Müsrif, acımasız ve bencillerin eziyetlerine, entrikalarına, suikastlarına, güvensizliklerine; kısaca ihanetlerine göğüs germeyi becerdin. Fakat yüzündeki gülümseyişi ve davranışlarındaki nezaketi hiç kaybetmedin. Sevgisizliğin, kıskançlığın, hasedin, hasımlığın, düşmanlığın ne olduğunu bildiğin halde şefkat ve merhamet duygularından asla vazgeçmedin. |
Söylenemeyen, söylenmesi zor olan söylemleri, tatlı bir dille “Çapraz Ateş” adlı köşesinde dile getiren “Kemal Çapraz” hakkında yazı yazmak gerçekten çok zor. “Ufuk Ötesi” adlı gazeteyi çıkarırken hırslarını ve tutkularını yenen biri olarak tanıdığım “Kemal Çapraz” Türk dünyasında başarı çiçeklerinin en güzellerini koklama ülküsüyle yanıp tutuşurdu. Türk dünyasında yıldızların ötelerinden Türklük ülküsüne mendil sallamak isteyenlerle öyle güzel gönül köprüleri kurmaya bir ömür harcamış biriydi. Türk dünyasında icatçı, örgütçü, yenilikçi dehanın yetkin gücüne olan güven duygusuyla çektiği maddi ve manevi acıları yenmesini bilen biriydi. Türklük evreninde cereyan eden acılı, acıklı ve sevinçli olayları paylaşıp gerçekliği gizleyen yanılgılara karşı tedbirli, temkinli ve ketum davranmanın önemine vurgu yapardı. Onun aramızdan ayrılışı çıkardığı “Ufuk Ötesi Gazetesi”nde “Çapraz Ateş” etkisi yarattı. Onu tanıyan, bilen herkes sanki çapraz ateşe tutulmuş gibi bir duyguya kapıldı.
Yaşamın yakıcı ve yıkıcı acılarıyla dağlanan yüreğinin çektiği azap ve ıstırapları ancak o anlayabilir. Gazeteyi çıkarırken hep beraber söylediğimiz “Bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız!” sözü artık bir hoş seda olarak yetim ve öksüz kaldı. Atalarımız “Acılar içinde kıvranırken zaman geçmez” diye boşuna söylememmişler. Kemal’ciğim bu yazıyı yazarken de benim için zaman geçmiyor. Acılı deneyleri, acı tecrübeleri zaman gerçi silip süpürür; fakat benim gönlümdeki yerini silip süpürecek hiçbir güç yok. Mutsuzluğun ve kaderin darbelerinin verdiği acılara dayanmak gerek. Ancak sen uğruna acı çektiğin ülkülerin silahşoru olarak gönüllerde taht kurdun. Küreselleşme politikasının matematiği, mantığı, geometrisi ve mimarisini çok iyi kavramış biri olarak gözü dönmüş olanlara manevi haysiyet ve şeref tacının Türklük dünyası için önemini her zaman dile getirmeye çalıştın.
Müsrif, acımasız ve bencillerin eziyetlerine, entrikalarına, suikastlarına, güvensizliklerine; kısaca ihanetlerine göğüs germeyi becerdin. Fakat yüzündeki gülümseyişi ve davranışlarındaki nezaketi hiç kaybetmedin. Sevgisizliğin, kıskançlığın, hasedin, hasımlığın, düşmanlığın ne olduğunu bildiğin halde şefkat ve merhamet duygularından asla vazgeçmedin. Politikanın ilkesi olan acımasızlık ve vicdansızlığın, zalimliğin oyunlarına gelmedin. Kara dumanı önüne katıp kovalayan bir rüzgâr gibi daima yanımızda idin. Gözyaşlarından hoşlanmaz idin. Ağlayan birini görünce yüreğin dayanmaz idi. Şimdi bu yazıyı yazarken elem, keder, üzüntü denilen cehennemde acılar ve gözyaşları içinde senin için bir şeyler yazmak, tıpkı acılar denizine dalmak gibi bir şey.
Kindar, öfkeli, korkunç ve öç alıcı bir dünyada başı dik olarak yürümeyi severdin. Hiçbir zaman olmadığın bir şey olmaya çalışmadın. Bir trafik kazası acılarla dolu düşünceler içinde senin hakkında yazı yazmak sorumluluğunu bizlere yükledi. Acılarla dolu bir yüreği çapraz ateşe tutmak senin de hoşuna gitmezdi Kemal! Sen gerçek bir dost idin. Dostluğu “çıkar ittifakı” olarak görenlerden değildin. Dost kadrini bilen bir dost idin. Dostum bizi neden dostsuz bırakıp gittin? Adın gibi kemale ermiş bir Kemal idin. Gözlerime söz dinletemiyorum, bilesin! Artık dinletemeyeceğim de. Gözlerim yaşlı artık. Bunu böyle bilesin! Allah sana rahmet eylesin. Mekânın cennet olsun.
|