|
|
|
Ahmet Şafak: Güzellikleri paylaşmak güzel...
|
Sanatçı Ahmet Şafak sanatın sanat ve toplum için yapılması gerektiğini savunuyor. Amacını da güzel eserler üreterek, onları halkla paylaşmak olarak belirterek, “Güzellikleri paylaşmak güzel” dedi.
“Yalnız Kurt” ismiyle tanınan Ahmet Şafak, çeşitli konulardaki sorularımızı cevapladı.
Daha önce yazarlık yapan, dizi filmlerinde oynayan ve ardından sanat dünyasına giren Ahmet, Şafak, İstihbarat Şefimiz Hüseyin İnal’a, yeni film projesi Yalnız Kurt’u ve sanat dünyası hakkındaki görüşlerini açıkladı.
|
-Yazarlıktan sanat dünyasına giden yolu bizimle paylaşır mısınız?
Ben insanları, daha doğrusu insanın özünü sevdiğim için, onlarla bir araya gelmeme vesile olabilecek bütün araçları kullanmak isterim. Yazmak da, söylemek de benim için böyle bir araçtır. Aslında , yazmayı tam anlamıyla bırakmadım. Ara sıra Ortadoğu gazetesinde köşe yazarlığıma nostaljik dönüşler yapıyorum. Ayrıca, üzerinde çalıştığım ve bitirmeye kararlı olduğum bir roman var. Bir de sanat dünyasında karşılaştığım bazı konuları, sanatın daha düzeyli hale gelmesi için nasıl sanatsal bir çıta oluşturabileceği hakkındaki görüşlerimi kaleme alıyorum.
Söylemek sanatsal anlamda değerlendirilirse, öncelikle iyi bir sese dayanmalıdır. Ancak salt iyi bir ses buna yeterli değildir. Benim sesim de kabul edilebileceği gibi yeterince güzel. Ancak, ben yorumculuğun yanında beste yapan ve sanatsal anlamda bir şeyler üreten bir insanım. Profesyonel anlamda sanat dünyasına girmeden de beste yapar ve sanatla uğraşırdım. Bu yeteneğimi de değerlendirerek insanlarla buluşmanın başka bir aracı olan müziğe ve sahnelere adım attım. Türkiye’de popüler kültür içinde tam bir yer edinmiş değilim ama insanıma ulaştığımı sanıyorum. Bu yüzden gelecek için umutluyum.
-Bir roman yazdığınızı söylediniz. Romanınızın konusu nedir?
Roman, 1914-1916 yıllarını ve bu dönemdeki bazı olayları anlatıyor. Türkiye’nin demiryolu macerasını özellikle irdelemek istedim. Ayrıca, günümüzde bile, düzenli adli tıp kanunlarının olmadığı ve ülkemizin, adli tıp açısından gelişmiş bir güç olarak kabul edilmediği gerçeğinden yola çıkarak, romanda 1910’lu yıllarda adli tıp hekiminin sosyal hayat içinde nasıl bir yer edindiği de inceleniyor. Romanımda Ermeni tehciriyle ilgili de bir şeyler var.
-Geçiş aşamasında herhangi bir zorlukla karşılaştınız mı?
Elbette bir takım zorlukla karşılaştım. Yazmak statik bir eylemdir. Siz, yüreğiniz, kaleminiz ve üzerine yazdığınız nesneden (kağıt ya da bilgisayar) ibaret olan sınırlı bir çerçeveyi ilgilendirir. Söylemeye geçerken durağan bir eylemden hareketli bir alana geçersiniz. Ayrıca işin içine şov da giriyor. Şovun olduğu yerde temsil ettiğiniz sosyal prototip sizin durumunuzu belli eder. Farklı bir sosyal prototipi temsil ediyorsanız güçlükler var olacaktır.
Diğer taraftan, Türkiye’de sanat dünyasının oyun kurucuları yetersiz. Popüler kültür ise niteliksiz. Sese ya da yeteneğe değil sadece şova dayalı, niteliksiz sanatçıların kol gezdiği bir ortam var. Böyle bir ortamda kanıksanmak oldukça güçtür. Çünkü siz et tacirliği şeklinde de algılanabilecek bir ortamda rüzgara karşı gidiyorsunuzdur. Böyle bir ortamda güzel bir şeyler yapmak kolay değildir.
-Sanat camiasına geçiş yaparken ne gibi beklentileriniz vardı? Beklentilerinizin gerçekleştiğine inanıyor musunuz?
Ben sanatın sanat ve toplum için yapılması gerektiğini savunuyorum. Bana göre, insanlar öncelikle sanatsal açıdan güzel bir şeyler üretmeli ve ürettiği şeyin güzelliğine inanmalıdır. Bu esnada toplumun beğenisini de göz önünde bulundurmalıdır. Ben sanatın para için yapılmasına karşıyım. Güzel olmayan bir parça ticari amaçlı olarak albüme konulmamalıdır. Böyle yapanlar da, bana göre, iki yüzlüdür. Benim amacım da güzel bir şeyler üretip halkla paylaşmaktı.
Amacına ulaşma noktası hedefin ne olduğuna göre değişir. Sanat yolu hiçbir zaman bitmeyecek bir yokuşu andırır. Varılacak olan zirve kimine göre para kimine göre şöhrettir. Bunlar asla benim amacım olamaz. Ama ürettiğim şeylerin bana para ve/ya şöhret getirebilir. Buna da bir şey denemez.
-Sanat dünyasının sıkıntı ve karmaşasından, çarpık ilişkilerinden şikayet ederek camiadan ayrılanlar var. Bu konu da siz neler söyleyebilirsiniz?
Bu, kişinin sanata bakış açısına göre değişir. Para ve/ya şöhret için sanat dünyasına giriyor ve amacına ulaşamıyorsa terkedip gitmesi doğaldır. Ama güzel bir şeyler üretip, halkla paylaşmak isteyenler kötü gidişatla karşılaşmaz.
Ben profesyonel anlamda sanata başlamadan önce de sanatçıydım ve hamlığımı tamamlamıştım. Bence bir insan sanatçıdır ya da değildir. Bunun için ne kadar moralsiz kalsam da sanattan kopmak gibi bir şey düşünemem. Sanatçılığı kısa günün kârı olarak değerlendirmedim.
-Sanatçılar arasındaki çekişmelerden etkilendiniz mi?
Sanat dünyası rekabeti doğasında barındırır. En yakın arkadaşlar birbirini insanların gözünden düşürmek için veya diğerinin konserini almak için bir çok şey yapabilir. Ama ben oturup kalkacağım, beraber yürüyeceğim insanları bildiğim için fazla etkilenmedim.
Hamlığımı sanat dünyasına girmeden önce tamamladığım için popüler sanat anlayışına sahip olmadım. Ben kızdığım zamanlar yorgan yakan biriyim. Kızdığım zaman seti de terk ettiğim oldu, dizi filmleri de bıraktım. Onun için densizliğe ve zulme karşı kayıtsız kalamam. Çirkin rekabetler benim işim olamaz anlayacağınız.
-Kasetlerinizin satışları sizi tatmin edecek düzeyde mi?
Aslında hiçbir sanatçı satışlardan tatmin olmaz. Türkiye’nin 65 milyon nüfusunun 40 milyonu dinamik kesimse, 40 milyon satış ister. Türkiye şartlarında bu mümkün değildir. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki, ben son albümüm olan aşk militanına hiç promosyon yapamadım. Önce ki albümümün satışları ise olağanüstüydü.
-Yazarken okuyucuya hitap ederken konserlerde onlarla yüz yüzesiniz. Her ikisinde deneyimli olan bir kişi olarak, yazmakla söylemek arasında ki farkı, nasıl açıklayabilirsiniz?
Bir insan yazmak ve söylemek için yeterli donanıma sahipse yazmakla söylemek arasında hiçbir fark yok. Yeter ki, her ikisini de doldurabilecek yeteneğe sahip olunsun. Çünkü yazarken ve söylerken ne istediğini ve ne yaptığını biliyordur. Sadece görünürde fark vardır. Önemli olan yeteneğin varlığıdır.
-Hayranlarınıza yeni albümün müjdesini verecek misiniz?
Yeni albümüm nasipse Eylül ayında çıkacak. Burada tekrar eski firmam olan Şahin Özer Müzik Yapımla çalışmaya başladığımı belirtmek isterim. Yeni albümümde yine çok güzel parçalar var. Sahnedeki tarzım beğenildiği için çıkacak olan albümümde Anadolu Rock tarzına ağırlık verdik. Halkıma beğendiği şeyleri sunmaya çalışıyoruz.
-Bir de film projeniz var. Projeden biraz bahseder misiniz?
Üzerimde bir kimlik haline gelen ve Ahmet Şafak’tan daha fazla şöhreti olan “Yalnız Kurt’u”n filmini çekeceğiz. İçinde aşk, anne sevgisi, Türkiye sevgisi gibi duygularla birlikte korkusuzluğun da yer aldığı bir aksiyon filmi. Filmde Yalnız Kurt vatansever bir Türk güvenlikçisini temsil ediyor ve uluslar arası arenada Türkiye ve insanlık düşmanı bir suikast çetesine karşı savaşıyor. Filmin sonu sürprizle bitecek. Dolayısıyla izleyenlerin keyif alacağı bir sinema filmi olacak.
SPOT
Sese ya da yeteneğe değil sadece şova dayalı, niteliksiz sanatçıların kol gezdiği bir ortam var. Böyle bir ortamda kanıksanmak oldukça güçtür. Çünkü siz et tacirliği şeklinde de algılanabilecek bir ortamda rüzgara karşı gidiyorsunuzdur. Böyle bir ortamda güzel bir şeyler yapmak kolay değildir.
Ben kızdığım zamanlar yorgan yakan biriyim. Kızdığım zaman seti de terk ettiğim oldu, dizi filmleri de bıraktım. Onun için densizliğe ve zulme karşı kayıtsız kalamam. Çirkin rekabetler benim işim olamaz anlayacağınız
|
Bu haber defa okundu.
|
Ufuk Ötesi : 2003 / 06
|
|
|