskici dükkânlarına, rehincilere düşen eserleri toplayıp saklayarak bu güne gelmesini sağladılar. Kimileri de tekniklerini, kurallarını nasıl ve kimler tarafından yapıldığını kayda aldılar. Öğrendiler, öğrettiler.
Bu alanda emek sarf edenlerin başında rahmetli Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver vardır. Bir yandan tıp okurken bir yandan da Medresetü’l Hattatin’de Türk tezyinî sanatlarını öğrenir. 1935’lerde Topkapı Sarayı nakışhanesini ihya eder. 1936-1985 yılları arasında da Güzel Sanatlar Akademisi Şark Tezyinatları Bölümü’nde hocalık yapar. Öğrencilerini yetiştirirken bu sanatların Türk ruhundan sapmadan yenilenerek devam etmesi için temel kuralları kaynaklara bağlı kalarak disipline eder. Bu gün bu sanatlar, onun düzene soktuğu kurallar ile yetiştirdiği öğrencileri tarafından yaşatılıyor. Bizlere ulaştırılıyor.
Ben de 1995 yılında emekli olduğumda Çemberlitaş Birlik Vakfı tezhip kursuna başladım. Topkapı Sarayı nakışhanesi hocalarından Serap Bostancı’dan ders almaya başladım. Kaat’ı sanatını da ilk kez hocamdan orada duydum. Bu sanata yakın çalışmalar yaptığımız hatta onlara dekopaj, kolaj dediğimiz halde Türk’ün en eski sanatlarından biri olan kaat’ı’yı hiç duymamıştım. Bu beni çok üzdü. Bulabildiğim tek kaynak Süheyl hocanın kızı ve öğrencisi olan Gülbin Mesera’nın Türk Sanatında İnce Kâğıt Oymacılığı Kaat’ı adlı kitabı idi.
14.yy.da Anadolu’da görülmeye başlayan bu sanat 15 ve 16.yy.larda Heratlı ustalar tarafından da yapılıyor. Elimizdeki en eski kaat’ı’lar 14.yy.a ait Şeyh Mehmet Divanı’nda yer alıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde korunuyor.17.yy.da Bursalı Fahri, Gazneli Mahmut en tanınmış ustalardır.18.yy. başlarında unutulmaya başlayan bu sanata ait örneklerin bir kısmı da British Museum’da sergileniyor. Gülbin Mesera’nın kitabında bu nadide eserlerin resimleri yer alıyor. İncelediğim kitap ve gördüğüm örneklerin güzelliği beni tezhibin yanı sıra kaat’ı sanatını da öğrenmeye heveslendirdi. Bu arzumu da hocam Hasan Türkmen sayesinde gerçekleştirdim.
Kaat’ı sanatının adı kaatetmek (kesmek) ten geliyor. İcra edenlere kaattan deniyor. Kâğıt ve deri gibi materyaller kesilip oyularak eserler oluşturuluyor. Oyularak çıkarılan desene erkek kaat’ı, bunun içinden çıkartıldığı desene de dişi denir. Her iki desen başka bir renkteki zemine yapıştırılıp aynı anda iki eser oluşturulur. Ben erkek tarzında çalışıyorum. Ebrulu kâğıtlardan oyduğum desenleri bir kompozisyon haline getiriyorum. Bu sanat tezhiplenmiş yazılı sayfaların sürtünerek zarar görmemesi için arasına konan kâğıtları süslerken ortaya çıkmış. Ben de kullandığım tarz ile onu kitap arasından çıkarıp duvara astım.
Nalan Güler
|
Bu haber 4915 defa okundu.
|
Ufuk Ötesi : 2006 / 03
|
|
|