Mondros’tan Cumhuriyet’e uzanan süreçte İstanbul’da yayınlanan 200’ü aşkın gazete ve derginin çoğu Milli Mücadele karşıtıdır. İleri, Yeni Gün, Akşam, Vakit gibi gazeteler Milli Mücadele yanlısıdırlar. İkdam, Tasvir-i Efkar, Tercüman-ı Hakikat gazeteleri de Milli Mücadele’ye eğilim göstermektedirler. Milli Mücadele’nin amansız düşmanları arasında Alemdar, Peyam-ı Sabah, Türkçe İstanbul gazeteleri başta gelmektedir. |
I. Dünya Savaşı’nı bizim açımızdan yenilgiyle sona erdiren Mondros Mütarekesi’nin (Ateşkes – Silah bırakışması) imzalandığı 30 Ekim 1918’den Kurtuluş Savaşı zaferine kadar geçen süreci mütareke dönemi olarak adlandırmak bir gelenek olmuştur.
Bu dönemde devletin merkezi İstanbul, siyasal, düşünsel, toplumsal bir karmaşa içinde debelenmektedir. Saray ve Damat Ferit hükümetleri manda ve himayenin kabulü ile işgalin en az zararla geçiştirilebileceği, direniş yerine teslimiyetçiliğin en makul çözüm olacağı düşüncesini topluma benimsetmeye yönelik bir yaklaşım içindedirler. Mütareke sonrasında Anadolu’dan yükselen sesler ise ulusal bağımsızlığı savunur ve bu doğrultuda başlayan kongreler süreciyle İstanbul dışındaki çözüm arayışlarının yönetsel ve hukuksal temelleri atılmaya başlanır. İşgal İstanbul’unun teslimiyetçi yaklaşımıyla Anadolu’nun bağımsızlıkçı duruşu, birbirinden tamamen farklı iki anlayış ve uygulamayı temsil etmektedirler.
Mütareke İstanbul’u, mütareke hükümeti, mütareke matbuatı, bu döneme ilişkin tanımlar olarak günümüzde de olumsuz bir çağrışım, itici bir simge olarak kullanılmaktadır.15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusu tarafından İzmir’in işgal edilmesi basındaki ayrışmayı artıran bir etken olur. Bazı gazeteler olayı kınarken işbirlikçi basın işgale karşı konulmaması yolunda bildiriler yayınlar. Böylece basında çizgi ve gelenek olarak etkileri günümüze kadar sürecek olan millici anlayışla işbirlikçi-teslimiyetçi anlayış ayrışması yaşanır.
16 Mart 1920’de İstanbul’un İngilizler başta olmak üzere İtilaf güçlerince fiili işgali ve Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın basılıp milletvekillerinin tutuklanması ve Malta sürgünü sonrasında basın üzerinde uygulanan sansür iyice artırılır. 7 Ağustos 1920 kararnamesiyle şiddetlenen sansür Türk Ordusu’nun zafer sonrasında İstanbul’a girişine kadar sürecektir.
Mondros’tan Cumhuriyet’e uzanan süreçte İstanbul’da yayınlanan 200’ü aşkın gazete ve derginin çoğu Milli Mücadele karşıtıdır. İleri, Yeni Gün, Akşam, Vakit gibi gazeteler Milli Mücadele yanlısıdırlar. İkdam, Tasvir-i Efkar, Tercüman-ı Hakikat gazeteleri de Milli Mücadele’ye eğilim göstermektedirler.
Milli Mücadele’nin amansız düşmanları arasında Alemdar, Peyam-ı Sabah, Türkçe İstanbul gazeteleri başta gelmektedir. Refi Cevat’ın ( Ulunay ) sahibi ve başyazarı olduğu Alemdar gazetesi Kurtuluş Savaşı önderlerini ve TBMM mensuplarını “serseri”, “çete reisi” olarak nitelemekte, İngilizlerin merhametine sığınmaktan başka çözüm aramanın eşkıyalık olduğunu öne sürmektedir. İngiliz Muhibleri Cemiyeti Başkanı, İngiliz Büyükelçiliğinin maaşlı ajanı Said Molla’nın çıkardığı Türkçe İstanbul, ülkenin kurtuluşunun İngiliz mandası ile mümkün olabileceğini savunmaktadır. Peyam-ı Sabah başyazarı, I ve II. Damat Ferit hükümetlerinin Maarif (Milli Eğitim) ve Dahiliye (İçişleri) Nazırı Ali Kemal Milli Mücadele’yi yeni bir İttihatçı maceracılığı olarak görmüş, ağır saldırılarda bulunmuş, İngilizlerin eteğine yapışmaktan başka çözümün olmadığı düşüncesini savunmuştur.
Teslimiyet ve köleliği kutsayan yazılarının doğurduğu tiksintiyle halkın Artin Kemal dediği Ali Kemal’in 10 Eylül 1922 tarihli makalesi çok ilginçtir. İlginç olduğu kadar da ibret vericidir. Bilindiği gibi 9 Eylül 1922 Türk Ordularının İzmir’e giriş tarihidir. Ali Kemal Yunan Ordusu’nun denize dökülüşünün ertesi günü kaleme aldığı ve “Gayelerimiz Bir İdi ve Birdir “ başlıklı yazısında: “İtiraf eyleriz ki, Anadolu’nun son zaferleri kuvvetimize, kılıcımıza dayanarak dava-yı milliyi, hakk-ı hayat ve istiklalimizi kazanmak içtihadının velev pek büyük fedakarlıklarla olsa da, isabetinin tahakkuk ettiğini gösterir gibidir” diyerek, iş iyice sağlama bindikten, kazanan, kaybeden ayan beyan belli olduktan sonra Milli Mücadele safına yönelip, borsanın yükselen kağıdına yatırımda geri kalmak istememektedir!
Mustafa Kemal Paşa ulusal kurtuluş açısından basının, iletişimin öneminin bilincindedir. Sivas Kongresi sürecinde Milli Mücadele’nin sözcülüğünü yapacak olan İrade-i Milliye gazetesi yayınlanmaya başlanır. İlk sayısı 14 Eylül 1919’da Sivas Vilayet Matbaası’nda basılır. Mustafa Kemal 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelişiyle birlikte yeni bir gazetenin çalışmalarına başlar. 10 Ocak 1920’de Hakimiyet-i Milliye yayın hayatına başlar. Ardından Milli Mücadele’nin sesinin ülkede ve dünyada duyurulması ve kamuoyu oluşturulması açısından ulusal bir basın ajansının gerekliliğinden hareketle TBMM’nin açılışının öncesinde 20 Nisan 1920’de Anadolu Ajansı kurulur.
Mütareke İstanbul’unun işbirlikçi hükümetlerinin, mütareke medyasının ve işgalci emperyalistlerin yaydığı bilgi kirliliğinin ve Anadolu’ya da aşılamak istedikleri teslimiyetçi düşüncenin engellenmesi amacıyla 6 Mayıs 1920’de bir kararname yayınlanır. Kararnamenin ilk maddesi: “İstanbul’la her nevi resmi muhaberat memnudur. Dersaadet’ten gelecek evrak-ı resmiye ve İstanbul matbuatı derhal iade olunacaktır. Evrak-ı varideyi ve matbuatı kabul eden veya iade etmeyen memurlar hıyanet-i vataniye mucibince ittiham edilecektir” hükmünü içermektedir. Milli direncin onurlu sesi, karşı koyma iradesi Anadolu’yu ve dünyayı dolanırken uyuşturucu, bozguncu, teslimiyet aşılayan işbirlikçilerin Anadolu’yu zehirlemesine bu önlemlerle engel olunmuştur.
Ankara’nın yanında, Anadolu’nun birçok yerinde bin bir zorluğu aşarak çıkan gazeteler, milli direnişin mahalli sesleri olarak çok önemli sorumluluklar üstlenmişlerdir. 15 Haziran 1919’da Kastamonu’da Hüsnü (Açıksöz) Bey tarafından yayınlanmaya başlayan Açık Söz gazetesinin Erzurum ve Sivas kongrelerinin henüz yapılmadığı bir tarihte çıkan ilk sayısının manşetinden bu gün için de alınacak dersler vardır: “Mandadan Evvel İstiklal!”
Hüsnü Açıksöz I. Dünya Savaşının değişik cephelerinde çarpışmış bir kahramandır. Cepheden dönen birkaç arkadaşıyla birlikte, ayaklarının tozuyla Açıksöz’ü çıkarmaya başladıklarında genç bedenlerinde Harb-i Umumi’nin kapanmamış kurşun, şarapnel izlerini taşımaktadırlar!
Günümüz Türkiye’sinde görünürde fiili bir işgal yoktur. Boğaz’da, İzmir Körfezi’nde silahlarını kente çevirmiş zırhlılar da yoktur! Ama işgal günlerinin mütareke medyasına rahmet okutacak, Ali Kemallere, Refi Cevatlara pes dedirtecek kalem erbapları yerleştikleri medya köşelerinden her gün, her an topluma mütareke şırıngası yapmaktadırlar!
Mütareke İstanbul’unun sarıklı, sakallı Sait Mollasını, yıllarını Avrupa’da geçirmiş Ali Kemal’ini, Seyit Abdülkadir’ini teslimiyet paydasında birleştiren İngiliz emperyalizmi onlara aynı sözleri söyletip, aynısını yazdırıyordu. Günümüzün Türkiyeli medyasının kalem ve kelam sahiplerinin Kürtçüsünden, ılımlı İslamcısından, entel-liboşuna kadar uzanan bir yelpaze içinde aynı şeyleri yazıp söylemesine de şaşmamak gerekir! Küresel emperyalizm 1920’lerin mütareke ruhunun günümüzdeki mirasçılarını bulup istihdam etmekte zorlanmamışa benziyor.
Bir hususun da unutulmaması kaydıyla: 1920’lerin milli mücadele ruhunun mirasçıları da bu topraklarda yaşamaya devam ediyor. Üstelik bu topraklarda sonuna kadar özgür, başı dik yaşama iradelerinden hiçbir şey kaybetmeden!
|