Köşe Taşı

 

Prof Dr. Ali Osman Özcan  

Gerçekliği gevşetme yanılgısı


Midelerine köle olanlar, Yahudi-Hıristiyan dünya görüşünün dolap çeviricileri “Ne kadar söz, o kadar harf” ilkesiyle gerçekliğin gevşetilecek bir şey olduğunu savunur da savunurlar. Çıkarcıların gürültücü borazanları, efendilerinin haklarını savunmak için yaltaklanma yarışmalarına katılır da katılırlar. Bönleştirilen, çölleştirilen zihinler, felsefe diye Yahudi-Hıristiyan efsanelerine ait ahırları tabelalarla doldurur da doldururlar

Milletimizin bilgeliğine akıl sır ermez. Bunlardan bir örnek verilecek olursa bu bilgeliğin sınırlarının nereye kadar uzandığı görülebilir. Hikâye bu ya; sağır, kör, kel ve topal arkadaş olurlar. Yolda giderken sağır “Ses geliyor” der. Kuşku içinde olan kör “Aha! Şurada!” der. Kel niyetleri okur ve “Kafamızı yaracaklar” der. Topal ise “Hemen kaçalım.” der. Bu hikâye, günümüz olay ve olgularını açıklarken gerçekliği gevşetenlerin, gerçekliğe karşı direnenlerin, gerçekliği görüp duymayanların, gerçeklikten kaçılamayacağını bilmeyenlerin durumlarını ne güzel yansıtıcı bir hikâyedir.
Çırak bile olamayacak zihinlerin, ustalığa aday olarak ortaya çıkmaları, hikâyenin özündeki anlamı bile anlamadıklarını göstermektedir. Bilgenin bilge ile cahilin cahil ile delinin deli ile arkadaş oldukları gerçeğini anlamayanların, hayal ve tasarlama güçleri tükenenlerin ileri sürdükleri görüşlerin gerçekliğe açtıkları savaş, ibret vericidir. Yahudi ve Hıristiyan dünya görüşünü yayma görevini üstlenen bir felsefeden, inanç ve iman yasaları ortaya koymasını bekleyen alıkların davranışları da bir gariptir. Kendilerinden menkul hokkabazlık numaralarıyla konuşur da konuşur, yazar da yazarlar. Kurtarıcı olarak susam tanesine bel bağlayıp sözcüklerin uğultulu köşkünün kenarında evreni düzeltmek için içeriği boş düşünceleri üretir de üretirler. Kabuğu soyarken çekirdeği kıranlar, hidayete erdiklerini haykırma arzusuyla yanar da yanarlar. Dertli, acılı, sızılı yüreklerin çığlıklarına kulaklarını kapatır da kapatırlar. Yeni yaltaklanma türleri icat edenler, kötü ruhların gönüllerini çeldiklerine dair belgelerini herkese gösterir de gösterirler. Onların sevinç çığlıkları acılı, dertli, sızılı yüreklerindeki çığlıkları bastırır da bastırır. Bütün eylem ve etkinliklerine ödül bekleme bencilliği yüzünden saçmalık zirvelerindeki sözcükleri zihinlerde egemen kılmaya çalışır da çalışırlar.
Midelerine köle olanlar, Yahudi-Hıristiyan dünya görüşünün dolap çeviricileri “Ne kadar söz, o kadar harf” ilkesiyle gerçekliğin gevşetilecek bir şey olduğunu savunur da savunurlar. Çıkarcıların gürültücü borazanları, efendilerinin haklarını savunmak için yaltaklanma yarışmalarına katılır da katılırlar. Bönleştirilen, çölleştirilen zihinler, felsefe diye Yahudi-Hıristiyan efsanelerine ait ahırları tabelalarla doldurur da doldururlar. Gelecek kuşakların kuracakları adalet mahkemesinde aklanmak için bin bir türlü dolap çevirir de çevirirler.
İdeolojik inatlaşma ve sataşmalarla bilimsellik mitolojilerinin içerik ve yöntem sınırlarının dışında güreşmeyi sever de severler. Milli kültürün berrak pınarlarını bulandırmak için kendi kültürlerindeki insan anlayışı yerine, putperest Yunan kültürünün “Mutluluk Yasasını” bilgi bağı kurma bahanesiyle dayatır da dayatırlar. Kendi milli kültür gelenekleri yerine, Yahudi-Hıristiyan geleneğinin ideolojisi olan “güçsüzleri güçlülerin insafına bırakma” yaklaşımını savunur da savunurlar. İnsanlığa faydalı olacak değerleri gerçeklendirme yerine, teknik bilgi ve beceri üstünlüğüne dayanarak, hukuk adına haklılığı ortadan kaldırmaya var güçleriyle çalışır da çalışırlar. Kültürel değerleri gerçeklendirici aklı öldürmek için, bu değerlerin sürekliliğini savunanlara saldırır da saldırırlar. Millete tavsiyeleri dik duruşlu olma değil; yaltaklanıcı, bükülmeci tutumları kendi içine kapanmış bir görüş dayatması olarak dayatır da dayatırlar.
Zihinsel eylem ve etkinlikleri topallaştırıcı düşüncelerin yayılması için ölümün ötelerini bile araştırmak isteyen meraklı zihinleri öldürür de öldürürler. Canlı, parlak ve keskin zihinlerin milli varlığımızın sorunlarına ait bilinçlerini ve görev üstlenme duygularını düşman olarak görür de görürler. Vicdanların seslendiği yeri bilenlere şantaj yapmak için her türlü yolu dener de denerler. Kendi sözcüğünü kendini bilmeden kullananları ödüllendirip kahraman diye sunar da sunarlar. Küresel köleleştirme çağının bu aktörleri, güneşin doğuşundaki gerçekliği bile gevşeterek Yahudi-Hıristiyan geleneği içinde över de överler.
Milletimizi geleceğe taşıyacak yenileştirici, ilerletici, geliştirici düşünce ilmiklerini atacak elleri, teknolojik tehdit ve tehlikeleri dillendirerek ve yoksullaştırarak kesmeyi, sever de severler. Aklın sadece Yahudi-Hıristiyan efsane ve geleneklerinde gizli olduğunu iddia ederek milli değerlerimizdeki akıl anlayışına ait söylemlerin açılım yapılarını, bozar da bozarlar. Davranış bilimleri alanında, bu ilimlerden beklenen ilke ve kuralları gizlemek için boş söz yığını olan yayınları ve görüntüleri, pazarla da pazarlarlar.
Milli belleğimizdeki bilinenleri değiştirici ve dönüştürücü bilgi öbeklerini rüyalar ülkesine gönderip işlevsel ilişkilerin işaretler dizisini keser de keserler. Bilimsel bilgiye ait anlamların zihinlerdeki billurlaştırmasının önünü kesici hurafeleri, satar da satarlar. Başı kesik bir gövdenin özgürlüğü üstüne şiirler yazar da yazarlar. Yaşanan karanlıklardan kaçıp ileri atılacak hareketleri yapacak olanların zihinlerini gel-git zihinlere dönüştürücü içeriklerle doldurur da doldururlar. Yahudi-Hıristiyan geleneğinin çılgınlaşan insancılığını, kutsar da kutsarlar. Bu insancılığın onların tek sermayeleri olan beylik sözler öbeği olduğunu gözlerden gizler de gizlerler.
Gerçekliği gevşetme yanılgısı denilen bu anlayışı savunanlar, üç yüz senedir milletimize kendi kültürel düşünme evrenine hamle yaptıracak içerikleri, ezdirmiş de ezdirmişlerdir. Laikliği ve demokrasiyi kutsayarak tabulaştırıp milletimizi bundan nasıl uzakta tutacaklarını, hesaplamış da hesaplamışlardır. Milletin yüreğine sızıp yerleşen umut dolu gelecek düşüncesinin gücünü kırmak için taktik ve stratejiler, geliştirmiş de geliştirmişlerdir. Milleti göz kamaştırıcı bir geleceğe fırlatacak düşüncelerin zihinlere kazınmasını önlemek amacıyla plan ve programlar, hazırlamış da hazırlamışlardır. Eylem ve etkinliklerin söz bağrında gerçeklik ve geleceğe yer veren düşünceler yerine tıkanmış kalmış ve kapanmış gelecek düşüncesiyle yaşamak zorunda olan bir insan güruhuna övgüler, düzmüş de düzmüşlerdir.
Milletin kendi içinde çatlaklar, yarıklar oluşturarak içsel bölünmeleri teşvik ettiklerini, saklamış da saklamışlardır. Bu sakıncalı dedektifler, aynı zamanda milletin güvenini kazanmayı da bilmiş de bilmişler; millete çatlakları, yarıkları, delikleri paçavralarla tıkama aklını da vermiş d evermişlerdir. Paranoyak rüyalarındaki gerçekliği gerçek, milletin üzüntü bayramlarını sevinç bayramları diye yutturmuş da yutturmuşlardır. Milleti aldatarak çığ gibi büyüyen karlarının verdiği sevinçle vicdanlarını karartmış olanlar, milli bedenlerde düşüncelerin kireçlenmesi için ilaçlar, üretmiş de üretmişlerdir. Hatta milli düşünce evrenimizin, kültürel değer dünyamızın omurgasını oluşturan ve oluşturacak olan omurların kireçlendirilmesi için sakıncalı dedektiflerden faydalanmayı, bilmiş de bilmişlerdir. Yapılan siyasi, ekonomik ve kültürel yanlışları milletimize saydırarak bu yanlışların çözülebileceğine etkili ve yetkili kişileri inandırmış da inandırmışlardır. Bu yanlışları belirleyip onları tekrarlamamanın önemli olduğunu, milletin gözünden saklamak için her türlü sihirbazlığı “cambaza bak cambaza” yöntemiyle uygulamış da uygulamışlardır.
Milletimizi sulu dereden alıp susuz dereye götürdükten sonra, milletimize tekrar kendi suyunu satmayı beceren bu Yahudi-Hıristiyan dünya görüşü, milli kültürün ufuklarını açacak örnekleri de yok sayıp milletin gözünü, bağlamış da bağlamıştır. Milletin gerçekliğin farkına varacağı anlarda da kendi kendini gizleyen bu bilim ve sanat dayatmacılığı, gerçekliği gevşetirken psikolojik algı yanılmalarını ve sanrıları, gerçeklik diye, anlatmış da anlatmışlardır. Kültürümüzde Aristo, Eflatun, Sokrates vb. putperestlerle filozof diye sunulan kilise mensuplarının adları, zihinlere “büyük adamlar” olarak kazınmış da kazınmıştır. Milli varlığımızın büyükleri ise üzerleri örtülerek başka bir dünyaya gönderilmiş de gönderilmiştir. Şimdide geçmişi aşıp geleceğe yelken açan eylem ve etkinliklerde bulunacak düşüncelere zulüm ve işkence yapılarak sakatlanmış da sakatlanmıştır. Milli varlığını kendi kültürünün dışında arayıp bulmaya çalışan insanımızın sorunlarından en önemlisi olan bütünleyici, kavrayıcı, kapsayıcı gerçek bir bilgi özlemi iken bu özlemi giderici parçalı, eksik, gedik ve sahte bir bilgi ve bilim yapısı, kilise ve sinagog süzgecinden geçtikten sonra öğretilmiş de öğretilmiştir.
Hikâyedeki sağırlar, körler, keller ve topalların dünya görüşü ile bu anlatılanlar ne kadar birbirine uygundur? Milletimizi bu türden özürlü kabul edip ona göre aldatmaya çalışan yabancı kültürlerin kuzu postuna bürünmüş kurt olduklarını bilerek hareket etmek zamanı, gelmiş de gelmiştir. Milletimiz kendi önüne sürülen bilgi ve değerlerin geleceğini karartıp karartmayacağını, önünü kesip kesmeyeceğini iyice hesaplayarak bilgisizce bildirimlerde bulunmamaya özen gösterme çağında yaşadığının farkında olmanın da bir meziyet olduğunu anlayıp kavramalıdır. Milletimizin imanını ve inancını çalma peşinde olan bu mitolojik dünya görüşlerinin her türlü kılıkta karşımıza çıkıp milli olan her şeyimizi elimizden almaya ve milleti bir hayvan derekesine indirmeye çalıştığı ve çalışacağı gerçeğini unutmamak önemlidir.


www.ufukotesi.com - 06 / 2008  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.