Türk sanatçısı (ve sanatı), Atatürk’ün ölümünden sonra iktidara gelen hemen hemen tüm hükümetler tarafından horlanmış, küçümsenmiş, hiçimsenmiştir... Hâlâ aramızda olan yaşlı sanatçılar tanıklık edebilir: Yakın geçmişe dek, turneye giden tiyatrocu kadınlara, bir genelev kadınına davranır gibi davranılmaktaydı... Gittiği kentte-kasabada hemen “fişlenen” kadın oyuncu, oyundan sonra oteline gidip yatmak zorundaydı... Oyuncu arkadaşlarıyla bir yerde oturup yemek yemek, eğlenmek hakkına sahip değildi! Ayrıca, kaymakam ya da karakol amirinin vb. yemek “davet”ine icabet etmeyecek olsa, oyuna çıkmasına bile izin verilmez; sepeti koluna verilip geriye postalanırdı... Rahmetli Tevfik Gelenbe’nin bu konularda “yaşanmış” çok öyküsü vardı... Aynı dönemlerde, oyuncunun mahkemedeki “tanık”lığının geçerli olmadığını da biliyoruz... Türk Tiyatrosu, bu koşullarda olgunlaşmıştır...
Akepe’nin -işine geldiğinde- dile getirdiği özgürlük ve demokrasi, tiyatronun ta kendisidir. Yazılır, sahneye konur, yüzlerce kez oynanır; yolunda gitmeyen her şey gözler önüne serilir... İşte bunun için hükümetler tiyatroyu sevememiştir.
Her devlet kurumunda -fazlasıyla- olduğu gibi, Devlet Tiyatrosu’nda da yolunda gitmeyen bir şeyler olabilir. Bu durumda Ankara’nın, müdür ve sanat yönetmenini “uyarma”sı yeterlidir. Gereken yapılacaktır, kimsenin görevden alınmasına gerek yoktur! Hızlandırılmış tren (!) onlarca kişiye mezar olduğunda içişleri bakanını görevden almayı bile düşünmeyenler, sıra tiyatroya geldiğinde şahin kesildi... Oysa “gerçek rahatsızlık” başkaydı. Kurumun “özerk”liği birilerine batıyordu... Ülkede her şeyin “ayar”ını değiştirenler, oyunlara da “ayar çekme” derdindeydi...
Gelelim konunun “kara çalma” bölümüne: İşten anlamayanlarca “bankamatik sanatçısı” olarak suçlanan Can Gürzap, kurumun en çalışkan, en üretken sanatçılarından biridir. Bu gerçeğin sayısız tanıklarından biri de, yaklaşık 40 yılını tiyatroyla ve bu insanlarla yaşamış olan, bu satırların yazarıdır. Her sezon, Gürzap’ın oynadığı ya da sahneye koyduğu oyunları büyük beğeniyle izlemekteyiz. Ankara’daki “uyuyan güzel”ler izlemiyormuş demek ki. “110 kiloluk balerinler” konusu ise bir başka güldürü. Ne diyelim! En iyisi bir şey demeyelim de, eski bir atasözümüzle noktalayalım:
Tahsil cehaleti alır, eşeklik bâkî kalır!