|
|
|
YERLİ MALI TÜRK’ÜN MALI
|
Yerli malı ve tutum haftası konusunda; bilinçli bir unutturma, yok sayma, hatta daha da önemlisi, içeriğinin tahrip edilmesi programı yürütülüyor. Öyle bir hava veriliyor ki; sanırsınız böyle bir hafta ancak 1930’ları yaşamak, nostalji yapmak isteyenlerin fantezisi !... |
Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği Onursal Başkanı Kemal Özden ile söyleştik… Bu söyleşi sırasında “bir dokun, bin ah işit kase-i fağfurdan” misali, neler duymadık ki…
YANILGILAR, YALANLAR, YANLIŞ BİLİNENLER..!
— Yerli Malı ve Tutum haftası global dünyada olur mu? Ekonomi küreselleşiyor, ulusal sınırların önemi kalmadı, Bu tip görüşlerin çağdaş dünyada yeri var mı?..
— Türkiye’nin bir büyük gazetesinin başyazarı “bu tip haftalar Küba’da dahi kalmadı” diye yazdı. Peki gerçek bu mu? İnternet’te kısa bir gezinti dahi bu yalanın mumunu söndürmeye yeter. Bırakınız İngiltere’de İngiliz ürünü, Fransa’da sadece ticari ürünler değil, hizmet ve kültür alanındaki kararlı ulusalcı tavrı, dünyanın en zengin ülkesi kabul edilen Amerika’da dahi bu haftalar federal yasayla (herhangi eyalette değil, tüm ülkede) güvence altına alınmıştır. USİAD’ın arşivi “Bahçe ürünleri Alman damgasını taşırsa kalitelidir” veya “Yeni Zelanda ürünü tercih edilmelidir” gibi broşür ve yazılarla dolu. Her biri o ülkenin kendi ulusal sanayi ürünlerini kullanma bilincini yurttaşına kavratmaya çalışıyor.
— Birçok ürünü henüz üretemiyoruz. Üstelik biz sizden mal almayacağız dersek onlar da bizim ürünlerimize ambargo koymaz mı? Ve bu durumda biz daha zorda kalmaz mıyız?
— 1929 yılında dönemin başbakanı İsmet İnönü; T.B.M.M.’de yaptığı konuşma ile Yerli Malı ve Tutum haftasının gerekliliğini anlatırken, konunun en önemli noktasına parmak basıyor: “Yerli Malı ve Tutum haftası demek hiç yabancı mal almayacağız demek değildir. Yabancı malları borçla değil, kendi dövizimizle almak demektir.” İşin püf noktası bu. Türkiye’de üretilen ürünleri de dışardan alırsanız döviziniz yetmez. “Onlar da bize ambargo uygularlar” iddiasına gelince; biz onlara, onların bize yaptığını, kendi ülkelerinde uyguladığını yapacağız. Ürettiğini kendi ülkende satamazken yabancılara nasıl satacaksın?
— Yerli üründe kalite sorunu var…
— Yurttaşa her şart altında yerli malı al diyemeyiz. Eğer Türk üreticisinin, sanayicisinin daha başlangıçta kendi ülkesinde rekabet şansı olmazsa, dünyaya nasıl mal satacak? Sanayileşmiş, zenginleşmiş tüm dünya ülkelerinin bugünkü duruma gelme tarihi; koruma duvarları, ülke sanayisini yabancı ürün ucuzluğuna karşı gümrük duvarları tarihidir. Onlar bu yoldan zenginleştiler, güçlendiler, şimdi dönüp bize “siz böyle yapmayın” nasihatini veriyorlar. Onlar da biliyor ki maymun gözünü açarsa, boynuzun kulağı geçme olasılığı yüksek.
— İthal mal ve marka kullanmak artık toplum belleğine yerleşti, bunu değiştirmek toplumda sorun yaratmaz mı?
- Her şeyden önce bu bir gönüllülük sorunu; zorlama olmaz. Ama biz yabancı mal kullandıkça, ülkede üretim düşüyor, bu da kaçınılmaz olarak fabrikaların kapanmasına, işsizliğin artmasına sebep oluyor. İşsizlik arttıkça da gerek ülkede gerekse dışarıda üretilen malların tüketimi yeniden düşüyor ve başka işyerleri de kapanıyor. Yabancı marka hayranlığına son vermezsek, sonunda, işsizliğin patladığı bir cehennemde yaşamak zorunda kalırız ki yerliyi de yabancıyı da alacak parayı kazanacak bir işimiz olmaz.
—Yani bu, ulusal temelde bir kısır döngü…
— Evet… Ulusal malınızı desteklemezseniz, yabancı malları da satamazsınız..
— Yerli Malı ve Tutum Haftası’nı kimler düzenliyor, ne zaman başladı?
- Yerli Malı ve Tutum haftası bir cumhuriyet kurumu. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleri ile kurulan Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti ile 1929’da başlatılmış. Cemiyetin bir numaralı üyesi Mustafa Kemal. O yıllarda (Aralık ayı ikinci haftasında) çıkan Cumhuriyet Gazetesi’nin, sekiz sütuna manşeti şöyle: “Yemin ettik yerli malı kullanmaya!” Amerika’da benzer kampanyanın başlangıcı bizden yedi yıl sonra, 1936’da: “Buy American” sloganıyla ortaya çıkmış.
— Kullandığınız arabanın, kıravatınızın ve takım elbisenizin markası nedir?
— Yerli malını anlattığımız her panelde gelen soru bu… Her seferinde kıravatımı çevirip, elbisemin içini açarak, Türkiye’de üretildiklerini gösteriyorum. Ama her seferinde bir başka konuyu da ayrıca belirtiyorum: Şekilci olmamak gerek. Sorun tek tek kişilerin falsosunu yakalamak, onları mahkum etmek değil. Tabii ki doğru olan ve güzel olan, tüm tüketimde yerli malı kullanmak. Ancak şekilcilikte ısrar etmek, yıllar boyu konunun önemi ile yüz yüze gelmemiş tüketiciyi ulusal davadan soğutabilir. Artı, madem küreselleşen ekonomiden bahsediyorsunuz, bu küreselleşme içinde ekonomik gücünü yitiren toplumun ne faydası olur ki?..
— Dünya bilişim çağına geçmişken, teknoloji standardı bu kadar yüksekken bizim onları yakalamamız ve rekabet edebilmemiz olanaklı mı?
— Olanaksız olduğunu düşünenler için söyleyecek ve yapacak bir şey yok. Onlar bu cumhuriyetin yaşamayacağını, Kurtuluş Savaşında binlerce şehit vererek elde ettiğimiz zaferin bir anlamı olmadığını –ya da boşa çıktığını- düşünenlerdir. Başka ülkelerin boyunduruğunda bulabildikleri ikinci sınıf yurttaşlıklarda ve eğer bulabilirlerse ikinci sınıf işlerde kazandıklarını tüketebilirler. Kaldı ki cumhuriyetin o günkü olanaksızlıklarını düşünün. O noktadan, dünyanın en hızlı kalkınan üç ülkesinden biri olabilmeyi başaran insanların torunuyuz biz. Daha o yıllarda Avrupa’ya, Sovyetler Birliği’ne uçak satabilen bir ülkeyi yaratabilmişsek, bugünkü olanaklar, yetişmiş insan gücü, fabrikalar, madenler vb. ile çok daha iyisini yapabiliriz.
— Bu saatten sonra fındık-fıstık, portakal yeme törenleri mi yapacağız?
— Arap’ın petrolü, Rus’un doğalgazı neyse bizim de ihraç ürünlerimiz (o yıllar için) fındıktı, incirdi, portakaldı, tütündü, pamuktu... Yani ülkemizin gereksinim duyduğu yabancı ürünleri alırken ödeyeceğimiz dövizi kazandığımız ihraç ürünleri bunlar. İşin bu kısmı yaşı ellinin altındaki nesle hiç anlatılmadı. Çünkü elli yıllık egemen anlayış, borçla kalkınma idi. Borç almanın “erdemine” inandırılmamız için önce tasarrufu, sonra da para kazandığımız ürünleri ve anlamını yok ettiler. Son elli yılda içi boşaltılmış, abuk sabuk törensel kısmı da kalmadı artık. Şimdi moda globalizm, kozmopolitizm. Şimdi okullarda; eşcinsel şarkıcı çağırmak, medya maymunlarına içi boş konuşmalar yaptırmak moda...
— Atatürk’ün bir numaralı üye olduğu “Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti” ne oldu?
— Adı değiştirildi. “Ulusal Ekonomi Derneği” olarak yaşıyor. İsmet İnönü, Yerli Malı ve Tutum Haftasının önemini anlattığı konuşmasında; “Liberalizm insanımız için vahşettir” demiş, ne gam!.. Durmuş bir saat bile günde iki kez doğru saati gösterir. Ekonomik kurumumuzdan pek ses çıkmaz, çıkarsa da kuruluş amacına söven liberaller genellikle baş köşede olur.
— Türkiye’de üretildiği halde bazı ürünlerin üzerine yarı İngilizce yarı İtalyanca markalar basılıyor, bazı caddelerde art arda mağaza isimlerini okuduğunuzda burası Türkiye mi diye sormaktan kendinizi alamıyorsunuz. Ulusal kültürümüz çağdaşlaşmak adına kozmopolitizme kurban mı gidiyor?
— Bu, kozmopolitizm değil, yozlaşmadır… Türkiye’de ulusal kültürümüz adeta cinnet boyutunda tahrip ediliyor, yok ediliyor. Yabancı marka hayranlığı, ithal ürün kullanma alışkanlığı, ekonomik teslimiyet, kendi kültürünü (aslında kültürsüzlüğünü) yaratıyor. “Kendisi olamayan, başkası olur” sözü ülkenin çıplak gözle görünen gerçeği. Mağaza isimlerinden başlayarak, yabancı markalara öykünme ve reklam sloganlarındaki yabancılaşma tam bir yozlaşma yaratıyor ki, böylesi ancak ve ancak sömürgelerde görülebilecek bir soytarılık. Biz USİAD olarak; Türk sanayicisine, ürünlerinin üzerine Türk Malı ibaresini yeniden koymayı öneriyoruz. Tabii ki bu rumuzu koymanın getirdiği sorumlulukla... Kaliteli ve rekabet edebilir standartlarda ve rekabet edebilir fiyatlarda ürünler üreterek.
— Bunun gerçekleşebileceğine inanıyor musunuz?
— İnanıyorum ve bu gerçekleşecek…
|
Bu haber 26223 defa okundu.
|
Ufuk Ötesi : 2006 / 01
|
|
|