Hemen yanı başımızdaki bir cennet. “Yeşil Ada” da denilen Kırım’a varmanın en kolay yolu, uçak ile... Biz de öyle yaptık. İstanbul Uluslararası Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali’nden Ukrayna Hava Yoları uçağı ile Kırım’a hareket ettik.
Dedik ya, Kırım bize çok yakın diye... 1 saat 15 dakikalık bir uçuşun ardından, cetvelle çizilmiş gibi görünen tarlaların üzerinden Kırım’ın başkenti Akmescit’teki Uluslararası Havaalanı’na doğru alçalmaya başladık. Ancak şunu asla unutmamak lazım, yolculuk ne kadar kısa sürerse sürsün, bu sizin havaalanı gümrüğünden de kısa bir sürede geçeceğiniz anlamına gelmiyor. Nitekim, bu sefer de öyle oldu. Üç saatlik yıpratıcı ve gereksiz gümrük mevzuatı boğuşmasının ardından, kendimizi ancak dışarı atabildik. Hala daha anlamsız bürokratik işlemlerde ısrar edilmesini anlayabilmek zor.
Gezimiz boyunca konaklayacağımız Turbaza Tavria Oteli, Türkiye standartlarına göre mütevazı bir otel. Fiyatı da gayet makul. Fazla lüks aramayanlar için ideal bir yer.
Farklı Bir Gezi
Bu yıl ki gezimiz çok farklı tatlarla dopdolu geçti. Daha geldiğimiz ilk günün akşamında “Uluslararası Folklor Sempozyumu” ve “1. Uluslararası Kırım Şiir Şöleni” iştirakçileri ile akşam yemeğinde şiir ve güzel sözlerin eşliğinde bir aradaydık.
3 Temmuz Perşembe günü akşamı ise, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanı Şenol Demiröz başkanlığındaki bir heyet, sempozyum iştirakçileri ve bizim grubumuzun da davet edildiği bir Kırım Gecesi’ne katıldık. Kırım Tatar Milli Tiyatrosu ve Kırım Ansambli sanatçıları tarafından hazırlanan programın bitiminde bir teşekkür konuşması yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanı Şenol Demiröz’ün “Bu büyük kültürel zenginliği, İstanbul’da “Kırım Tatar Kültür Günleri” adlı bir program için, Türkiye’ye davet ediyoruz, İstanbul’a gelmeleri bizleri memnun edecektir.” demesi, salonda izleyiciler tarafından büyük bir sevinçle karşılandı...
Kırım’da İlk Türk Resim Sergisi
Bir sonraki günün ikindi vaktinde ise; Kırım Tatar Milli Kütüphanesi Sergi Salonu’nda “Anadolu ve Kırım Kadın Kıyafetleri” konulu resim sergisinin açılışına katıldık. Gezimiz iştirakçilerinden Canan Gence Deliduman tarafından Türkiye’den getirdiği kendi eserlerinden oluşan sergi suluboya resim sergisinin açılışını Türkiye Cumhuriyeti Kiev Büyükelçisi Ali Bilge Cankorel ve Kırım Türkleri Milli Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu birlikte yaptılar. Bu da bizler için ayrı bir övünç kaynağı oldu. Yapılan konuşmalarda; “Bu sergi, Türkiye’den Kırım’a gelen ve açılan ilk resim sergisi, bu yüzden bir ilk...” denilmesi ise, bizleri ziyadesiyle memnun etti...
Serginin açılışını ve de seçkin iştiraki organize eden sevgili arkadaşımız İsmet Yüksel’e ayrıca teşekkür etmek lazım. İsmet, bu işleri hep böyle güzel yapıyor...
Kırım’da Tataristan Kültür Günleri...
Bir koltukta iki karpuz misali resim sergisinin açılış töreninin ardından, Akmescit Ukrainski Teater’da yapılan “Tataristan Kültür Günleri”nin açılış törenine katıldık.
Kırım ve Kazan Tatarlarının kültürel açıdan birlikteliğinin somut birer göstergesi olan bu faaliyet için Tataristan’dan, Tataristan Kültür Bakanı Yılduz Tarhanov başkanlığında Tataristan Devlet Halk Dansları, Müzik ve Tiyatro topluluklarından tam 70 seçkin sanatçı Kırım’a gelmiş. Dekorundan kostümlerine, danslarından müziklerine ve de sanatçıların repertuarına kadar büyük bir titizlikle hazırlanan ve başarı ile sunulan programı büyük bir zevkle izledik
Tarihi Başkent Bahçesaray
Kırım’ın en önemli tarihi mekanlarının başında Hanlık döneminin son başkenti Bahçesaray gelmekte. Biz de ilk gezi günümüzü Bahçesaray’a ayırdık. Rehberliğimizi ise, bir yıl önce Ankara’da misafir ettiğimiz şimdilerde ise, Gaspıralı Müzesi’nde görevli olan Elmira Abibullayeva yaptı. Şimdilerde şirin bir orta halli kasaba görünümündeki bu tarihi şehri bir günde hakkıyla gezebilmeniz çok zor. Hansaray, Zincirli Medrese, Gaspıralı Müzesi, Çufut Kale, Tahtalı Cami görülmesi gereken yerlerin sadece bir bölümü...
“Tatar Elhamrası” olarak da adlandırılan ve birbirine geçmiş yapılar topluluğundan oluşan Hansaray’da Demir Kapı’yı, Altın Çeşme’yi, Divan Salonu’nu, Harem Dairesi’ni ve Kırım Türklerine ait etnografik eserlerin sergilendiği Enderun Odaları’nı gezdik.. Hansaray Han Camii’nde Cuma namazımızı kıldık ve de hemen yanı başındaki Han Mezarları’nda fatihalarımızı okuduk
Kırım Hanı Kırım Giray Han 1763 yılında genç yaşta ölen eşi Dilara Bikeç için Bahçesaray’lı bir ustaya “dünya durdukça bu çeşme de benim gibi ağlasın” diyerek yaptırdığı dünyaca meşhur Gözyaşı Çeşmesi’nden ise, etkilenmemek mümkün değil... Ünlü Rus yazar Puşkin’in “Bahçesaray Çeşmesi” adlı şiiri yazmasıyla dünya çapında bir üne kavuşan Gözyaşı Çeşmesi, bazı tarihçilerin yorumuna göre, hem Bahçesaray’ın isminin değişmeden kalmasını sağlamış, hem de Hansaray’ın yıkılmasına engel olmuş.
Küçük bir hatırlatma, Hansaray’ın girişinde sağlı sollu çiğbörek ve Tatar Baklavası satanları mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum. Bu nefis yiyeceklerin tadına bakmadan “Hansaray’ı gezdim” demeniz biraz eksik olacak bence...
Zincirli Medrese ve Gaspıralı’nın Mezarı
Bahçesaray’ın Salacık mevkiinde1500 yılında Mengli Giray tarafından yaptırılan Zincirli Medrese ve Kırım Hanlığı’nın kurucusu Hacı Giray Han için oğlu Mengli Giray Han tarafından 1501 yılında yaptırılan türbenin hali ise, içler acısı... Daha birkaç yıl öncesine kadar, “Akıl Hastanesi” olarak kullanılan bu yapılar topluluğu, acilen restore edilmeyi beklemekte...
Komünizm döneminde traktörlerle tamamen tahrip edilen İsmail Bey Gaspıralı’nın mezarı ise, 2001 senesinde (doğumunun 150. Yılında) Ukrayna Hükümeti tarafından orijinal yerine taşınarak şu anki mezar yaptırılmış. Bir fatiha okumak, bu günleri görebilmek büyük bir mutluluk bizim için.
Gözleve ve Han Camii
Kırım’ın batısında yer alan Gözleve, şirin bir liman şehri. Buradaki ilk durağımız Mimar Sinan tarafından Kırım’da yaptığı tek eser olan Han Camii. Komünizm döneminde “Dinsizlik Müzesi” olarak kullanılan cami, 1991 yılında yeniden ibadete açılmış. Camiye Rus turistlerin ilgisi epeyce fazla. Gruplar halinde gelip, cami ve İslamiyet hakkında bilgi alıyorlar. Üzerinde düşünülmesi ve de dikkatle çalışılması gereken bir durum...
Gözleve’de görülmesi gereken diğer yerlerden biri de, Musevi dinine mensup Karaim Türklerinin dini merkezi yani Kynaz’ı...
Günümüzde Kırım’da sayıları 600-650 civarında olan bu topluluğun dini merkezlerinin hemen yanı başında yine onlara ait bir de restoranları var. Tertemiz bir yer... Karaim Mutfağı, Tatar mutfağı ile tamamen aynı olduğu için, güvenle yemeğinizi yiyebilirsiniz. Yemekler nefis. Servis ise; mükemmel. Yolu bu taraflara düşenlere şiddetle tavsiye ederim.
Ayu Dağ, Kurzuf...
Kırım denince akla gelen ilklerden biri de hiç şüphesiz Yalta şehri ve civarı... Mutlaka ziyaret edilmesi gereken güzel bir bölge. Kırım’ın değil bütün Sovyet coğrafyasının tatil başkenti.
Sol yanınıza Karadeniz’i alarak ağır ağır Yalta’ya doğru ilerlediğinizde önce, şarkılara da konu olan Aluşta’yı ve ardından efsanesi ile meşhur Ayudağ’ı, Damat Kayası ile Gelin Kaya’yı görürsünüz... Ayu Dağın hemen eteklerinde ise, bir başka cennet yer var; Kurzuf... Cengiz Dağcı’nın romanlarında en ince ayrıntısına kadar anlatılan, romanları okuyanların gitmeden ezbere bildiği cennet köşede, her yer Rus turistlerle tıka basa dolu. Plajlarda adım atacak yer yok.
Yalta
Yalta şehri görülmeye değer bir başka cennet parçası. Yer. Gezecek-görülecek pek çok yeri var... Livadia Sarayı, Kırlangıç Şatosu, Botanik Parkı, Alupka-Vorontsov Sarayı, liman ve rıhtım, Mishor vd.
Bu sefer gezimizde iki önemli yeri gezebildik Livadia Sarayı ve Kırlangıç Şatosu. Livadia Sarayı, 1911 yılında Çar II. Nikola tarafından Yaltalı bir mimara yaptırılmış. Tarihe 13 Şubat 1945’te Stalin, Rousvelt ve Churcill arasında yapılan “Yalta Konferansı”na ev sahipliği yapmasından dolayı “Dünyanın Paylaşıldığı Yer” olarak geçen Livadia Sarayı, 1917 İhtilali’nden sonra sanatoryuma çevrilmiş. 1993 yılından beri ise, müze olarak kullanılmakta.
Ne hazindir ki, sözde dünya barışının konuşulduğu bu konferans esnasında, Kırım’da bu toprakların asıl sahibi Kırım Türklerinin bir teki bile bulunmamaktaydı. Kırım Türkleri o sırada Stalin tarafından sürgün/soykırıma gönderildikleri Sibirya’da, Özbekistan’da yaşama mücadelesi vermekteydiler.
Yalta Konferansı ile ilgili belgeler, fotoğraflar ve de hatıra eşyaları sarayın birinci katında sergilenirken, ikinci katında Çar II. Nikola ve ailesine ait eşyalar ve çarlık dönemine ait eserler sergilenmekte. Bence ikinci kat daha orijinal.
Kırlangıç Şatosu ise, 1912 yılında bir İtalyan mimar tarafından denize dik inen büyük bir kayanın üstüne, birazı da dışarıya taşacak bir biçimde inşa edilmiş. Gezinti terasından insanı kucaklayıveren manzaranın seyrine, doyum olmuyor...
Şatonun hemen yanı başındaki sayfiye yeri Mishor’un denizi ise, epeyice meşhur. Efsanelere konu olan Mishor’da Mishor Kızı heykelinin tam karşısında denize girebilirsiniz... Biz öyle yaptık...
Taraktaş Şehitliği
Sudağa 3 km mesafedeki Taraktaş’ın hemen girişinde sol tarafta küçük bir tepenin üzerinde Kırım Tatarlarının mücadele azmini gösteren kutlu bir anıt, daha doğrusu Taraktaş Şehitliği yer almakta... Ruslar tarafından hunharca katledilen iki kardeş Seyidoğlu Seyid İbrahim ile Seyid Memed anısına yaptırılan bu anıt mezarın hemen başucunda Tarak Tamgalı Gök Bayrak nazlı nazlı dalgalanmakta. Mezar taşının üstünde şöyle yazıyor; “Ateş Tuşti Taraktaşnın Başına, Kurban olduk toprağına taşına”... İşte, yaşananların en güzel ifadesi...
Sudak Kalesi...
Sudak, kalesi ve güzelim sahilleri ile meşhur bir yer... Kale, görünüşü ve manzarası itibarıyla muhteşem bir yapı. Yüksek ve yalçın bir kayanın üzerine 1385-1414 yılları arasında Cenevizliler tarafından yapılan kaleye Osmanlı döneminde de ilaveler yapılmış...
Sahil ve plajın doğal dokusu, bizde olduğu gibi betona boğulmamış, hemen denizin dibine oteller kondurulmamış. Bütün oteller ve diğer binalar denizden geride ve ağaçlar içinde. Böyle olunca manzarada gözünüzü rahatsız edecek çirkinlikler (bizdeki gibi) yok.
Ayserez’de Toplaşuv Günü
Bizler Kırım’da iken ayrıca önemli bir faaliyete daha katıldık. Ayserez Köyü’nde bu yıl 13.’sü yapılan onların deyimiyle “Toplaşuv Günü”ne... Bu gün münasebetiyle Kırım’ın dört bir yanından Ayserezliler 6 Temmuz Pazar günü (Temmuz’un ilk pazarında) bir araya gelmişler. Yurt dışından gelenler de var (Almanya’dan Feyzi Rahman Yurter). Bizler de, “Fahri Ayserezliler” olarak bu faaliyette yerimizi aldık.
“Birlik, Birlik, Birlik”
Ayserezli olan Kırım Türklerinin lideri, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu açış konuşmasında üzerine basa basa “Birlik, birlik, birlik...” diyor. Bu konuda Kırım Türkleri arasında ciddi bir problem yaratılmaya çalışılıyor. Ancak sağduyunun bu gafillere gereken dersi vereceği de muhakkak. Yine de dikkatli olunmasında büyük fayda var.
Kırım’ın meşhur sanatçısı Rüstem Memet’den ve aynı zamanda programın sunucusu olan Elmas Asanova’dan Kırım yırlarını dinlerken, minik çocukların Kırım Türkçesi ile sundukları programı ise, gururla izledik.
Trabzon’dan Kırım’a
Ayserezlilerle sohbet esnasında bir de Trabzonlu hemşehrimle tanıştım. Asan Asanov, dedelerinin Trabzon’dan geldiğini ve 1928’lere kadar akrabaları ile mektuplaştıklarını söyledi. Sunucu Elmas Asanova ve bizimle kısa bir röportaj yapan Kırım Tatar Pedagoji Enstitüsü öğrencisi Ayşe Asanova kızları imiş. Hala akrabalarını bulabilmeye uğraşan Asan Aga’ya elimden geldiğince yardımcı olmam, artık bir zorunluluk.
Sivastopol Önünde Yatar Gemiler...
Kırım’ın halen en önemli stratejik noktalarının başında Sivastopol şehri gelmekte. Şehir, 1850’lerden beri daima önemini korumuş. Kırım Harbi’nin en kanlı çarpışmaları bu şehrin önünde yaşanmış. Çarlık döneminde bölgesel olarak önemli bir askeri liman olan Sivastopol, Sovyetler zamanında dünya çapında büyük bir askeri üs-şehir haline gelmiş. 800 parçalık muazzam Sovyet Donanması’nı barındırmış. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Rusya ile Ukrayna arasında çetin pazarlıkların neticesinde liman ve donanma iki ülke arasında paylaşılmış. Elbette ki, Ruslar kolay kolay bu stratejik limanı ve donanmayı bırakacak gibi değil.
Sivastopol’daki “Kırım Harbi Müzesi” daha doğrusu, bilinen adıyla meşhur “Panorama” Odessa’lı ressam Franz Alekseyeviç Rubo başkanlığında bir heyet tarafından (20 öğrenci ve de 3 ressam) tam üç yılda yapılmış ve 1905 yılında da ziyarete açılmış. Toplam 105 metre uzunluğunda ve 14 metre yüksekliğindeki resimler, 360 derecelik seyir terasından 12 metre uzaklıkta. Devasa resimlerin önünde yer alan birebir mankenler, maketler ve benzeri materyallerin yardımıyla ortaya muazzam bir derinlik ve zenginlik çıkmış.
Resimlere bakarken, Amiral Nahimov’u askerlerinin yanında savaşmasını, Dr. Nikolay Piraken’in ilk defa narkozu kullanışını, dinlenen, dua eden askerleri, savaşı bütün detaylarıyla görebiliyorsunuz. Bunun benzerlerinin (kötü taklitlerini değil ama) Türkiye’de Kocatepe’de, Çanakkale’de veya Malazgirt’te yapılması ise hepimizin ortak temennisi.
Panorama gezisinden sonra, mutlaka limanı da görmek lazım. Rıhtımda gezinirken limandaki Rus-Ukrain donanmalarına ait savaş gemilerinin önünde hatıra fotoğrafı çekilebilirsiniz.
Sivastopol’daki II. Dünya Harbi Müzesi Diarama ve Şehir Müzesi de var. Vakit iyi ayarlanabilirse buralar da gezilebilir...
Sözün kısası Kırım’da gezilecek pek çok yer var. Ancak vakit kısıtlı...
Bu yıl ki gezimiz sürprizleri ile beraber, hatırımızdan kolay kolay silinemeyecek bir gezi oldu. Koskoca bir haftanın nasıl geçtiğini kimse anlayamadı. Daha gezilecek, görülecek pek çok yeri var. Artık onlar da bir daha ki sefere...
Gezimizin bu kadar güzel geçmesinde bizlere yardımcı olan Kırım Kültür Bakan Yardımcısı İsmat Zaat’a, Kırım ve Tataristan Devlet Sanatçısı Kırım Ansambli’nin Müdürü Server Kakura’ya, hem rehberlerimiz hem de dostlarımız Niyara Mecitova, Elmas-Alime Aliyeva kardeşler ile Elmira Abibullayeva’ya gezimiz iştirakçileri adına teşekkürler ediyorum.
Bir dahaki Kırım gezimizde görüşmek dileğiyle...