Boy gösterdiği tv kanallarında ve Agos gazetesindeki yazılarında üslubunu ve amacını açıkça ortaya koyan birisi olarak, Star gazetesinin 16 Ekim 2005 tarihli sayısındaki röportajında kamuoyunu yanıltarak ‘Türkler beni anlamadı’ diyor. Söylediği ve yazdığı yazılardan çelişkili bir şekilde kaçmaya çalışan bu zat, röportajı yazılı basında yer aldığı halde cümlelerin yerini değiştirmeye çalışarak kendini savunuyor.
Konferanstaki dindaşlarına “Su çatlağını bulsun” mesajını veren Dink, Doğu ve Güneydoğu topraklarını Türklerden koparmanın yollarını gösteriyor. Öyle ki, Amerika ve Fransa sokaklarında ölen kimliği belirsiz olan kimseleri Ermenidir diye getirip o topraklarda defnederlerse, suyun çatlağını bulacağına inanıyor. Yani bunları kemikler açısından düşünmüş. Kazı işleri yaptırarak burada Ermeni mezarları var diye, sahte tarih yaratmak için. Azerbaycan’da, Şuşa’da, Laçın’da, Hankendin’de yaptıkları gibi. Yerlere haç gömerek burası Ermeni topraklarıdır diye sahte oyunlarını sürdürmekten bıkmadılar.
Konuşmasının sonunda maskesi düşen Dink, asıl niyetinin ne olduğunu açıklayarak, “Biz 3 bin yıl yaşadığımız bu toprakları istiyoruz.” diyor. Siz hangi toprakları istiyorsunuz? diye sormak lazım.
Türkiye’de en lüks semtlerde oturan, gazete çıkaran, okulları, kiliseleri, yayın evleri olan sizler değil misiniz? Daha ne istiyorsunuz? Osmanlı İmparatorluğu döneminde sizler, kabile halinde yaşayan bir azınlık olarak biliniyordunuz. Dahası Osmanlı Devletinin parçalanması gayesi ile nankörce satılarak katıldığınız Rus, İngiliz ve Fransız ordularında üzerinizde o devletlerin üniformaları ile Türk topraklarını parçalamak için savaştınız. Savaşmadınız mı? Azerbaycan Türklerinin büyük üstadı şair Bahtiyar Vahapzade nankör Ermenilerle ilgili yazdığı bir şiirinde şöyle diyor: “Sehl- Sumbat Sata bildin, neyi-neye-kimi-kime? Tek olsaydın hiç adını tutmaz idim. Mikrop gibi elenmisen tarihime.”
Satkınlıkta ve nankörlükte mahir olan Ermeniler, sizler Türkiye’de herhangi bir toprak iddiasında bulunamazsınız! Bizler buna izin veremeyiz.
İrevan’ı, Karabağ topraklarını işgalci güçlerle bin bir hile ile ele geçirdiniz. 0 topraklar, İrevan da Dağlık Karabağ da tarihi Türk topraklarıdır. O topraklar bizim topraklarımızdır, er veya geç bizler o topraklara döneceğiz! Ben de bunun inancındayım...
Başka bir Ermeni yazar Henri Papazyan; Kars, Muş, Ardahan tarihi Ermenistan’a aittir diyor. Papazyan’ın kendi adı gibi emin olduğu yapay Ermenistan. Azerbaycan’ın kadim Türk toprağı olan İrevan’dır. İrevan!! Benim Ata yurdum Azerbaycan Türklerinin asırlar boyu beylikler, hanlıklar devrini yaşadığı ve sahip olduğu o topraklar Türk topraklarıdır. Ulu ecdadımızın uyuduğu kabristanlar İrevan’dadır. Bunları kimse ve hiçbir sahte tarih inkâr edemez.. Yine Star gazetesinin 16 Ekim 2005 tarihli sayısındaki röportajında Hrant Dink Ermenileri bünyelere ayırırken Ermenistan Ermenileri o topraklara sonradan gelmişlerdir diyor. Doğru, İrevan’da şimdi yaşamakta olan Ermeniler İrevan topraklarına sonradan geldiler ve kendileri gelmediler. Dış güçler tarafından bilinçli bir şekilde yerleştirildiler. Zaman-zaman 1877–1878, 1905–1906, 1915- 1918 yıllarında İngilizlerin ve Rusların Taşnak-Bolşevik birliklerinden kurulan Kızıl Ordunun silahlı kuvvetleri tarafından yerleştirildiler. Bu oyunlar Azerbaycan’ın yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kullanırken herhangi bir sorun çıkarsa Ermenileri bir maşa gibi kullanıp kışkırtsınlar diye oynandı. Bir kısmı ise Cellat Stalin hakimiyetinin Azerbaycan Türklerine divan tuttuğu o kanlı 1937 yılında yerleştirildi. Çünkü hâkimiyet ve güç onlardaydı. Üstü açık vagonlara bindirilerek Sibirya çöllerine sürgün edilen Azerbaycan Türklerinin çoğu yollarda açlıktan ve soğuktan mahvoldu. Üçüncü aşama ise 1980’li yıllardan başlayarak gittikçe daha da güçlendi. Fransa’dan, İngiltere’den gelen Ermeniler, özellikle de Fransa’dan gelen Diaspora Ermenileri, geldikleri andan itibaren bütün kentlerde, ilçelerde ve köylerde bile yönetimi ele alıp Azerbaycan Türklerine her türlü aşağılayıcı muameleleri yaparak, yönetimden atıyorlardı. Bunların sayısı arttıkça (halk arasında bunlara taze gelen Ermeniler deniliyordu) Bunların sayısı arttıkça kin, nefret, entrikalar, aşağılanmalar ve vahşilik gittikçe artıyordu.
80’li yılların sonunda bütün bu simasızlıklara, vahşiliklere tanık olan ve birebir bunları yaşayan biri olarak yazıyorum.
Son olarak 1988 yılında bu taze gelen Ermeniler daha da azgınlaşarak bütün Türkleri öz Ata-Baba yurtlarından yani İrevan topraklarından bütünüyle çıkarmayı başardılar. İşte Dink’in söylediği İrevan’a sonradan gelip yerleşen sahtekâr ve simasız Ermeniler tarihî Türk topraklarının sahibi oldular.
İrevan’da, Karabağ’da oynadığı oyunlarla amaçlarına çok kolayca ulaşan bu simasız Ermeniler şimdi de Gürcistan’ın Samtshe- Cevahati/Ahalkelek bölgesinde yeni oyunlarını oynamaya devam ediyorlar. Bakalım bu olaylardan neler doğacak?
Not: Türklüğe hakaret ettiği gerekçesiyle 6 ay hapis cezasına çarptırılan bu zatın Star gazetesindeki röportajını okuduğum zaman 25 yıl önce İrevan’da okulda olan bir olayı hatırladım. Rahmetli babam İrevan’da bir okulda müdür yardımcısı olan Tadevosyan’a suçlu olduğu halde hakaret içeren bir kelime kullandığı için bütün Ermeniler ortaklaşa toplanıp bir hakaret dilekçesi hazırlamıştı. Okulda çalışan diğer Azerbaycan Türkleri ise bu hadiseye sessiz kaldıkları için babama Ermeni anayasa kanunlarına göre sözlü hakaret davası açılarak hem ceza verildi hem de okuldan atıldı. Bu sadece bir ferde karşı yapılan hakaretin bedeli idi; babam İrevan topraklarından da çıkarıldı. Ama 300 milyonluk Türk milletine 70 milyonluk Türkiye’de herkesin gözü önünde hakarette bulunan bu simasız Ermeni yazar Hrant Dink’e sadece 6 ay hapis cezası verildi o da sözde. Bu nasıl adalettir? Bu nasıl devlettir? Hrant Dink Türk ulusuna umarsızca söylediği hakaretler için çıkıp Türk milletinden özür dilemelidir. Aksi takdirde bu hakaretler hiçbir şekilde hiçbir Türk tarafından kabullenilemez, hazmedilemez ve cezasız kalamaz.
Sevil İrevanlı