Evinize bir gizli kamera yerleştirseydiniz.
Her sabah siz evden çıkarken çocuğunuzu teslim ettiğiniz bakıcınızı takibe alsaydınız.
Onun, çocuğunuza her gün özellikle kanserojen madde içeren gıdalar yedirdiğini görseydiniz.
Ne yapardınız?
O vicdansız bakıcıya cezasını kendi ellerinizle mi verirdiniz?
Yoksa o gıdaları eve kimin getirdiğini mi araştırırdınız?
Ya da ürpererek de olsa, kendinizin de bakıcınız gibi öz çocuğunuza aynı gıdaları yedirdiğinizi itiraf mı ederdiniz?
“İnsan kendi çocuğuna bunu yapar mı?” demeyin.
Yapar… Hem de herkesten daha fazlasını yapar…
Var mısınız bir test yapalım birlikte?
Sonra da vicdansız bakıcıdan (!) ne kadar farkınız olduğuna karar verelim.
Korkmayın, sizi kameraya alan yok. Kendi vicdanınızla baş başa cevap vereceksiniz.
Çocuğunuza bakıcınız gibi hazır mama mı yediriyorsunuz, kendiniz mi hazırlıyorsunuz?
Dişleri çıkmaya başladığı andan itibaren ona bisküvi yediriyor musunuz?
Ya kraker? Kaplamalı çerez… Boyalı şekerleme… Çikolata… Gofret… Puding… Hazır çorba vb…
Bu sorulara “hayır, bunları yedirmiyorum!” diyorsanız, kenara çekilebilirsiniz.
Vicdansız bakıcı (!) gibi bu tür gıdaları yiyenler ve çocuklarına kendi elleriyle yedirenlere gelince…
Kendilerine cezayı yine kendi elleriyle mi verirler? Kabahat kendilerinde olunca vaz mı geçerler, orasını bilemeyiz.
Ama biz, her biri cicili bicili ambalajla marketlerin en göz alıcı reyonlarını süsleyen bu gıdaların, eğer GDO’lu ürün kategorisinde iseler, kendimize ve çocuklarımıza zarar vermeye aday ürünler olduğunu unutmamak gerektiğini hatırlatmak isteriz.
Nedir mi GDO?
"Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar"
Bir canlının gen diziliminin değiştirilmesi ya da ona kendi doğasında bulunmayan bambaşka bir karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizma.
Ve bugün GDO’lu ürünlerin istilasıyla karşı karşıyayız. Mısır, patates, domates, pirinç, soya, buğday, kabak, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kolza, papaya vb.
Üretimi sırasında GDO kullanılmış o kadar ürün var ki saymakla bitmiyor.
“Mısır” ve “soya” genleri ile oynanan ürünlerde ilk sırayı alıyor. Dolayısıyla bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin GDO’lu olma riski de yüksek.
Yüksek ama mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz, früktoz içeren gıdalar hem de günlük tüketim maddeleri arasında yer alıyor.
Ve…
Özellikle çocuklarımıza kendi ellerimizle yedirdiğimiz kimi bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, bitkisel yağlar, maalesef GDO riski taşıyor.
Sadece mısırdan bu yolla üretilen ve çeşitli gıdalarda bileşen veya katkı maddesi olarak kullanılan yan ürün sayısı 700'ü, soyadan üretilen türevlerinin sayısı ise 900'ü buluyor.
İşin daha vahimi, Türkiye'de GDO’lu tohum yasak olmakla birlikte, bu tip yan ürünlerin ithalatının kontrolü yok ve girişler sadece beyana dayalı. Dolayısıyla ülkemizde GDO içeren ürünlerin satılma riski çok ama çok yüksek.
Şimdi ülkede bunca hararetli konular varken, niçin mi böyle eften püften (!) konularla vaktinizi aldım?
Asıl tehlikenin farkında olalım diye
Lösemili Çocuklar Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Üstün Ezer’in şu cümlelerine kulak verelim diye:
“Tüm kanser vakalarında olduğu gibi lösemide de büyük bir artış var. Hastalara her yıl bin 500 yeni hasta ekleniyor.”
“Kanserojen maddelerdeki artış, lösemi vakalarındaki artışın en önemli nedenleri arasında.”
“Özellikle çocuklar tarafından tüketilen besinlerin çoğu kimyasal katkılar içeriyor.
“Çocukların tükettiği besinlerdeki çoğu kimyasal katkılar, kontrolsüz ve ölçüsüz kullanılıyor.”
Korkmayın…
Cumhuriyetimize bir şey olmaz…
Önemli olan cumhuriyeti tehlikelere karşı koruyacak olan çocuklarımızın yok edilmekte olan sağlığı…
Asıl tehlike burada…
Bilmem farkında mısınız!?
|