Bu haberi, Dış İşleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Gül’ün açıklaması takip etti. TRT'den Kürtçe yayına hemen başlamasını istedi. Gerekçe belliydi: "AB'ye hiçbir bahane bırakmak istemiyoruz"...
Bir başka haber: “...RTÜK'ün asker üyesinin çekilmesini öngören uyum paketi içinde, TRT Yasası'nın "yayınların dili Türkçe'dir" maddesinde değişiklik yapılarak, "geleneksel dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir" ifadesi koyuldu...
Aylardır, bu haberlerle yatıp, bu haberlerle kalktık. Bu arada, basında, hem yetkililerin hem de vatandaşın duygularına baskılar da sürdürülmeye devam edildi. Bu haberle ilaveten, yok Tarkan'ın şarkılarını Kürtçe söyleyen bir şarkıcıyı tanıtan bir haberi yayınladığı için RTÜK, ATV’ye uyarı yazısı gönderdi, yok, “...Kopenhag kriterleri için yasanın olması yeterli değil, pratik önemli. RTÜK'ün kararı da bu açıdan en tipik örnek..." vb gibi haberler devam edip gitti...
Bundan kurtuluş yoktu. AB’ye alınmamızın ‘olmazsa olmaz şartı’(!) olarak, büyük bir işgüzarlıkla Türk halkına dayatılan AB uyum yasaları çerçevesinde yapılan değişiklik sonrasında, kürtçe yayın için son adım da atıldı. 26 Mayıs 2004’te TRT Genel Müdürü Demiröz beklenen açıklamasını yaptı. Özetle şunları söyledi: '...Türkiye Cumhuriyeti'nde herkes eşit hakka sahip Anayasal yurttaştır. Her yurttaş üst kimlikte Türk olmaktan gurur duyar. Hepimizin ortak-resmi dili Türkçe’dir. (öyle olduğuna inanılsa ve savunulsaydı, bu tuzağa düşülmezdi!) ... Hepimiz demokrasimizi, milli birlik ve beraberliğimizi güçlendirmek arzusundayız. Ulus devlete olan bağlılığımız çoğulcu demokrasinin önünde engel değildir. (Evet, bunun için bu ülkede(isterlerse bu yayınları da yapabilecek) binlerce yöresel kültür ve dayanışma derneği ve vakfı var. Her biri kendi bünyesinde etnik kültürel aktiviteler yapmaktadır) “...Bugünkü yönetim kurulu toplantımız neticesinde TRT olarak alt kültürlerimizi yansıtan dil ve lehçelerde yayın yapılması için alt yapı oluşturulması kararı alınmıştır...” (Yanlış itirazın yanlış sonucu!)
Hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz, TRT'de haftada 2 saat televizyon, yine haftada 4 saat de radyo olmak üzere kürtçe yayın başlayacak. İçimiz kan ağlıyor! Yok yok, bu kararda katkısı, etkisi olan herkesi şiddetle kınıyoruz. Hatta lanetliyoruz... Başta Atatürk’ümüz olmak üzere, İstiklâl Harbimizde kanı akan, canı yanan, can veren; Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini atan ecdâdın kemikleri sızlıyor şimdi!.. AB hayali uğruna nasıl da körleştiler, sağırlaştılar; Hangi birlik üyesi ülkede vatandaşlarının bütünün ödediği paralarla etnik guruplara özel yayın yapılıyor? Hangi ülkenin eğitim ve yayın dili ‘üst dili’ ile değil? Hangi ülke, devletini ve milletini oluşturan temel yapı taşlarını yerinden oynatarak yeri doldurulamayacak gedikler açıyor?.. Hiçbir ön bilgiye ihtiyaç yok! Açın ilgili web sitelerini, sınırdışı radyo ve TV’leri ve anında bu ayrıştırmanın büyük Kürdistan’ın kuzeyini oluşturmak, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ise fiilen ortadan kaldırmak için hazırlandığını görün!
Bu ülkede kürtçenin çeşitli şivelerinde gazete, dergi zaten çıkmıyor mu, radyo ve televizyon yayını yapılmıyor mu, yapılamaz mı? İlle de bunu devlet adına mı yapmak gerekiyor? Evet, çünkü Kurtuluş Savaşı’nın intikamı, bizzat Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden alınmalıdır! Yoksa her noktada özel sektör diyen AB, yayın alanında da devletin iznini yeterli görmez miydi? Kaldı ki Lehçeyi öğretmenin, yaygınlaştırmanın dışında hedef kitlenin, ‘devletin dayatmacı, eritmeci ‘diye adlandırdığı TRT yayınlarına itibar etmedikleri de ortadadır.
Denetimini, yetkilerini görev ve sorumlulukları doğrultusunda ortaya koyacak RTÜK veya bir başka kurulun yapacağı yerel ve özel sınıriçi şive, lehçe, dil yayınına evet, TRT Kurumunun yayına ise hayır diyoruz. Bu arada, TRT’nin -kızı kürtçülük davasından yargılanan ve itirafçı sıfatıyla affedilen yetkilisi Latif Okul gibi- asıl yetkilileri, Kürtçe’den sonra kaç tane ve hangi lehçe, şive ve dilde yayın yapmayı planladıklarını da açıklamak durumundadırlar. Türk halkı bunu bilmek istiyor. Bu da bu halkın hakkıdır.